Tarabya
oteli’nin pesinde dolasırken nerelere geldim ben. Carl Berger’in Narmanlı
Han’da Ayla Erduran’a keman dersi verdigi odadayım. Ayla Erduran daha cocuk,
bir yandan hocasını dinlerken bir yandan, halıdaki desenlerin kırmızısına
moruna bakıyor. Benim ellerim kaç çiçek boyudur acaba, kemanım kaç çiçek?
Oraya nerden
geldim? Elgar’dan. Ingiliz besteci 1905’te Istanbul’a gelmis, kayıkla
Tarabya’da kalacagı otel Petala’ya gitmis. ‘Oxford’ dermis Bogaz’a, ‘Öküz
Geçidi’ nden esinlenip. Hotel Petala, 1900’lerin basında Tokatlıyan yani
Tarabya Oteli’nin yerinde olan otelmis o zaman.
‘’Sahilden bir
yol gidiyor, dar ve korkulukları olmayan bir yol; zaman zaman o kadar suya
yakın ki büyük buharlı gemilerin dalgaları geçen küçük faytonları ıslatıyor,
zaman zaman bir burnu keserek yankılı bir tünel gibi altından geçiyor. Leylak
ve sarısalkım kokusu, keskin ve yanık bir adaçayı kokusu, kızaran tereyagı
kokusu, vanilya kokusu, açık direnlerin kokusu. Ve sonunda alçak tepelerin ve
ormanlık bahçelerin bulundugu Tarabya’ya varılıyor.’’ (Sweet Waters-
Harold Nicolson)
Ormanlık
bahçelerin son kalan parçalarından
asagıya yürüyerek vardım ben Tarabya’ya.
Bugün güzergahım oldukça kısa. Zaman zaman yoldasım olan eski bir arkadasımla,
hem laflayıp, hem denizin kokusunu çekecegiz cigerlerimize. Iki üç yalı görüp,
kimler neler yasamıs bu hanelerde konusup, kaçıncı yenilenmesi sonucu bu yıl
100.yılını kutlayacak olan Tarabya Oteli’nde, bir zamanların modası ‘Tarabya’da
bes çayımızı’ içerek gün erecek sona.
Hayat Çesmesi
Sokagı’nda hoyratça restore edilmis çesmeden yokus yukarı çıktık önce. Neler
kalmıs eskilerden diye. Sadece iki ahsap ev, biri bayagı iyice. Ben bahçeye
hayran, arkadasım eve. Incir kokusu buram buram. Gecekondu tipi evler konmus yol
boyunca yesillikler içinde. Aslında o evler orada olamazdı, eger görselerdi
‘Öküz Geçidi’ni.
Geri dönerken
bir kapnın önünde küçük bir motorsikletin arkasına asılan kendinden büyük bir
tabela, fren yaptırdı bize. Issız çölün ortasında, vaha gibi bir yazı ‘’Imanın
altıncı sartı HIRSIZA oy vermemektir’’ diyordu. Yarın anlayacagız süzme
Müslüman geçinenlerin , bu sartı ne kadar yerine getirdiklerini.
Sonra indik
sahile. Hüber Yalısının bahçe sınırına kadar yürüyüp geri döndük. Oturduk bir
banka.Arkamızda Zarifi’lerin, Zagrofyan’ların yalıları, kapısında, kimse
gelemesin diye mi ‘Dikkat köpek var’ yazılı Aya Paraskevi Kilisesi,Parlaki
Pasa’ların, Deli Ispenar’ın, Panajisi Bey’in, Kuyumcu Yorgaki’nin, Yanko’nun
bir zamanlarki evleri.
Sonra dünya
küçük derler ya, önümüzden geçen bir tanıdık. Sohbet bankı üçlendi. Sohbetin
ucu dünyaya açıldı. Ekvador’un yanardaglarından, Çekmeköy’ün villarına
baglandı.
Yorumlar
Yorum Gönder