Queen Victoria Building - Strand Arcade - Paddy’s Market.
Şimdi diyeceksiniz ki onlar da ne. QVB yani Kraliçe Victoria Binası ve Strand Arcade, 19. Yüzyıl sonlarında yapılmış çok şık iki alışveriş merkezi. İkisi de Sidney’i neredeyse boydan boya geçen George Caddesi üzerinde. Paddy’s Market ise Sıdney’de biri China Town’un yanında olan bildiğimiz kapalı pazar yeri.
Değil Sidney’de, doğup büyüdüğüm şehir İstanbul’da, evimin yüz metre ötesindeki Nautilus Alışveriş Merkezi’ne bile yılda iki kere belki gitmişken, dünyanın öteki ucunda alışveriş merkezi gezmemin iki sebebi vardı. Sidney’deki ikinci günümüz bardaktan boşanırcasına bir yağmurla başlamıştı bir, bu iki bina da zamanlarının birer mimari harikasıydı iki.
Kraliçe Victoria Binası 1893’te bir İngiliz mimar tarafından yapılmış. Kumtaşı kabartma heykellerle süslü cepheleri, rengarenk vitraylarla desenlenmiş camları, bir katedral gibi görkemli kubbesi ile çok gösterişli bir binaydı.
İçeriye girince de yer karoları göz alıcı, dört katın arasındaki boşlukta asılı olan saati ise hayranlık uyandıcıydı. Saatin üzerindeki manzara ve görüntüleri inceleyerek insan, saatin başında saatler geçirebilirdi. Üç katta lüks mağazalar, tanınmış markalar bir yana, en üst kattaki The Tea House’un zarafetinden gözümü alamadığımı itiraf ediyorum.
Yağmurun biraz hafiflemesini bekleyip, koştura koştura Strand Arcade Binası’na giderken bir köşede kafasını eğmiş, kapşonlu, bronz çocuk heykeliyle de, aynı pozisyonda bir poz fotoğraf çekmeyi ihmal etmedik.
Strand’ın girişindeki çikolata dükkanı Kadıköy Baylan’ın daha büyük bir versiyonu gibiydi. Gün ışığını da içeriye katan cam tavan, iki katlı binaya ayrı bir hava katıyordu. Yerdeki çinilere vurulduğumu söylemeye bilmem gerek var mı?
Yağmur hala devam ederken üçüncü kapalı mekanımız, George Caddesi’nden Merkez İstasyon istikametinde, Hay Sokağı’ndaki Market City, Paddy’s Hay Market oldu.
Sidney’deki en yoğun Çinli popülasyonunu burada gördük. Zaten sokak boyunca uzayan binanın karşı sokakları Çin Mahallesiydi. Restoranlarının vitrinleri ördek dahil, çeşitli hayvancıkların pişmiş manzaraları ile doluydu. China Town’un aslanlı giriş kapısında yağmur altı fotoğraflarımızı çekip, daha fazla ıslanmadan karşıya geçtik ve Paddy’s’e daldık.
Meyve, sebze, balık, tavuk, et, turistik eşya, giyim, kuşam ne ararsanız, hepsi uygun fiyatla bu pazardaydı. Sidney hatırası hediyeliklerimizi alıp, muzlarımızı da yedikten sonra, çok yakındaki Çin Dostluk Bahçesi’ni ki; pagodaları, heykelleri, ağaçları ile belli bir ücret karşılığı insanın kendini Çin’de hissedeceği bir mekan olduğunu internette görmüştüm; es geçip, Sidney’in incilerinden Darling Harbour’a doğru yürümeye devam ettik.
Yağmur kesmiş, güneş göz kırpmaya başlar gibiydi.
Şimdi diyeceksiniz ki onlar da ne. QVB yani Kraliçe Victoria Binası ve Strand Arcade, 19. Yüzyıl sonlarında yapılmış çok şık iki alışveriş merkezi. İkisi de Sidney’i neredeyse boydan boya geçen George Caddesi üzerinde. Paddy’s Market ise Sıdney’de biri China Town’un yanında olan bildiğimiz kapalı pazar yeri.
Değil Sidney’de, doğup büyüdüğüm şehir İstanbul’da, evimin yüz metre ötesindeki Nautilus Alışveriş Merkezi’ne bile yılda iki kere belki gitmişken, dünyanın öteki ucunda alışveriş merkezi gezmemin iki sebebi vardı. Sidney’deki ikinci günümüz bardaktan boşanırcasına bir yağmurla başlamıştı bir, bu iki bina da zamanlarının birer mimari harikasıydı iki.
Kraliçe Victoria Binası 1893’te bir İngiliz mimar tarafından yapılmış. Kumtaşı kabartma heykellerle süslü cepheleri, rengarenk vitraylarla desenlenmiş camları, bir katedral gibi görkemli kubbesi ile çok gösterişli bir binaydı.
İçeriye girince de yer karoları göz alıcı, dört katın arasındaki boşlukta asılı olan saati ise hayranlık uyandıcıydı. Saatin üzerindeki manzara ve görüntüleri inceleyerek insan, saatin başında saatler geçirebilirdi. Üç katta lüks mağazalar, tanınmış markalar bir yana, en üst kattaki The Tea House’un zarafetinden gözümü alamadığımı itiraf ediyorum.
Yağmurun biraz hafiflemesini bekleyip, koştura koştura Strand Arcade Binası’na giderken bir köşede kafasını eğmiş, kapşonlu, bronz çocuk heykeliyle de, aynı pozisyonda bir poz fotoğraf çekmeyi ihmal etmedik.
Strand’ın girişindeki çikolata dükkanı Kadıköy Baylan’ın daha büyük bir versiyonu gibiydi. Gün ışığını da içeriye katan cam tavan, iki katlı binaya ayrı bir hava katıyordu. Yerdeki çinilere vurulduğumu söylemeye bilmem gerek var mı?
Yağmur hala devam ederken üçüncü kapalı mekanımız, George Caddesi’nden Merkez İstasyon istikametinde, Hay Sokağı’ndaki Market City, Paddy’s Hay Market oldu.
Sidney’deki en yoğun Çinli popülasyonunu burada gördük. Zaten sokak boyunca uzayan binanın karşı sokakları Çin Mahallesiydi. Restoranlarının vitrinleri ördek dahil, çeşitli hayvancıkların pişmiş manzaraları ile doluydu. China Town’un aslanlı giriş kapısında yağmur altı fotoğraflarımızı çekip, daha fazla ıslanmadan karşıya geçtik ve Paddy’s’e daldık.
Meyve, sebze, balık, tavuk, et, turistik eşya, giyim, kuşam ne ararsanız, hepsi uygun fiyatla bu pazardaydı. Sidney hatırası hediyeliklerimizi alıp, muzlarımızı da yedikten sonra, çok yakındaki Çin Dostluk Bahçesi’ni ki; pagodaları, heykelleri, ağaçları ile belli bir ücret karşılığı insanın kendini Çin’de hissedeceği bir mekan olduğunu internette görmüştüm; es geçip, Sidney’in incilerinden Darling Harbour’a doğru yürümeye devam ettik.
Yağmur kesmiş, güneş göz kırpmaya başlar gibiydi.
Yorumlar
Yorum Gönder