(2013'ten bir gün)
Tomtom Kaptan Sokak'ta Venedik Sarayı'nın kırmızı halılarla
kaplı üst salonlarından birinde, servis masasının yanındayım. Koyu pembe
desenlerle süslü büyük tabağıma makarnamı aldım. Diğer çeşitlerden de almak
üzere, en az yarım kilo ağırlığındaki gümüş servis çatalına elimi uzattığımda,
aklıma TEODORA geliyor. Venedik'teki Venedik Sarayına gelin giden Bizans prensesi Teodora. Neden mi?
Yıl, 1000'li yılların başı. Hatta 1077'ler gibi, Anadolu'da
Selçuklular cirit atmaya başlamış. Krallıkların bir başka ülkeyle ilişkilerini
düzeltmenin ya da onun desteğini de sağlamanın bir yolu, malum evlilik
müessesini kullanmaktır. Bizans imparatoru da Venedik'i arkasına almak için,
prenses Teodora'yı Venedik Dükü'yle evlendiriyor. Teodora Bizansın tüm ihtişamını
Venedik'e taşıyor. Mücevherler, elbiseler, sandık sandık çeyizler, akşama kadar
parfüm banyoları daha neler neler.
Teodora yemek yerken elleri, üstü başı kirlenmesin diye iki uçlu
altın bir çubuk kullanıyor. Venedik henüz çatalla tanışmamış, Teodora'ya
kendini beğenmiş diyorlar. Her ne kadar Teodora yemeği çatalla yese de, sounda
bir deri hastalığından ölüyor. O ölüyor ama, böylece ''çatal'' la yemek yeme
adeti Venedik üzerinden Avrupa'ya gitmiş oluyor. İşte, dün akşam İstanbul'daki
Venedik Sarayı'nda çatala elimi uzatınca, bin küsür yıl ötesinden hemşerim
Teodora'yı onun için anımsadım.
Sarayda benim işim neydi derseniz? O da bir başka hikaye. Onun
kahramanı da Gullio MONGERİ. Pek severim İstanbul'a yaptıklarını. İki İtalyan ,
iki Türk anlattı dün akşam Mongeri'yi. Başkonsolos da yaptığı açılış
konuşmasında, Mongeri ailesinin üyelerinden Alda Mongeri'den Fransızca dersi
aldığından bahsetti.
Baba Mongeri Osmanlı Sarayında doktor. Zaman 1800'lerin ikinci
yarısı. Gulio, İstanbul'da doğuyor. Mimarlık eğitimi için İtalya'ya gidiyor.
Sonra yine şehri İstanbul'a dönüyor. Sonra neler mi yapıyor? Karaköy'ün
göbeğindeki muhteşem Karaköy Palas'ı (banka binası olarak kullanılıyor, otele
dönüştürüleceği duyumları var) Maçka Palas'ı, San Atuan Kilisesini, Taksim
Anıtı kaidesini ve Ankara'da Ziraat Bankası Genel Müdürlük Binasını.
Dün akşam anlatılanlar arasında, ki torunu ve kuzenlerinden biri
de oradaydı, günlüğünde Atatürk'ün Çankaya Köşkü yapımı için ondan da proje
istediği, ancak projesini hazırlayıp götürdüğünde kendisi ile görüşemediği,
görüştüğü kişilerin onda bıraktığı intiba ile ''galiba benim projemi
seçmeyecekler'' diye not düştüğü de vardı.
Dün akşam benim için önemli bir akşamdı. Çünkü görünümü ile bana
küçük İtalya havası estiren Tomtom Kaptan Sokak'ta, hep merak ettiğim
Beyoğlu'nun tüm yangınlarından kurtulmuş Venedik Sarayı'nda, yıllar öncesinden
dimağımda kalmış İtalyanca kelimelerin havada uçuştuğu bir ortamda, müstakbel
meslektaşım Emir'komla beraber, İstanbul'a güzel binalarıyla katkıda bulunmuş
MONGERİ'yi anlattılar ve dinledim.
Sonundaki şarap eşliğinde al dente makarna, patates köftesi ve
minik pizzaları da ekleyip, HAYATA diyeyim :)
Yorumlar
Yorum Gönder