Geçtiğimiz yılda, kış güneşinin parıldadığı aralık günlerinden biriydi. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın okumakta geciktiğim kitabı ‘’Saatleri Ayarlama Enstitüsü’’ nü bitirmek üzereydim. Vefa’nın oralardaki bilge saatçi ustasından bahsediyordu ara ara. Fatih’teki köhnemiş baba evinden. Evdeki büyük saatten, türbeden alıp evde sakladığı demir parmaklıktan.
Güneş parıldıyordu, fotoğraflar da güzel çıkardı bu kış güneşinde. Üstelik kardeşimle tam da Saraçhanebaşı’ndaki eski Bizans Kilisesi Polyeuktos’un kalıntılarına sarmışız o aralar. Yola revan oluverdim bir anda.
Önünden defalarca geçip göz hizasının altında kaldığı için dikkatlerden kaçan, Ayasofya’dan önce yapılıp, yapıldığında zamanının en görkemli binalarından biri ola Polyeuktos Kilisesi kalıntıları hedefim. Belediyenin ise, halk tuvaleti yapmak için uygun gördüğü hedef.
Anicia Juliana, bin beş yüz küsür yıl önce yaşayan, büyükannesi ve annesi imparatoriçe olmuş, taht adayı asil ve zengin bir kadın. Başının taçlanmasını beklerken, taht Justinianus’a, imparatoriçelik de Theodora’ya gidiveriyor.
Osmanlı döneminde olduğu gibi, Bizans döneminde de kalburüstü kişilerin oturduğu bir bölgeydi Vefa ve Saraçhane. Anicia Juliana’nın sarayı da oralardaydı. Büyükannesinin başlatıp, annesinin devam ettirdiği aynı yerdeki kilisenin yerine, yaşadığı dönemin en görkemlisini, Süleyman’ın Tapınağı ebadlarındakini yaptırıyordu.
Tavus kuşu motifleri, lacivert yeşil kuyruklarıyla nişleri süslüyor, damar çizgilerine varıncaya kadar ince ince yontulan mermer asma yaprakları sütunları sarıyor, yetmiş altı dizelik bir şiir de nakış nakış kemerlerin üzerine işleniyordu.
Justinianus’a Ayasofya’yı yaptırma düşüncesi belki de Anicia Juliana’yı geçmek için gelmişti. Bitince de, belki içinden ‘’Seni geçtim Juliana’’ demişti.
Aradan yüzlerce yıl geçip, 60’lı yılların İstanbul’una yeni yollar, alt geçitler yapılmaya başlanınca, Saraçhane’de süslü mermerler takılmış kepçelere. Takılmış da, daha önce de Haçlı Seferleriyle gelenlerin gözüne takılmış olacak ki, bazı sütunları Venedik’te San Marco Bazilikası’nın önünü ve başka parçaları da Barselona Arkeoloji Müzesi’ni zenginleştiriyor yıllardır.
E, biz 20 metre ötesine, tuvalet yapmayı uygun görürsek, baş tacı yapanlara kızmaya hakkımız olur mu?
Yorumlar
Yorum Gönder