KUZGUNCUK TEPELERİNDEKİ İZLER



Eğer hikayelerini biliyorsanız, gezdiğiniz yerler size daha anlamlı gelir ve çok şey fısıldar. İşte, o fısıltıları duymak için, geçen yıl  bahara doğru, kapalı, sıkıcı bir havada,  İcadiye'ye yaptığım turlarımın birinde, çok dik bir yokuşu tırmanıp, Fethi Paşa Korusu'na girmeden, duvar boyunca Üsküdar sahiline doğru yürümeye karar vermiştim. 


Bir tarafında apartmanlar, küçük bir mezarlık ve Özbekler Tekkesi olan tenha sokağın diğer tarafıysa, Fethi Paşa Korusu'nun alçak, korunun özel mülkiyete geçmiş olan bölümününse yüksek duvarlarıyla çevriliydi.


Zaten yazımın konusu, o özel mülkiyetteki koruda olan köşklerde yaşayanlardan kalan izlerdi ama, sokak benim hayatımda da  bir iz bıraktı. Osmanlı döneminde bir ara hayatı tehlikeye giren H.Edip Adıvar'ın Mısır'a kaçmasına yardımcı olan Özbekler Tekkesi'nin yanındaki mezarlığın oradan geçerken, havlayıp hırlayarak karşıma çıkan bir köpekle, burun buruna geldim. 


Korkmadığımı belli edip, ne kadar el kol hareketi yaptıysam da uzaklaşmayan köpekten kurtulmanın son çaresi olarak, yere çömeldim ve 'git' diye ondan çok bağırmaya başladım. Ve işe yaradı, köpek benden korktu, mezarlığa doğru döndü, yürümeye başladı. İçimden bir 'oh' çekip, 'demek söylence doğruymuş' deyip, yoluma devam ettim.  Ama izi bende, o sokakta yaşayanların hikayelerine karıştı.


Bugünlerde, Kaş Kütüphanesi'nden  bulduğum, klasik  Türk yazarlarından okuyorum. Elimdeki kitap, Halide Edip Adıvar'ın Handan'ı. Tabii, koruda bir dönem yaşadığı o köşkten esintiler olup olmadığını da merak ediyordum. 


Kitaba başlamadan, yazarın hayatını, bu kez daha yakından incelemeye aldım. Aslında, annesini çok erken kaybettiği için çocukluğunun büyük bölümü "Mor Salkımlı Ev" adını verdiği romanında anlattığı evde, anneannesinin yanında  geçen H.Edip Adıvar, genç kızlığında babasının oturduğu bu köşkte bulunmuş ve bahçede babasının el falına bakarken bir fotoğrafları var.


Bence, Handan romanı, yazarın iki oğlunu dünyaya getirdiği, sonu  onun açısından çok yıkıcı olan ilk evliliğinden  daha çok izler taşıyor. (Üsküdar Amerikan Kolejinde okuyan yazar, Abdülhamid'in Müslüman çocukların yabancı okullara gitmesini yasaklamasıyla, evde ders almaya başlıyor. Ders aldığı, büyük bir aşkla sevdiği, matematik öğretmeniyle, tekrar devam ettiği koleji bitirdikten sonra, 17 yaşında evleniyor. 10 yıllık evliliğin ardından, eşi ikinci kez evlenmek isteyince, çoklu evliliğe karşı olan H. Edip, ondan boşanıyor.) 


Roman, Kuzguncuk tepelerindeki (Fethi Paşa Korusu, aynı zamanda Kuzguncuk'un da tepelerini kapsıyor.) büyük bir köşkün modern kızlarından bahsederek başlıyor. 


"Evleniyorum Server, hem de kiminle olduğunu bilsen... Cemal Bey'in alafranga kızlarından biriyle! Unutamazsın değil mi, Kuzguncuk Tepesi'ndeki büyük evin kızlarını? Senin bize hafta başında geldiğin zamanlar onların gezmeye gidişini görmek için bazen çıkardık. O sırayla kısa yeldirmeleri, serbest tavırları, hızlı İngilizceleriyle giden kızlar! Bilir misin, bunların sokakta İngilizce konuşmalarına ben itiraz ederdim de sen, "Kendi aralarında, ne var!" derdin."


Korunun Sultantepe  tarafındaki, Hüseyin Avni Paşa Korusu olarak bilinen bu bölümü içinde biri büyük, bir iki yapı vardı. Her birinin uzun uzun anlatılacak hikayeleri olan köşklerin sahiplerinden ikisini, sadece anımsatmak için kısa kısa yazacağım ama, yıkılmadan korunması için karar olan büyük köşkün, devrin müteahhitinin elinde, restorasyon aşamasında 2014 yılında, bir yangınla kül olduğunu baştan söyleyeyim.


Tam da o yıllarda, yakınlarda Sultantepe'de oturan bir arkadaşım, korudaki inşaat hareketliliğinden, orada çok güzel ahşap bir  köşk olduğundan, Halide Edip'in de bir dönem oralarda oturduğundan bahsediyor, köşkü yıkmalarından korkuyordu.


Ben de o zaman, koru ve çevresiyle ilgili yazılar okumaya başlamıştım. Arkadaşımın bahsettiği 19. yüzyılın ikinci yarısında yapılan köşk Hüseyin Avni Paşa Köşkü'ydü, yanındaki bir köşkte de bir dönem Halide Edip'in ailesi oturmuş.


Hüseyin Avni Paşa, Osmanlı döneminde bakanlık yapmış, Abdülaziz'in şüpheli ölümüne adı karışmış ve Abdülaziz'in kaynı Çerkes Hasan tarafından, bakanlar kurulu toplantısı basılarak öldürülmüştü. Köşk daha sonra birçok kez el değiştirmiş, Wikipedia'nın yazdığına göre Nuri Demirağ ki ondan da biraz bahsedeceğim, Kral Faysal, Korkmaz Yiğit, Cavit Çağlar, Dinç Bilgin, Turgay Ciner gibi isimlerin elinden geçmiş, sonunda, TMSF aracılığıyla Cengiz İnşaat'a satılmıştı.


Köşkün ilk sahiplerinden olan Nuri  Demirağ, Türkiye'nin ilk demiryolu müteahhitlerinden ve döneminin önemli isimlerinden biriydi. 1886 Divriği doğumlu Nuri Demirağ, Türkiye'nin 10 bin kilometrelik demiryolu ağının %10'unu gerçekleştirmiş, kendisine Demirağ soyadı Atatürk tarafından verilmişti.


Ticarete, Eminönü'nde açtığı küçük bir dükkanda, yerli sigara kağıdı üretimiyle (yabancıların elinde olan bir sektördü) başlayıp, büyük kazanç sağlayan Nuri Demirağ,  Kurtuluş Savaşı'ndan sonra demiryolları işine yönelmiş, hatta 1931 yılında İstanbul Boğazı'na köprü projesi başlatmıştı. 1934'te Atatürk'e sunduğu proje, onun tarafından beğenilmiş olsa da meclisten onay alamadığı için gerçekleşmemişti.


O kadar ufku geniş bir insanmış ki, 1936 yılında da, uçak fabrikası kurma girişiminde bulunmuş, memleketi Divriği'de kurmayı düşündüğü fabrika için, önce Beşiktaş Hayrettin İskelesi yanında bir deneme Atölyesi inşa ettirmişti. Deneme uçuşları için, Yeşilköy'de Elmas Paşa Çiftliği'ni ( günümüzde Atatürk Havaalanı'nın olduğu alan) satın almış, pist yaptırmış, pilotların yetişmesi için de pistin bulunduğu yerde Gök Okulu kurdurmuştu. Okul, 1943e kadar pilot yetiştirmiş, ilk pilotlardan biri de kendi pğlu olmuştu.1941'de tamamen Türk yapımı ilk uçak, İstanbul'dan Divriği'ye uçmuş.


Biraz fazla anlattım ama, Demirağ, Cumhuriyet tarihimizin sanayisinde olduğu kadar, siyasetinde de rolü olan bir isim. 1945 yılında ilk muhalefet partisi olan Milli Kalkınma Partisi'ni kurmuş, ancak meclise girememiş. Siyasete girdiği o günlerde, yazımın konusu olan korudaki köşkünde verdiği kuzu partileriyle, gazete haberlerinde çok yer almış, korudaki büyük köşk bir kez daha gündeme gelmişti.


Korunun ve köşkün gündeme oturduğu son on beş yıla da şöyle bir bakarsak. 2009 yılında,  %65'ini TMSF'den, %35'ini bir başka ortaktan alan Mehmet Cengiz, yüzlerce ağacı kestirmiş, takipsizlik kararı verilen 2014'teki yangın sonrası, köşkü yeniden yaptığı gibi,  arkasına başka binalar da kondurmuş. Koruyayaptırdığı  üç ayrı giriş kapısından sahil yolunda olanı, detay bilmeden gördüğümde, bana 'bu kapı da ne!' dedirtmişti. 


İşte böyle. Sabah izlediğim Coşkun Aral'ın belgeselinde Abidin Dino'nun ve daha birçok yazarın devam ettiği, Paris'teki La Paletta Kafesi'nden bahsederken, ' Burası 1902 yılından beri var, menü hala aynı.' diyordu. 


Peki, biz neyi korumayı biliyoruz?


KÜÇÜK BİR ANEKDOT DAHA : Nuri Demirağ, yönetmen Turgut Demirağ'ın amcası, Melike Demirağ ise, Turgut Demirağ'ın caz sanatçısı Rüçhan Çamay'la evliliğinden olan kızıdır. Biraz daha magazin yaparsam, Turgut Demirağ'ın 1970 Türkiye Güzeli Afet Tuğbay'la yaptığı ikinci evliliğinden olan kızı Nevbahar Demirağ da Ali Koç'un eşidir

Yorumlar