Çiçekler Sokağı : CORDOBA

1 - 3 mayıs 2008 tarihleri arasında Cordoba'dayız.

         

Madrid'ten hızlı trenle 2 saatte geliyoruz buraya ve istasyondan çıkınca Endülüs ilk sürprizini yapıyor bize.Saçları taraklarla sıkıca toplanmış,kat kat puanlı elbiseleriyle İspanyol kadınlar önümüz sıra yürüyor.İstasyonun yanındaki alanda büyük bir kalabalık var.Otelimiz AC Cordoba bu alanın karşısında.  Biz de valizlerimizi çekerek kalabalığın içinde yürüyoruz.Avenida de la Libertad çok geniş bir cadde, karşıya geçip otelimize yerleşiyoruz. Pencereler çok geniş ve ses geçirmiyor.Valizleri yerleştirirken pencereyi açıp flamenkonun nefis ritmine kulak veriyoruz.

  


Rehber kitabım, mayısın ilk haftası Endülüs kasabalarından Jerez de la Frontera'da safkan atlar ve flamenko giysili kadınlarla Endülüs'ün geleneksel binicilik fuarı "Feria de Caballo" nun kutlandığını yazıyor.Demek bayram burda da kutlanıyor çünkü, atlarla gösteri yapılan bir alan ve çok güzel atların bulunduğu birçok stand var.Eski şehre doğru yürümeden biz de atları sevip, gösterileri seyrediyoruz.Kendimi çocukluğumdaki bayram yerlerinde gibi hissediyorum.Çocuklarının ellerinden tutmuş anneler, babalar oyuncak ve hediyelik eşya reyonlarını dolaşıyor.

 


Eski şehir otele yürüyerek on onbeş dakika mesafede. Şehrin merkezi Kordoba Cami yani La Mezquita..Cordoba'da kalacağımız iki günden birini hem eski bir Emevi yerleşimi, hem  önemli bir Rönesans kasabası olarak, komşu kasaba Übeda'yla birlikte Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde yerini almış olan Baeza'ya ayırdığımız için vakit kaybetmeden Mezquita'ya doğru yürümeye başlıyoruz.
İspanya'nın 17 özerk bölgesinden biri olan Endülüs'ün (Andalusia) sekiz şehri var. Bunlar Huelva,Cadiz, Sevilla,Cordoba,Granada,Jaen,Almeria ve Malaga. Bizim programımızda Cordoba, Granada,Malaga'ya bağlı Ronda, Sevilla ve Cadiz var. İspanyol demiryolları Renfe'den internet üzerinden biletlerimizi ayarladığımız için, bize sadece o uzun turist kuyruklarına girmeden ,verilen kot numarasıyla biletleri gardaki makineden  almak kalıyor.

         
         Otelin penceresinden



İspanyolların "moro" dedikleri arapların bu yörelere gelişlerini biliyoruz. 700'lü yılların başında önce birkaç yüz kişiyle öncü olarak, sonra da Tarık Bin Ziyad'la gemileri yakarak dönmemek üzere geliyorlar. Abbasilerin  Emevilere yaptığı kıyımda hanedandan tek kurtulan kişi olan Abdurrahman, berberi asıllı  annesinin ülkesi Fas'a geliyor ve o yıllarda merkezle birliği oldukça bozulmuş olan Endülüs topraklarına geçiyor.Yerleşip Emirliğini kurmak için aradığı toprakları Gruad el Kebir (Büyük su Yolu) dedikleri Guadalquivir nehri boyunda Kurtuba'da (Cordoba) buluyor.Ve 756'da I. Abdurrahman olarak Emirliğini ilan ediyor. İşte Endülüs'ün en parlak günlerinin hikayesi böyle başlıyor. 785 yılında da Cordoba Caminin (Mezquita) yapımına başlanıyor.
Yolumuzun üzerinde önce Juderia mahallesi var.Bu bölge İspanya'ya araplardan çok daha önce gelmiş bir halkın mahallesi,yani yahudilerin. Onlar Avrupa'da kurulmuş ilk şehir olan Cadiz'i kuran Fenikelilerle gelmişler bu topraklara. Bugünki Lübnan'ın bulunduğu bölgede  yaşayan Fenikelilerle yaptıkları anlaşma sonucu, denizci Fenikeliler ticaretçi yahudilerle milattan önce 1100'lerde Avrupa topraklarına gelmişler. Ta ki 1492 'de Katolık İsabel (Diğer bir lakabı olan Kirli İsabel'in bir öyküsü var. Granada'yı kuşattığında şehri alıncaya kadar yıkanmayacağını söylemiş!) ya din değiştirmelerini ya da gitmelerini söyleyinceye kadar. Osmanlı topraklarına da kabul edilen Sefarad Yahudilerinin hikayesi öyle başlamış.

      
     Almadovar Kapısı                   Romero de Torres'in Esmerlerinden


Juderia'nın bir labirent gibi uzayan  sokakları bembeyaz  evlerin arasında Mezquita'ya uzanıyor.Mahalle iki ünlü filozof yetiştirmiş İkisinin de heykelleri var. Yahudi filozof Maimonides'in (İbni Meymun) evi müze haline getirilmiş. Avrupa'nın Averroes  olarak bildiği ilk kadın hakları savunucusu,aklın ve bilimin herşeyin önünde olması doğrultusunda birçok kitabı latinceye çevrilmiş olan 1126 doğumlu İbn_i Rüşd  aynı zamanda tıp eğitimi de almış. İlk katarakt ameliyatı da El Gafaki tarafından yine Cordoba'da yapılmış.
Kıvrım kıvrım dar sokakların sonunda birdenbire Mezquita karşımıza çıkıyor.Daha sonraki emirler zamanında da üç kez  ilaveler yapılarak büyütülmüş olan 856 sütunlu caminin içine 16.yüzyılda 156 sütun yıkılarak bir de katedral oturtulmuş.

       

İspanya'nın tarihinde Romalılardan sonra Vizigotlar yer alır.Tarık Bin Ziyad onları yenerek Endülüs'e yerleşmiş.Dolayısıyla Cordoba camisinin yerinde bulunan San Vincente kilisesi 30 yıl boyunca iki cemaat tarafından da beraber kullanılmış. Zaten  Kilise  de bir Roma tapınağının üzerine  yapılmış. Tarih birbirini hem tamamlıyor,hem takip ediyor.

 


Caminin kemerleri at nalı şeklinde tuğla ve taştan yapılarak, kırmızı beyaz hatlar oluşturulmuş. Kemerlerde  bazı bölümler iki katlı ve ışığın iç bölümlere ulaşması için boşluk bırakılmış. Mihrap muhteşem. Bizans imparatorunun  ustalarıyla beraber gönderdiği mozayiklerden sanat eseri oluşturulmuş.

Bahçede arapların zamanındaki hurmalar yerine bugün portakal ve limon ağaçları var.Abdes alınan kurnaların yerine de Mudejar (En basit tanımıyla Arap mimarisinin  etkisiyle yapılan hristiyan mimari tarzı) çeşmeler var..Biz bahçede portakal ağaçlarının altında otururken caminin iç kapıları kapatılıyor.Bilet gişesinde asılı bir yazı geliyor aklıma ,tekrar gidip bakıyorum.Saat beşte Mezquita'nın içindeki katedralde bir kutlama var. Çok geçmeden ispanyol kıyafetli kadınlar geçidi yeniden başlıyor. 

Biz de önce sıraya sonra katedrale girip yerimize oturuyoruz.Daha sonra içerisi müthiş kalabalık oluyor.Endülüsler dinlerini şarkı söyleyip, kastanyet ve gitar çalarak yaşıyor.Kulaklarımız bir kez daha flamenkonun ritmiyle doluyor.Aradan rahip konuşmaya başlayınca, müzik duruyor sonra yine devam ediyor.

      


Törenin bitmesini beklemeden cami kiliseden çıkıp,bahçenin diğer tarfındaki Duenas Kapısı'ndan çıkıp  Calle de Flores'e (Çiçekler Sokağı) doğru ara sokaklara dalıyoruz.Bu sokaklarda duvarları çiçek saksılarıyla süslü evler var.Endülüste Mayıs başlarında ( 5-11 Mayıs ) yapılan bu gelenekte çiçeklerle süslü avlular ziyarete açılıyor.Calle de Flores'in özelliği hem bu çiçeklerle süslü sokağı hem de Mezquita'nın artık çan kulesi olan minaresini fotoğraf karesine alabileceğimiz en güzel nokta olması.Bembeyaz duvarlarda canlı kırmızı çiçekler,yerler tertemiz,gök masmavi hiçbirşey yapmacık durmuyor. Gelenekte var, bu çiçeklere bezenme ve bu güzelliği paylaşma,etkileniyorum.

    
 Çiçekler Sokağı (Calle de Flores)

Sonra yolumuzu geriye, nehre doğru çeviriyoruz  Puente Romano ,yani Roma Köprüsü Guadalquivir üzerinde bin küsür yıldır aynı güzellikte duruyor.Arkasında Calahara Müzesinde Endülüs İslam eserleri sergileniyor.Bunların arasında caminin içine katedral oturtulmadan önceki halinin maketi de var.

 

Hava yavaştan kararmaya başlayınca karnımızın acıkmaya başladığını hissediyoruz. Cami civarı restoran dolu.Biz nehir tarafındaki sokakta bir tane gözümüze kestiriyoruz. Endülüs'te bizim en kolay bulduğumuz yiyecek balık ve kalamar.Bin çeşit jamonların (jambon) dışında tabi. Tavanlarından nerdeyse onlarca jamon sarkan "Jamon museo"leri var. Merluza balığı bu yörenin spesiyallerinden, ben mezgite benzettim.Ama onun kadar lezzetli değil. Porsiyonlar çok fazla. Bu restoranda içtiğimiz sebze çorbasının tadı hala damağımdadır. Cordoba'nın en ünlü yemeği "ajo colorado" patates,biber,soğan,sarımsaktan oluşan bir köy yemeği."Gazpacho" da soğuk içilen en meşhur çorbaları.

Aslında Endülüs'te karın doyurmanın en pratik yolu "tapas" barlarda atıştırmak. Bizdeki mezeler gibi küçük tabaklarda soğuk ve sıcak atıştırmalıklar var. Bu gelenek şarap fıçılarının kapaklarına, şaraba eşlik etmesi için konulan mezelerden doğmuş.Bize farklı gelen bir yanları da zeytin ağaçlarının onca bol olduğu Endülüs'te zeytin kahvaltıya uğramıyor. Yemeklerde masaya getiriliyor, o da yeşili, siyah zeytini pek görmedim diyebilirim.

         

Yemekten çıktığımızda hava kararmış Mezquita ışıklandırılmış ,kapıları daha bir muhteşem görünmeye başlamıştı.Yine Juderia'nın dar sokaklarından geçip,eski şehrin surlarını ve Almodovar kapısını görüyoruz.Bu şehrin bir zamanlarki ihtişamını ve şöhretini düşünüyorum. Cordoba'nın Kütüphanesinde 600 bin kitap varken, o tarihten ancak 400 yıl sonra Fransa'daki kütüphanelerde sadece 900 cilt kitap olduğu geliyor aklıma.

          
          Roma Tapınağı kalıntıları

Otele yaklaşınca yine müziğin, şamatanın içinde buluyoruz kendimizi.

Gece Cordoba'nın en hoş meydanlarından Plazza de los Capucihos'ta dolaşmak keyifli. Plaza Corredera, Madrid'teki Plaza Mayor'un Cordoba versiyonu. Romero De Torres Cordoba'nın ruhunu  resimlerine yansıtan ünlü bir ressam, özellikle esmer Cordobalı kadınları resimlemiş.Müze haline getirilen evi Plaza del Potro'da.



 

Ayrıca biz gidemedik ama,şehrin birkaç km. dışında Halife III.Abdurrahman tarafından X.yy.da yaptırılan Medina Azahara (Medinetül Zehra) saray kompleksi kalıntılarına,şehir içinden otobüs kalkıyor.

Ve Dalida'nın da şarkısını söylediği ünlü torero El Cordobes de CORDOBA'lı.

         
  Gitmedim,televizyondan çektim...


     
    Dia Del Cruz (Kavşaklar çiçekten yapılan haçlarla süsleniyor)

Yorumlar