BİR SOKAK (2) : ŞİŞLİ'DEN

 

Adının da anlatılacak hikayesi olan, uzun bir sokakta dolaşacağız, Papa Roncalli Sokağı. Önce nerede olduğumuzu şöyle bir anlayalım. Taksim'den Elmadağ'a doğru sol kaldırımdan yürüyoruz, Ferhan Şensoy'un bir oyunu sonrası yanan (!) Şan Tiyatrosu'nu yad ederek önünden geçerken, karşı sırada Divan Oteli'ni görüyoruz ve solumuzdaki Elmadağ Caddesi'ne dönüyoruz. Bu dar caddede sağdan ikinci sokağa gireceğiz ama, köşede biraz duralım. Surp Agop Apartmanı'nın önündeyiz.


'Surp' kelimesi, Aya, Ayos, Saint, Santa gibi aziz anlamında, Ermenilerin kullandığı bir kelime. Surp Agop da, bu makama erişmiş bir din ileri gelenleri. Şan Tiyatrosu'ndan, önünde durduğumuz ve bugünlerde klinik olarak kullanılan Surp Agop Apartmanı dahil, köşeyi döndüğümüzde Elmadağ Caddesi'ndeki üç katlı cumbalı sıra evleri ve yeniden yapılmak üzere yıkılmış olan Surp Agop Hastanesi'ni kapsayarak devam eden büyük parsel, hastanenin vakfına ait.


Şan City adıyla lanse edilen bu büyük alanda dünyaca ünlü moda markalarının ofislerinin de olacağı iki otel, hastane, birinde Şan Tiyatrosu'nun da adının yaşatılacağı çok amaçlı salonlar ve alışveriş merkezi olacakmış. İnşaat, dört beş yıl evvel bir ara durdurulduysa da, sanırım devam ediyor.

 

Surp Agop Hastanesi, hayatın Pera'ya kadar olduğu yılların İstanbul'unda, şehir dışındaki ilk bina olarak 1837'de ahşap, daha sonra 1938'de betonarme olarak yapılmış. Bugün Divan Oteli ve Radyoevi'nin olduğu yerlerin, Kanuni zamanında Ermenilere mezarlık alanı olarak verilen yerler olduğu ve 1930'lara kadar burada mezarlar olduğu biliniyor.


Şimdi, Elmadağ Caddesi'nden aşağı doğru yürüyelim. Solumuzda projenin kapsamında olan üçer katlı, cumbalı; birazdan önünden geçeceğimiz Arif Paşa Apartmanı'nın eski sakinlerinden ünlü seramikçimiz Füreya Koral'ın 'Evler' serisine ilham kaynağı olmuş, vakfın sıraevleri boyunca yürüyoruz. 


Geçince, köşesinden sağa, Papa Roncalli Sokağına gireceğimiz Arif Paşa Apartmanı, 'Bir Deli Ağaç' olan avlusu, 'U' şeklindeki  yapısıyla hemen kendini farkettirecek zaten. Arif Paşa, II.Abdülhamid döneminde saray doktoru bir paşa, ağabeyi de sarayın mabeynbaşısı  Ragıp Paşa. Her ikisi de İstanbul'un iki yakasında apartmanlar, köşkler yaptırarak gelirlerini değerlendiren Sarıcazade ailesinin üyeleri.


Arif Paşa'nın Moda'daki köşkü çok bilinir, yakınlarında bir de apartmanı vardır. Elmadağ'da önünde durduğumuz apartman dahil, hepsinin mimarı Constantin Pappa adlı, Paris'te eğitim görmüş bir Rum mimardır. Günümüzde dışarıdan biraz bakımsız gibi gözükse de hala prestijli bir apartman olan binanın üst sokaktaki girişinde, Aptullah ve Osman Sarıca Apartmanı yazısını görürüz.


Avlusunda bir deli ağaç olan demiştim ya, sakinlerinden biri de, o öykünün yazarı Pınar Kür'dür. En ünlü sakini ise Şakir Paşa ailesinin Füraya Koral'ı. Yine Elmadağ'daki, aile adlarını taşıyan apartmanlarını müteahhite verip, buraya taşındığında yıl 1973'tü. Penceresinden baktığında gördüğü Surp Agop Vakfı'nın sıra evleri, 'Evler' serisine ilham olmuştu.


Yürümeye devam ediyoruz. Bize kendimizi bir İtalyan kentinin sokaklarında hissettirecek bir çan kulesi çarpacak gözümüze. Bulunduğumuz yer, Notre Dame De Sion Lisesi'nin bünyesinde yer alan, Saint Espirit Katedrali'nin arka cephesidir. Aslında biraz ters oldu, çünkü katedral 1846'da, okul 1856 yapılmış. Katedrale okulun da girişinin olduğu Cumhuriyet Caddesi'nden, küçük bir kapı ve avludan giriliyor.


Ön kapıdan girildiğinde avluda solda, Papa Benedictus'un bir heykeli yerini alır. Katedralin altında, 1927'de kiliseye gömülmenin yasaklandığı tarihe kadar, İstanbul'daki Latin Cemaatı'nın önde gelenlerinin gömüldüğü bir yer altı mezarlığı var ki, çok istediğim halde oraya giremediğimden size  sadece okuduğum, tanınmış isimleri  anlatabilirim.


Mesela, Francesco Della Suda ya da diğer adıyla Faik Paşa. Beyoğlu'nda eczaneleri olan ve evinin de olduğu, Galatasaray Lisesi'nin arkasından Boğazkesen Caddesi'ne inen, bir zamanların şık binalarının hala durduğu Faik Paşa Caddesi'ne adı verilmiş, Abdülaziz döneminin saray eczacısı olan levanten paşa burada yatıyor.


Saray bandosunun maestrosu, Osmanlıyı batı müziğiyle tanıştıran, Napolyon'la Elba Adası'nda bulunmuş Bergamolu Donizetti Paşa da burada. Yirmi sekiz yıllık hizmetinde paşalık rütbesine erişmiş, Osmanlıyı batı müziğiyle tanıştırmış, Mahmudiye ve Aziziye Marşları adıyla  Osmanlı'nın ilk marşlarını besteleyen Donizetti Paşa'nın kardeşi, Avrupa'nın ünlü opera bestecisi Gaetano Donizetti. 


Ve çok da uzak olmayan tarihlere kadar ailenin fertlerinden hala İstanbul'da yaşayanların olduğu Parma Ailesi'nin de ebedi istiratgahı  bu katedralin yeraltı mezarı. 1700'lerin sonunda Cenova'dan gelip Bomonti'ye yerleşerek peynir ticareti yapan, ilerleyen yıllarda genişleyen aileden farklı ticaret dallarına da atılarak, Beyoğlu'na yerleşen levanten aile Parma'lar.

 

Hamalbaşı Sokak'ta (Galatasaray Lisesi'nin karşısı, İngiliz Konsolosluğu taraf) Parma Apartmanı'nı yaptırarak, hem konut hem terzi atölyesi olarak kullandıkları binada, II. Abdülhamit ve çocuklarına giysiler dikmiş, Avrupa'dan ithal her türlü malzemeler getirerek ticaret hayatlarını sürdürmüşler. Ta ki, Varlık Vergisi'ni ödeyemeyip Aşkale yollarına düşüp, üstüne de 6-7 Eylül olaylarını yaşayıncaya  kadar. 


Parma ailesi, yıllar hatta yüzyıllar sonra İtalya'ya geri döner. Geniş aileden apartmanın üst katlarında yaşamaya devam eden bir büyükanne ve yakınları varsa da, o da vefat ettiğinde, bina, Parma ailesinin mirasçısı tarafından 2010 yılında satılır. Aileden kalan terzi aletlerinin de girişinde sergilendiği Pera Armada Oteli olarak İstanbul'u süsleyen bir otel olur.


Yer altı mezarlığında yatanları sonsuz uykularında bırakıp, sokağın karşısına, yüksek gri duvarların arkasında, bahçe içindeki binaya gelelim. İçeri giremiyoruz, burası Vatikan Büyükelçiliği binası. Bu binada 1935-44 yılları arasında, papalık temsilcisi olarak Guiseppe Roncalli görev yapmış. Sokağın adını hatırladınız, değil mi?


Türkçe öğrenmeye gayret etmiş, Katolik ibadetlerde ilk kez Türkçe'yi kullanmış, siyasi ve bürokrat kişilerle iyi ilişkilerde bulunmuş, Nazilerden kaçan Yahudilere yardım etmiş, Mimar Sinan hayranı, hatra beşiktaş'ı tutup, maçlarına gittiği bile söylenen bu insan, 1958-1963 yılları arasında XXIII. İoannes  (Johannes) olarak Katolik dünyasının lideri olmuş. Papa olduğu döneme denk gelen 1960 İhtilali'nde, Türkiye'deyken yakın dostluğu olan Celal Bayar'ın idam kararının, yeniden gözden geçirilmesini tavsiye ederek, yaş haddi nedeniyle Celal Bayar'ın idamdan kurtulmasına da  vesile olmuştur.


Türk Papa denecek kadar dost olan bu insanın adının, görev yaptığı sokağa verilmesi 2004 yılında oluyor. Sokağın Ölçek olan adı, Papa Roncalli Sokak olarak değiştiriliyor.


Evet, yolumuza devam ediyoruz. Tarihi bir değeri olmayan bir binanın önünden geçeceğiz. Çin'e gidip döndükten sonra  Çince öğrenme merakı ile gidip, bir de sergi gezdiğim, Çin Kültür Merkezi Lotus'un önünden geçiyoruz. 


Papa Roncalli Sokağın sonuna geldiğimizde karşımıza yine bir duvar çıkıyor, arkasında yine tarihi sırtlayan bir bina, Artigiana Düşkünler Evi'ne geliyoruz.


Pera'dan ötesinin ıssız olduğu bir dönemde, 1838'de İtalyan kökenli bir hayırseverin, kimsesiz çocuklar ve bakıma muhtaç yaşlılar için yaptırdığı bakımevi, hala bir huzurevi olarak işlevini sürdürüyor. Değişen 60'lı yıllarda küçük küçük evler olan bakım evinin, ortada büyük bir avlu bahçe etrafında tek binada toplanmış olması.


Papa Roncalli Sokağın sonuna geldik, sağa dönüp, Cumhuriyet Caddesi'ne çıkıyoruz. Karşımızda Askeri Müze ve Orduevi binaları. Caddede sola dönüp devam edersek, 2015 yılından bu yana kapalı olan Kenter Tiyatrosu'nu görürüz. Güzel haber, tiyatronun, İstanbul Büyüykşehir Belediyesi'nin geçen yıl aldığı bir kararla, gerekli onarımları yapıp, pandemi sonrası Şehir Tiyatrosu bünyesinde yeniden perde açacağı.


Sahi, siz 1961-1978 arası on yedi yıl süren Uğurlugiller'i dinlediniz mi?

Yorumlar