Gezi tarihi ; Hzrn. 2017
Önce bir dedikodu yapıp, Kaptan-ı Derya Mehmet Ali Paşa'nın kulaklarını çınlatayım. Mesire yerlerinden birinde gezerken bir gün paşa, peçeli Adile Sultanı tanımamış, mendil atmış önüne. Adile Sultan da mendili almış, getirmiş evine, koymuş yatağının üstüne. Paşa görmüş, ama sesi çıkmamış, Sultan da yüzüne daha başka vurmamış.
Bir gün de, Hırka i Şerifi ziyarete giderken Sultan, abdest tazelemek istemiş, bir kapıyı çalmış. Evin hanımı onu iyi karşılamış, tabii ki tanımamış. Sultan sormuş; siz kimsiniz demiş; hatun da Mehmet Ali Paşa'nın hanımı olduğunu söylemiş. Adile Sultan yine susmuş, yine kalmış. Bu nasıl aşksa, öldüğünde arkasından şiir bile yazmış
Sandım onunla ömrüm dertsiz geçer
Hatırımdan onun gitmez idi hiç ayrılığı
Neyleyem böyle imiş Hüda emri, kaderin hükmü
Yanarım ayrılık ateşi ile haşre kadar
Bir Mehmet Ali Paşa idi ol dünyada
Kendisi sonsuzluğa gitti, koydu beni tenhâda
Hatırımdan onun gitmez idi hiç ayrılığı
Neyleyem böyle imiş Hüda emri, kaderin hükmü
Yanarım ayrılık ateşi ile haşre kadar
Bir Mehmet Ali Paşa idi ol dünyada
Kendisi sonsuzluğa gitti, koydu beni tenhâda
Hanımın evine gelince, karşılandık güzel bir sevinçle. Evdeki teyze, annemin can ciğer arkadaşı Ayşe Ablamın kardeşi Emine Teyze. Maviş gözlerini sevdiğim dünya tatlısı, koca evde yaz günlerini geçirmekte. Onun hayatı da ayrı bir hikaye.
Neden hanımın evi dediğimde; anneannem buraya geldiğinde herkesten farklıydı, ayağında altın takunyaları ile, diye anlattı bildiğince. Hanımlığından, saygınlığından bahsetti, büyük dede sarayda yavermiş bir de. Ama ev bir kez yangın geçirmiş, çalınmiş bir çok şey, ne takunyalar ne de altınlar kalmış geride.
Eski Karadeniz evlerinin hepsinde olduğu gibi, hanımın evinin de iki kapısı vardı karşılıklı. Birinin yanındaki oda, içeriden tamamiyle ayrı. Sonra, büyük bir mutfak bir yanında ateşlik artık aygaz yanan. Yukarı kata çıkan merdiven, solda esas salon dağlara bakan.
Ahşabın kendine has kokusu, dökme demir kanca kapı kilitleri, pencereler boyunca sedir, sırtları minderli. Ortada bir soba, camlar bakıyor yemyeşil manzaraya. Kaç çocuk büyütmüş hanım o evde kızlı erkekli.
Ve nayla, oymalı, nakışlı bütün zarafetiyle evin önünde, artık işlevsiz. Değirmen mi kalmıştı ki, iki yandan essin rüzgar, naylalarda kurutulsun mısırlar. Hep hoşuma gitmiştir o dört direğin üzerinde bulunan ahşap tekerler, fareler giremesin diye düşünülen. Ve seyyar merdiven, gerektiğinde dayatılan.
Yorumlar
Yorum Gönder