GÖKÇEADA'M

Ocak 2009


 
Türkiye'nin en batı ucunun bulunduğu, en büyük adası, Poseydon'un atlarını dinlendirdiği, dünyanın en bol oksijenli bölgesi,adının anlamı çorak topraklarda bereket tanrısı olan hüznün adası İmroz, 1979'dan sonraki adıyla GÖKÇEADA.......

       

İki adanın bende yeri ayrıdır, Girit ve Gökçeada .Ben onlara iki G'ler derim.Ama Girit sevgim, adanın güzelliğinden öte birşeylere dayanır, Kazancakis'in  Zorba'sına. Hani Zorba der ya romanın bir yerinde;

 "Nedir bu be? Bir bardakcık şarap içiyorsun,sonra dünya alabora oluyor.Hayat nedir be patron?Allahını seversen şu üstümüzde sarkanlar üzüm mü, melek mi ayırt edemiyorum.Yoksa hiçbirşey mi yok, hiçbirşey mi gerçek değil? Ne tavuk, ne peri, ne de Girit! Konuş patron konuş yoksa sapıtacağım!"


Bir adalının el yazısı ile köylerin eski ve yeni isimleri

Bu satırlardaki coşku ve yaşama sevinci bana Girit'i bir başka sevdirmişti.Ben de Gökçeada'yı öyle bir coşkuyla sevdim. Birçok kez dönme zamanı geldiğinde fırtına çıksın, feribot çalışmasın adada kalalım diye dua ettim.

     

Evet, Gökçeada'ya gitmenin tek yolu feribot. Çanakkale'den kalkan feribot üç saatte,Kabatepe'den kalkan iki saate yakın bir zamanda varıyor adaya.Gemi Kuzu Limanı'na yaklaştığında biraz hayal kırıklığı yaşanır. İlk gittiğimde ben de yaşamıştım o yanılgıyı. Gökçeada'nın güzelliğini yaşamak için damarlarına gireceksiniz.

             
             Merkez Mahalle'nin çocukları

Kuzu Limanı'dan yol, onbeş yirmi dakikada Merkeze götürür sizi.Orada da farklı birşey göremezsiniz. Banka şubesi, dükkanlar,lokanta,Belediye Binası, bir iki otel bildik görüntüler.Ama köylerini ve sahillerini bir gezmeye başladınız mı sizde benim gibi bu adaya tutulabilirsiniz.

    
    Kaleköy'den Semadirek (Samothrake) Adası

Adanın en hareketli  ve deniz kenarında olan tek köyü Kaleköy.Nike'nin adasına bakar. Siz de batıya ufka doğru bakarsanız görürsünüz Samothrake'yi yani Semadirek Adasını.Louvre Müzesinde Zafer Tanrıçası'nı (Nike) dakikalarca seyretmiş olmam da Gökçeada'ya  tutkumdan olsa gerek. Çünkü, bir yerlerde okumuştum, bir Nike heykeli Semadirek'te toprak altında bulunup kaçırılırken, tekne iki ada arasında batmış,heykel sulara gömülmüş.

 
İnternet  Nike Heykeli            Yıldız Tepeden bakış

Kaleköy'ün üst tarafındaki kayalıklarda bir kale kalıntısı var. Oraya çıkarken de bir gözlemeci.Deniz kenarında balıkçı barınağında sıra sıra tekneler. Ama balık hiçbir gidişimde  bol  olmadı adada. Oysa orfoz ve orkinosların üreme bölgesi olduğu söylenir.

 
Yıldızkoy                                                Kaşkaval kayalıkları

Kuzu Limanının sol tarafında kalan bölge Türkiye'nin ilk Sualtı Milli Parkı ilan edilen bölge.Daha ileride Yıldızkoy'da sadece denizden görülebilen ilginç kaya oluşumları var.Kaşkaval Kayalıklarının bir adı da Peynir Kayalıkları..

 

Eski Bademli adanın balkonu. Kaleköy'ün dışında, adanın bütün eski köyleri gibi o da tepelere kurulmuş.Köyün taş yollarında kendi adımlarınızı duyarsınız sadece.Eski çamaşırhanesi, rayları hala duran zeytinyağı imalathanesinde zaman durmuştur. Ama çamaşırhanenin önündeki ulu çınarın altında piknik yapabilirsiniz isterseniz. Bakımlı kilisesi,mezarlığı, kalmak için de pansiyon ve güzel birkaç oteli  var Eski Bademli'nin.
      

Eski Bademli'nin eteklerindeki düzlükte yeni bir köy kurulu, Yeni Bademli.Köyün Kaleköy tarafına doğru, 1996 yılından beri Hacettepe Üniversitesi tarafından kazılan 5000 bin yıllık geçmişi olan küçük bir höyük var.

 

Zeytinliköy, Eski Bademli gibi hala rum nüfusun da oturduğu köylerden.Kışın gittiğimizde kalmayı tercih ettiğimiz eski bir rum evinden dönüştürülmüş butik otel de bu köyde. Artık hayatta olmayan Madam'ın, meşhur dibek kahvesinin içildiği kahve de,  bu köydeki iki kahveden biri.
Bir müddet madamın eşi Hristo'nun devam ettirdiği kahvede  son gidişimizde  kimseler yoktu.

  

Bütün kahvelerinin dekoru aynıdır Gökçeada'da. Ortada bir soba (kışın başında oturmanın keyfini anlatamam), duvarda bir ayna, kenarda bir buzdolabı, küçük bir tezgah,tahta masa ve sandalyeler. Son yıllarda plastik sandalyelerin devreye girmesi canımı sıkmıyor değil.

  

Kahveler kısmında ilk gidişlerimden birinde  tanıdığım madam Vula'nın verdiği pandispanya tarifini yazmadan olmaz.Şöyle tarif etmişti:

"Bir paket sanayağını eritmeden bir bardak şekerle çalışacaksın.
Çalışacaksın, çalışacaksın krema gibi olacak.
Sonra bir yumurta kıracaksın yine çalışacaksın, çalışacaksın,
Sonra bir yumurta daha çalışacaksın,
Sonra bir bardak süt........"
Madam Vula o kahvede çok kalmadı, onu sonraki senelerde görmedim.
  

Ve Tepeköy. Adada sadece rumların oturduğu tek köy.Tepeköy,adı artık Gökçeada'yla özdeşen Barba Yorgo'nun baba ocağı.On yıl kadar önce İstanbul'u terkedip adasına döndüğünde ,köy kahvesinde karşılaşmıştık.
Soba başında projelerini anlatmıştı, pansiyon ve taverna açıp artık kimyayla değil turizmle uğraşacağını söylemişti.

        
        İnternet -Barba Yorgo'nun ev yapımı şarapları

Ve yaptı da. Adaya her gidişimizde Yorgo'nun tavernasında birkaç akşam yemek yeriz.Son gidişimizde rastladığımız, ormandan topladığı çam mantarlarıyla yaptığı sote enfesti.

        
İnternet                                       İnternet

Ağustos'un 15.deki Meryem Ana Panayır'ında dünyanın dört bir yanından adaya gelen rumlar olur. O tarihlerde otellerde yer bulmak zor olsa da Tepeköy'ün meydanında toplu yemek ve sirtakilerin tadına doyum olmaz.

 
İnternet

Dereköy, bir zamanlar 3000 nüfusu, iki sineması, kuyumcusu, zeytinyağı fabrikaları ve tavernası ile Türkiye'nin en büyük köyüymüş. Şimdi az rumu, çok kürtü olan bir köy.Köyün girişinde kilise , mezarlık ve o zamanın vazgeçilmez mekanı büyük bir çamaşırhanesi var. Hüznün adası adı en çok bu köyde belli ediyor kendini. Evlerin çoğu virane durumda.

      
      Kefalos (Aydıncık)

Dereköy'den devam edince Marmaros sahiline varılıyor. Sahile gelmeden   içerlek bir yerde baharda suyu bollaşan bir şelale var.Yol sonra sahile devam ediyor. Bozuk bir yol olduğundan,altı alçak arabalar için problem olabilir.Rodi'yle ufak çaplı bir 'nerden girdik buraya!' yaşadık.  Gökçeada'da rüzgar hangi yönden eserse ters istikamette denize girilecek bir sahil var.

  

Adada koyunlar serbest dolaşır. Keçilerin ağaçlara tırmanması olağan manzara.Adalarda su kıt olurken,Gökçeada'da biri Uğurlu'da olmak üzere birkaç baraj gölü var.

        
        Baraj gölü

Uğurlu Aydıncık yolu arasında Kokina mevkiinde sağda yolun üst tarfında kayaya oyulmuş, Roma dönemine ait olduğu söylenen iki kaya mezarı da Gökçeada'nın tarih zenginliklerinden.

        

Aydıncık sahilinde yaz aylarında su çekilince çamur banyosu yapıp,simsiyah olup, denizde eski renginize kavuşabilirsiniz. Bu çamurun içerdiği kimyasalların romatizmaya, kireçlenmeye hatta sedefe iyi geldiği söyleniyor. Siz sadece vücut 'peeling'i için bu çamura bulanmayı deneyebilirsiniz.

         

Değişik dönemlerde bir çok kuş çeşidine (flamingo,pelikan,yaban ördeği..gibi) yataklık yapan bu bölgede, airbus'a benzeyen dev kuşlar görüp bizim gibi şaşırabilirsiniz.

 

Gizli Liman,Kuzu Limanı,Marmaros,Kefalos (Aydıncık),Laz Burnu sahillerinde denize girmenin keyfini yaşayabilirsiniz.

           
           Aydıncık yolunda küçük bir şapel

  

Nefis zeytinyağlarından alabilirsiniz.

Eğer siz de çok beğendiyseniz ,gemiyi  de kaçırabilirsiniz.

Yorumlar