Kasımpaşa denilince artık hiç sevmediğim biri aklıma geliyorsa da, onun yüzünden İstanbul’un bu en eski semtlerinden birini yazmamazlık edemeyeceğim. Çünkü, çok yakın bir zamanda, isimleri birbirinden ilginç sokaklardan geçerek daldım Tepebeşı’dan aşağı Kasımpaşa’ya.
Küçük dayımın oturduğu ve anneannemi almak için gittiğimiz, Haliç'in kıyısında başlayıp, tepelere yükselen, bol yokuşlu eski bir semt, anılarda yaşayan. Kuzenlerimin de hatırladığı bir ulaşımdı Küçükmustafapaşa’dan sandalla Kasımpaşa’ya geçmek. Çocukluğumdan da hiç hatırlamıyorum ama, Haliç temizlenmeden önce, hele yazın koku bir başka fena olurmuş bu kısa yolculukta. Anneannemin elinden tutup, Unkapanı Köprüsü'nden yürüdüğümüzü hatırlıyorum ama
Aziz Nesin’in çocukluk anılarında, Sennur Sezer’in çocukluğunda ve genç kızlığında var bu semtin izleri. Lübnan asıllı büyükannenin Değirmenarkası Sokağındaki büyük evinde ve tersanede. Aziz Nesin’in çocukluğunda, çingene mahallesinden geçerken, ‘bana sataşırlar mı acaba?’ telaşında.
Her şey bir süredir bir ayağı Endonezya’da olan kuzenimin, kahvaltıya gelirken getirdiği eski kaşarın, o eski, eski kaşarlar gibi olan lezzetiyle başladı. Adres, Bülent Demir Caddesi Kasımpaşa. Yanımda, kaşarın tadı damağında kalan bir başka kuzenle, Kadıköy’den düştük yola. İlk durak Tepebaşı’nda Haliç manzaralı bir terasta iki sade kahve ile laflama.
Teras sıradan bir teras değil ama, bir zamanlar, Bankalar Caddesi’ndeki ünlü Camondo Merdivenleri’ni yaptıran Yahudi banker ailenin binalarından biri. Şimdi otel olarak işletilen binanın bir odası ve sarnıcında düzenlenen çağdaş eserleri, son İstanbul Bienali sırasında gezerken, terasa da bir göz atmış, ‘’Hımmm, burada manzaraya karşı güzel, yenilir içilir’’ demiştim. Aynı sokağın sakinlerinden mimar Fascolo, terasta içkisini içerken, bir rivayete göre Haliç’te sandal yaktırıp seyredermiş, Neron misali, ona mı özendim acaba
Neyse konuyu fazla dağıtmadan, Tepebaşı Caddesi’nden Kasımpaşa’ya doğru yürümeye başlayalım biz. İşte solda Camadan Sokak, Çatma Mescit Çeşme Sokak, Tabur İmamı Sokak, Akarca Sokak, Ateş Ahmet Sokak, Çatma Merdiven Sokak, Sipahi Fırını Sokak, Çivici Sokak.
Çivici Sokak’ta bir duralım ve tarihten bir rivayete yer açalım. Yıl 1453, Fatih, İstanbul’u almak için gemilerini karadan yürütecek, kızaklar için çivi lazım, hem de çok. İşte oralarda çok eskilerden beri yaşayan çingeneler, ‘’Biz size istediğiniz kadar çivi yaparız, ama siz de, her yerden kovulan bize, bu bölgede yaşama izni verin’’ demiş. İşte bu sokağı isminin hikayesi, neden bu olay olmasın. Üstelik Aziz Nesin’in çocukken çingenelerden ürkerek geçtiği sokaklar da buralarmış.
Sokaklarda çoğu artık akmayan çeşmeler çeşmeler. Tarihi olan da var, hikayesi olan da. Bir hikayesi olana çattık, yıkık dökük bir evin yanında. Karşı köşesindeki berberden aldık hikayesini. Yıkık dökük evde yaşlı bir amca oturuyormuş şimdi, karısı dahil herkesin bıraktığı o evi, o bırakmamış, büyük dedelerinin hayratı olan sokak çeşmesinin yanındaki.
Kasımpaşa soğuk suların bol bol aktığı bir yermiş bir zamanlar. Ancak zamanlar değişmiş, gün gelmiş o bol bol akan suların yolları kesilmiş. Terkos bağlanmış bu sokak çeşmesine de. Yaşlı amcanın evine, altından kalkılmayacak faturalar gelmiş İSKİ’den. Berberin bize anlattığı, bir yolu bulunmuş belediyece de, amca kurtulmuş külfetli faturalardan.
Ve böylece vardık Bahriye Caddesi’ne, hatırladınız değil mi, eski kaşar alacağız. Ama önce hem gezecek çok yer hem de, hala Kasımpaşa’da oturan kuzenlere bir uğramak var.
Bahriye Caddesi, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında bile, Ortaköy’deki gibi, ortasından dere akan iki yanından zamanın taşıtlarının geçebileceği genişlikteki bir yolmuş. Adı da zaten Uzun Yol'muş.
Karşımıza ilk çıkan minarelerini çok beğendiğim Güzelce Kasım Paşa Camisi. Evet, Kasımpaşa semtinin adının kökeninde, Kanuni’nin süt kardeşi olan devşirme kaptanı derya Kasım Paşa var. Kasımpaşalıların daha çok Büyük Cami dediği, Mimar Sinan’ın eserlerinden olan bu cami daha sonra yıkıldığı için orijinal değil, külliyeden de sadece birkaç bina kalmış.
Caminin diğer tarafından çıkınca aradığımız adrese çıkmış olduk, yani peynircimizin caddesi Bülent Demir'deyiz.Ama biz önce kuzenlerde birer kahve, iki laf molası verelim. Dik yokuşla Kadı Mehmet'e varalım, ara sokakları, Sinan'ın eseri Piyale Paşa Cami'sini sonra anlatalım.
Yorumlar
Yorum Gönder