Marmaray'a 'İstanbul bir deprem geçirdikten sonra bineceğim' dediğim günleri çabuk unuttum. Bu hafta yine denizin altından geçerken Avrupa'ya, hedefimde Kazlıçeşme İstasyonun karşısındaki Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi vardı.
Surp Pırgiç'te fotoğraf çekmenin izne tabi olduğunu söyleyen güvenlik görevlisi beni uyarmakta geç kaldı. Kilisenin ve etrafındaki heykel ve mezar taşlarının epey görüntüsü çoktan makinemde yerlerini almıştı.
Yapılan ilk binanın mazisi daha eski olsa da, şu andaki binalar 1834 tarihli. Hastanenin kuruluşunda önemli yeri olan Amira Kazaz Artin Bezciyan'ın yaşantısının Osmanlı tarihinde izleri var.
Ama önce; Amira, Osmanlı döneminde Ermeni ileri gelenlere verilen bir sıfat, bey gibi. Tanıdığımız en ünlü 'amiralar'ın Balyan ailesinden olduklarını hatırlayalım. Osmanlının son dönemindeki bir çok yapı onların imzasını taşır. Kazaz ise, ipek ticareti ile uğraşanlara deniyor. Şimdi ders bitti, yapı paydos demeden Bezciyan'a gelelim.
İstanbul'da doğmuş,çabuk serpilmiş, sarayla ahbap olmuş. Devir II.Mahmut devri. Hem iş, hem arkadaşlık ilişkileri gelişmiş. Darphaneye baş olmuş, mührünü isteyince de alabilecek kadar padişahla ahbap olmuş. Osmanlı- Rus Savaşı'nda yenilen Osmanlı, Ruslara savaş tazminatı vermek zorunda ama, mali durum zor anlar yaşamakta. Bezciyan işte o zaman, 'bana bir haftalığına mührünüzü verin' der, kaybedecek bir şeyi olmayan Mahmut arkadaşına.
Bezciyan, İstanbul ve çevresinde yaşayan zengin Türk, Ermeni, Rum ve Yahudilerden ellerinde bulunan tüm altınları ister ve karşılığında padişah mührü bulunan senetleri verir. Darphane bu altınları bakırla karıştırarak bozuk para olarak basar. Bazı tarihçiler derler ki; Ruslar, yeni para istemez imiş. Çare mi yok, paralar, yeniçeriler aracılığı ile elden ele dolaştırıp bir haftada eskitilmiş.
Ruslara tazminat ödenmiş, II.Mahmut dostuna o döneme kadar hiç bir azınlık tebaya verilmemiş olan bir nişan vermiş. Üstüne de bugünün Topkapı ve Zeytinburnu arasındaki büyük araziyi hediye etmiş.
İşte yazılası bir konu daha. Zeytinburnu neden Zeytinburnu? Bizans döneminde, 1000'li yıllarda papazlar hristiyanlığın kurallarını uygulamak bakımından birbirini beğenmezmiş. Biz daha dindarız diyenler, Kudüs Rahipleri adıyla şehrin dışına çekilmiş. Kendileri ekmiş, kendileri biçmiş. Hatta zeytin yetiştirmiş. Onun içindir ki zeytin, yörenin isminde yaşamış.
Yine uzaklaştık Bezciyan'dan. Surp Pırgiç hastanesi bu yörede daha önce de olan bir hastane ama, Bezciyan ön ayak olmuş, yeni ve çok daha büyük bir hastanenin inşaasına başlanmış.Üstelik mimarı bir başka Amira, Amira Balyan'mış. Yıl 1834'lere gelmiş, Bezciyan ağır hasta yatarken,hastanenin anahtarı ona teslim edilmiş.
Bezciyan, İstanbul ve çevresinde yaşayan zengin Türk, Ermeni, Rum ve Yahudilerden ellerinde bulunan tüm altınları ister ve karşılığında padişah mührü bulunan senetleri verir. Darphane bu altınları bakırla karıştırarak bozuk para olarak basar. Bazı tarihçiler derler ki; Ruslar, yeni para istemez imiş. Çare mi yok, paralar, yeniçeriler aracılığı ile elden ele dolaştırıp bir haftada eskitilmiş.
Ruslara tazminat ödenmiş, II.Mahmut dostuna o döneme kadar hiç bir azınlık tebaya verilmemiş olan bir nişan vermiş. Üstüne de bugünün Topkapı ve Zeytinburnu arasındaki büyük araziyi hediye etmiş.
İşte yazılası bir konu daha. Zeytinburnu neden Zeytinburnu? Bizans döneminde, 1000'li yıllarda papazlar hristiyanlığın kurallarını uygulamak bakımından birbirini beğenmezmiş. Biz daha dindarız diyenler, Kudüs Rahipleri adıyla şehrin dışına çekilmiş. Kendileri ekmiş, kendileri biçmiş. Hatta zeytin yetiştirmiş. Onun içindir ki zeytin, yörenin isminde yaşamış.
Yine uzaklaştık Bezciyan'dan. Surp Pırgiç hastanesi bu yörede daha önce de olan bir hastane ama, Bezciyan ön ayak olmuş, yeni ve çok daha büyük bir hastanenin inşaasına başlanmış.Üstelik mimarı bir başka Amira, Amira Balyan'mış. Yıl 1834'lere gelmiş, Bezciyan ağır hasta yatarken,hastanenin anahtarı ona teslim edilmiş.
Bahçesinde hasta olanlara manevi destek, gece doğanlara vaftiz, ölenlere son görev için hizmet versin diye, bir de kilise yapılmış. Bugün, birçok bina ve bölüm var hastane arazisinin içinde. Sadece Ermenilere değil, herkese hizmet veren. Bir de müze, Bedros Şirinoğlu adını taşıyan, fermanlar, salnameler, Ermenilerin yaşamlarından ögeler olan.
İşte İstanbul, böyle bir kent. Görmek iste, neler görürsün....
Yorumlar
Yorum Gönder