Haziran 2006
"NI HAO"
Bu Çin'de en çok duyduğum iki kelimeden biri, diğeri "şı şı". "Ni hao", merhaba nasılsınız, ikincisi
teşekkür ederim.Ama ,bizdeki bölgesel şiveler gibi bu " şı şı" bazen ,"şie şie" bazen "şa şa"
oluyor,ya da ben öyle anlıyorum.
Şanghay'da ilk gecenin sabahında ,onaltıncı kattaki odamızın penceresinden bakıyorum, herşey bir tülün arkasından bakıyormuşum gibi flu.Ama otel, Şanghay'da henüz gökdelene
dönüşmemiş , "long tang" ların olduğu bir bölgede. Kahvaltı öncesi ilk keşiflerimi yapmak için fotoğraf makinemi alıp çıkıyorum. Saat henüz çok erken,aslında biraz da çekiniyorum
ama,merak işte.Sokak boyunca çoğu yiyecek satan çok küçük dükkanlar var,önlerinde soba
ya benzer ısıtıcıların üzerinde kızartma ya
pıyorlar. Pek mutlu yüzleri yok.Bir çıngırak sesi duyuyorum,yolun karşısında mavi elbiseli bir bisikletli dükkanların önlerinde çıngırak çalıyor,dükkandakiler de çöplerini ,bisiklete bağlı üç tekerlekli arabaya koyuyor. İşte "long tang"lar bu sokağa dik iki taraflı küçük evlerden oluşan yerleşimler.Geçmişleri sömürge dönemine dayanıyor. Beijing'de bunlara "hutang" deniyor ve o kadar az kalmış ki, artık bu evlere turistik gezi düzenleniyor.
Şanghay'ın kısa adı "Hu". İstanbul'la 20 yıldır kardeş şehir.
Altı farklı dine mensup 20 milyon insan yaşıyor,
40 katın üstünde üç bin bina var , 2020 yılında nasıl bir şehir olacağının planları ve maketleri hazır.Bir Şehir Planlama Müzesi bile var.Ve de devlet büyük şehirlere akını önlemek için yirmi yıl içinde 400 yeni şehir kurmayı planlamış. (Ne kadar da benziyoruz!)
Kahvaltıdan sonra otobüsümüze biniyoruz.Bugünki program Şanghay Müzesi,Halk Meydanı,Yu Yuan Bahçeleri, Bund Bulvarı, Nanjiing Caddesi, akşam tiyatroda akrobasi gösterisi. Hee, bir de alışverişi seven bayanlar için,ipek yorgan atölyesi ziyareti.Bu yorganların sadece kaplaması ipek değil,içinin elyafı da ipek. Bu ziyaretin bana ilginç gelen kısmı da bu.Küçücük bir ipek böceği kozası bir metrekarelik elyaf haline getiriliyor.
Önce kozaları sıcak suya atıyorlar, cetvel kadar bir çalıyla karıştırıp,çalıya takılan tellerin uçlarını topluyorlar,bunlar eğrilerek kumaşlık iplik oluyor. Çift kozaları ise yine suya koyuyorlar, içinden ipek böceğini çıkarttıktan sonra 'U' şeklinde bir demire geçiriyorlar esnetiyorlar,sonra daha büyük bir demire geçiriyorlar tekrar esnetiyorlar. Son işlemi dört kişi dört tarafından çekiştirerek yapıyor.Bunların dört beş tanesinden bir yorgan oluyor.
Şanghay Müzesi, Opera Binası ve Şehir Planlama Müzesi, Halk Meydanının olduğu yerde.Bu bölge sömürge döneminde at yarışlarının yapıldığı ve girişinde "Köpekler ve Çinliler giremez" tabelası bulunan bir yer. Şanghay Müzesinde 120 bin parça eser var.Binanın mimarisi alt kısmı dünyayı temsilen kare, üst kısmı gökyüzünü temsilen daire şeklinde yapılmış.
Yu Yuan Bahçeleri çok büyük bir kompleks. Aslında eski şehrin korunmuş bir parçası. Dörtyüz yıl önceye tarihleniyor. Bölümlerden biri o dönem, çok zengin bir yöneticinin babası için ! yaptırdığı köşkler,bahçeler, havuzlardan oluşan kısım. Etrafı çevreleyen duvarların kesişme yerlerinde ejderha heykelleri var, sonra bu ejderhanın kuyruğu duvarlar boyunca parapet şeklinde uzuyor. Fakat bahçe bir Çin masalı gibi ve orijinal.
Yu Yuan Bahçelerinin hediyelik eşya dükkanlarının ve restoranların olduğu kısım ise oldukça kalabalık. Ortalıkta hiç yağmur belirtisi yokken , neden Çinlilerin çoğunun elinde şemsiye olduğunu da bugün anlıyorum. Birdenbire yağmur dökülüveriyor,on dakika sonra da kesiyor .Muson yağmurları daha başlamadı ama,bu yağmur bize hoş bir mekanda çay içme molası verdiriyor. Emel'le dokuz zig zaglı köprüden (zig zag da kötülükleri önlermiş)
geçerek,havuzun ortasındaki ünlü çay evinde yasemin çayı içiyoruz.Ünlü çünki kraliçe Elisabeth de dahil, birçok ünlü burda çay içmiş. İçerisi çin filmi dekoru gibi ,çay siparişi verirken, garson yanına da birşey isteyip istemediğimizi soruyor. Böyle güzel bir ortamda, biraz pahalıya patlayabilir ama , "olabilir" diyoruz. Cam demlikler sıcak su dolu olarak geliyor,yanında topak şeklinde yasemin çayı. Çayı demliğe koyup demlenmesini beklerken topak açılıp çiçek halini alıyor. Görünümü de, tadı da hoş. Ama yanında gelenler ,ne kek ne kurabiye.Kağıda sarılmış birkaç şekerleme ve bir tabak kabuklarıyla kızartılmış gibi görünen bıldırcın yumurtası.Çinlilerin ördek yumurtasını, çamur, pirinç kabuğu,kireç,su,tuzla sıvayıp, toprak altında iki ay beklettikten sonra yediklerini bir yerlerde okumuştum. Acaba bu yumurtaların başına da aynı şeyler gelmiş midir düşüncesiyle,şekerlemelerle çayımızı içiyoruz.
Bund Bulvarı nehir boyunca uzanan Avrupa şehirlerini kıskandıracak kadar güzel art deco binalarla dolu.Binalar güzel ama Çin'in sömürüldüğü yılların ürünü.1840 'lı yıllardaki Afyon Savaşlarından sonra liman ve ticaret merkezi haline getirilmeye başlanan Şanghay'da Bund bulvarı Avrupalıların mekanı olmuş.Bund'u dik kesen Nanjiing caddesi ise ,5.5 km. uzunluğunda trafiğe kapalı, beşyüzden fazla dükkanın olduğu alışveriş caddesi.Emel'le birşeyler yedikten sonra caddeyi şöyle bir turluyoruz.Bund'la Nanjiing'in kesiştiği köşedeki Peace Otelde biraz Pera Palas nostaljisi yaptıktan sonra , Bund'taki bir otobüs durağına oturup ,aldığımız enfes mısır ları yerken çevreyi incleliyoruz. Yerler tertemiz,insanlar otobüse itişip kakışmadan inip biniyor,otobüsler beyaz yeşil, taksi şoförlerini yolcunun oturduğu bölümle metal ya da saydam bir paravan ayırıyor ve birçok şoför beyaz eldiven takıyor. Birçok kişinin elinde yeşil çay dolu cola petleri var. Hava hep puslu,nemli, sıcak.
Akşam yemekten sonra çok renkli ve keyifli bir akrobasi gösterisi izledik.
Şanghay'da üçüncü gün Yeşim Buda Tapınağı var. Ama önce benim , "tai chi" yapanları görmem lazım. Rehber kitapta , sabah erken saatlerde bazı parklarda rastlayabileceğimizi yazıyor. Hava henüz ağarırken resepsiyondan istediğimiz taksi geldi. Parka vardığımızda bazıları tek bazıları gurup halinde ısınmalara başlamıştı bile.Sabahın hoşluğunda o hareketlerin estetiği ve uyumu o kadar güzeldi ki yakından fotoğraf çekip konsantrasyonlarını bozmak büyük saygısızlık olurdu. Yavaşlatılmış film gibi hareketlerin ,geçişleri bile akıcıydı. Ama bu kültür de belki son demlerinde, çünkü gençlik
ortalarda yok, onlar diskoda dans etmeyi tercih ediyormuş.
Yeşim Buda Tapınağında Burma'dan getirilen iki Buda heykeli var.Tapınak çok eski değil,ama heykeller yüzlerce yıllık.Bir tanesi 1.90 yüksekliğinde, bir ton ağırlığında yeşim taşından yapılmış. Tapınakta tütsüleri tomarlarla yakıyorlar. Öğleden sonra da Şehir Tapınagına gittik. Şanghay'da dolaşırken en çok ilgimi çeken şeylerden bazıları,onbeş yirmi katlı bir binada da olsa, insanların bir iç çamaşırını bile bir askıya takıp pencerede ya da balkonda kurutmaları. Karaoke çılgınlıkları var. Küçük çocukların pantolonlarının ağı yok. Yirmi yıl önce evlerinde bile telefon olmayan birçok kişinin artık cep telefonu var.Ve de üç gün boyunca gökyüzünü hiç görmedim.
Yarın Yichang'a uçuyoruz. Akşamüstü "Spilended Chine" ile dört günlük nehir yolculuğumuz başlayacak.
ŞI ŞI
"NI HAO"
Bu Çin'de en çok duyduğum iki kelimeden biri, diğeri "şı şı". "Ni hao", merhaba nasılsınız, ikincisi
teşekkür ederim.Ama ,bizdeki bölgesel şiveler gibi bu " şı şı" bazen ,"şie şie" bazen "şa şa"
oluyor,ya da ben öyle anlıyorum.
Şanghay'da ilk gecenin sabahında ,onaltıncı kattaki odamızın penceresinden bakıyorum, herşey bir tülün arkasından bakıyormuşum gibi flu.Ama otel, Şanghay'da henüz gökdelene
dönüşmemiş , "long tang" ların olduğu bir bölgede. Kahvaltı öncesi ilk keşiflerimi yapmak için fotoğraf makinemi alıp çıkıyorum. Saat henüz çok erken,aslında biraz da çekiniyorum
ama,merak işte.Sokak boyunca çoğu yiyecek satan çok küçük dükkanlar var,önlerinde soba
ya benzer ısıtıcıların üzerinde kızartma ya
pıyorlar. Pek mutlu yüzleri yok.Bir çıngırak sesi duyuyorum,yolun karşısında mavi elbiseli bir bisikletli dükkanların önlerinde çıngırak çalıyor,dükkandakiler de çöplerini ,bisiklete bağlı üç tekerlekli arabaya koyuyor. İşte "long tang"lar bu sokağa dik iki taraflı küçük evlerden oluşan yerleşimler.Geçmişleri sömürge dönemine dayanıyor. Beijing'de bunlara "hutang" deniyor ve o kadar az kalmış ki, artık bu evlere turistik gezi düzenleniyor.
Şanghay'ın kısa adı "Hu". İstanbul'la 20 yıldır kardeş şehir.
Altı farklı dine mensup 20 milyon insan yaşıyor,
40 katın üstünde üç bin bina var , 2020 yılında nasıl bir şehir olacağının planları ve maketleri hazır.Bir Şehir Planlama Müzesi bile var.Ve de devlet büyük şehirlere akını önlemek için yirmi yıl içinde 400 yeni şehir kurmayı planlamış. (Ne kadar da benziyoruz!)
Kahvaltıdan sonra otobüsümüze biniyoruz.Bugünki program Şanghay Müzesi,Halk Meydanı,Yu Yuan Bahçeleri, Bund Bulvarı, Nanjiing Caddesi, akşam tiyatroda akrobasi gösterisi. Hee, bir de alışverişi seven bayanlar için,ipek yorgan atölyesi ziyareti.Bu yorganların sadece kaplaması ipek değil,içinin elyafı da ipek. Bu ziyaretin bana ilginç gelen kısmı da bu.Küçücük bir ipek böceği kozası bir metrekarelik elyaf haline getiriliyor.
Önce kozaları sıcak suya atıyorlar, cetvel kadar bir çalıyla karıştırıp,çalıya takılan tellerin uçlarını topluyorlar,bunlar eğrilerek kumaşlık iplik oluyor. Çift kozaları ise yine suya koyuyorlar, içinden ipek böceğini çıkarttıktan sonra 'U' şeklinde bir demire geçiriyorlar esnetiyorlar,sonra daha büyük bir demire geçiriyorlar tekrar esnetiyorlar. Son işlemi dört kişi dört tarafından çekiştirerek yapıyor.Bunların dört beş tanesinden bir yorgan oluyor.
Şanghay Müzesi, Opera Binası ve Şehir Planlama Müzesi, Halk Meydanının olduğu yerde.Bu bölge sömürge döneminde at yarışlarının yapıldığı ve girişinde "Köpekler ve Çinliler giremez" tabelası bulunan bir yer. Şanghay Müzesinde 120 bin parça eser var.Binanın mimarisi alt kısmı dünyayı temsilen kare, üst kısmı gökyüzünü temsilen daire şeklinde yapılmış.
Yu Yuan Bahçeleri çok büyük bir kompleks. Aslında eski şehrin korunmuş bir parçası. Dörtyüz yıl önceye tarihleniyor. Bölümlerden biri o dönem, çok zengin bir yöneticinin babası için ! yaptırdığı köşkler,bahçeler, havuzlardan oluşan kısım. Etrafı çevreleyen duvarların kesişme yerlerinde ejderha heykelleri var, sonra bu ejderhanın kuyruğu duvarlar boyunca parapet şeklinde uzuyor. Fakat bahçe bir Çin masalı gibi ve orijinal.
Yu Yuan Bahçelerinin hediyelik eşya dükkanlarının ve restoranların olduğu kısım ise oldukça kalabalık. Ortalıkta hiç yağmur belirtisi yokken , neden Çinlilerin çoğunun elinde şemsiye olduğunu da bugün anlıyorum. Birdenbire yağmur dökülüveriyor,on dakika sonra da kesiyor .Muson yağmurları daha başlamadı ama,bu yağmur bize hoş bir mekanda çay içme molası verdiriyor. Emel'le dokuz zig zaglı köprüden (zig zag da kötülükleri önlermiş)
geçerek,havuzun ortasındaki ünlü çay evinde yasemin çayı içiyoruz.Ünlü çünki kraliçe Elisabeth de dahil, birçok ünlü burda çay içmiş. İçerisi çin filmi dekoru gibi ,çay siparişi verirken, garson yanına da birşey isteyip istemediğimizi soruyor. Böyle güzel bir ortamda, biraz pahalıya patlayabilir ama , "olabilir" diyoruz. Cam demlikler sıcak su dolu olarak geliyor,yanında topak şeklinde yasemin çayı. Çayı demliğe koyup demlenmesini beklerken topak açılıp çiçek halini alıyor. Görünümü de, tadı da hoş. Ama yanında gelenler ,ne kek ne kurabiye.Kağıda sarılmış birkaç şekerleme ve bir tabak kabuklarıyla kızartılmış gibi görünen bıldırcın yumurtası.Çinlilerin ördek yumurtasını, çamur, pirinç kabuğu,kireç,su,tuzla sıvayıp, toprak altında iki ay beklettikten sonra yediklerini bir yerlerde okumuştum. Acaba bu yumurtaların başına da aynı şeyler gelmiş midir düşüncesiyle,şekerlemelerle çayımızı içiyoruz.
Bund Bulvarı nehir boyunca uzanan Avrupa şehirlerini kıskandıracak kadar güzel art deco binalarla dolu.Binalar güzel ama Çin'in sömürüldüğü yılların ürünü.1840 'lı yıllardaki Afyon Savaşlarından sonra liman ve ticaret merkezi haline getirilmeye başlanan Şanghay'da Bund bulvarı Avrupalıların mekanı olmuş.Bund'u dik kesen Nanjiing caddesi ise ,5.5 km. uzunluğunda trafiğe kapalı, beşyüzden fazla dükkanın olduğu alışveriş caddesi.Emel'le birşeyler yedikten sonra caddeyi şöyle bir turluyoruz.Bund'la Nanjiing'in kesiştiği köşedeki Peace Otelde biraz Pera Palas nostaljisi yaptıktan sonra , Bund'taki bir otobüs durağına oturup ,aldığımız enfes mısır ları yerken çevreyi incleliyoruz. Yerler tertemiz,insanlar otobüse itişip kakışmadan inip biniyor,otobüsler beyaz yeşil, taksi şoförlerini yolcunun oturduğu bölümle metal ya da saydam bir paravan ayırıyor ve birçok şoför beyaz eldiven takıyor. Birçok kişinin elinde yeşil çay dolu cola petleri var. Hava hep puslu,nemli, sıcak.
Akşam yemekten sonra çok renkli ve keyifli bir akrobasi gösterisi izledik.
Şanghay'da üçüncü gün Yeşim Buda Tapınağı var. Ama önce benim , "tai chi" yapanları görmem lazım. Rehber kitapta , sabah erken saatlerde bazı parklarda rastlayabileceğimizi yazıyor. Hava henüz ağarırken resepsiyondan istediğimiz taksi geldi. Parka vardığımızda bazıları tek bazıları gurup halinde ısınmalara başlamıştı bile.Sabahın hoşluğunda o hareketlerin estetiği ve uyumu o kadar güzeldi ki yakından fotoğraf çekip konsantrasyonlarını bozmak büyük saygısızlık olurdu. Yavaşlatılmış film gibi hareketlerin ,geçişleri bile akıcıydı. Ama bu kültür de belki son demlerinde, çünkü gençlik
ortalarda yok, onlar diskoda dans etmeyi tercih ediyormuş.
Yeşim Buda Tapınağında Burma'dan getirilen iki Buda heykeli var.Tapınak çok eski değil,ama heykeller yüzlerce yıllık.Bir tanesi 1.90 yüksekliğinde, bir ton ağırlığında yeşim taşından yapılmış. Tapınakta tütsüleri tomarlarla yakıyorlar. Öğleden sonra da Şehir Tapınagına gittik. Şanghay'da dolaşırken en çok ilgimi çeken şeylerden bazıları,onbeş yirmi katlı bir binada da olsa, insanların bir iç çamaşırını bile bir askıya takıp pencerede ya da balkonda kurutmaları. Karaoke çılgınlıkları var. Küçük çocukların pantolonlarının ağı yok. Yirmi yıl önce evlerinde bile telefon olmayan birçok kişinin artık cep telefonu var.Ve de üç gün boyunca gökyüzünü hiç görmedim.
Yarın Yichang'a uçuyoruz. Akşamüstü "Spilended Chine" ile dört günlük nehir yolculuğumuz başlayacak.
ŞI ŞI
Yorumlar
Yorum Gönder