YOK YAVU YA! (Kyenai)




Ocak 2020


Demre'yi biliriz, Noel Baba'nın memleketi. Demre'yle Kaş arasında Yavu diye bir yerleşim var. Antalya'dan Kaş'a doğru gelirken, sağda düzlükteki bu yerleşimin  sırtını dayadığı tepelerde,hep kaya mezarları çarpardı gözüme. Yavu tabelasını geçince de, kahverengi tabela iki yerde Kyaneai istikameti gösterirdi.

Ayrı ayrı zamanlarda iki tabeladan da  yaptığımız girişimler yolun toprak ve taş olması nedeniyle olumsuzlukla bitmişti. Girişimlerden biri, bir akşamüstüne yakındı, köpek seslerini duyunca geri dönmüştük.

Üçüncü teşebbüsümüzü Kaş'tayken, ocak ayının güneşli bir kış günü yapıyor, otuz kilometre mesafedeki Yavu'nun yolunu tutuyoruz. Niyetimiz köyün hemen arkasından başlayıp yukarılara uzanan taşlı, topraklı yolu bu kez yürüyerek çıkmak.

Köyün içinde arabayı caminin yanına parkedip ilerlerken, yaşlı bir amca görüyoruz. Bize kestirme patika yolu anlatmaya çalışıyor. Ama yolda köpekler vardır diye de uyarırken, torununa sesleniyor.
''Ali, sen Asar'a çıkan yolu biliyor musun?'' Çocuk on on iki yaşlarında, bilmiyor. ''Benim işim olmasa çıkarırdım sizi, gençken on beş dakkada çıkardım'' diyor amca. 

Tarifine göre yürüyoruz, köyde sanki kimse yaşamıyor, amcanın dediğine göre herkes mantara gitmiş. Yıkıntı evler de çok. Onların sahibi çok uzak yerlere mantara gitmiş gibi.
Uzaktan köpek havlamaları geliyor, biraz daha yürüyüp sola dönünce, oturmuş bize bakan iki kangalın arasında kalıyoruz. Hiç istiflerini bozmuyorlar, ama biz patikanın başlangıcını bir türlü bulamıyoruz. Biraz ileride hayvanların olduğu bir dam var, esas havlamalar oradan geliyor.
Biz patikadan vazgeçip, taşlı yoldan, ki lastiklerine güvenen arabayla da çıkabilir, yukarı doğru yürümeye başlıyoruz. Yolda keçilerini otlatan bir çoban, yolun bir yerde ikiye ayrıldığını, solu takip etmemizi söylüyor.

Başımızı geriye çevirdiğimizde çok ilerilerde karlı dağları seyrederek kırk beş dakika gibi yürüyoruz. Yol bizi tam tiyatronun yanına getiriyor. Kyaneai'deyiz. Likya birliğinin yirmi üç kentinden biri.
Tiyatro gri taşlardan yirmi beş sıralı olarak yapılmış. Oturma yerleri oturup bir oyun seyredecek kadar hasarsız ama  sahne taş yığını halinde.

Tiyatronun üst sıralarından doğuya doğru baktığımızda lahid mezarlar mantar gibi diziliyor, güneye baktığımızda Akdeniz, kuzeye baktığımızda karlı dağlar. Gözlerimiz bayram ediyor.
Likya, ışık ülkesi anlamına geliyor. Bu topraklarda milattan önce ikinci bin yılın ortalarında oturan Lukka halkı var ve kendilerinden Termili diye bahsediyorlar yazıtlarda. Likçe günümüzde tam olarak çözülememişse bile, Kadeş Savaşı'da Hititlerin, Truva savaşı'nda Truvalıların yanında olan  Likyalılar, cesur, özgürlüklerine düşkün bir halktır.

Sonra bir gün Pers kralı Harpagos geliyor Likya topraklarını işgale. Kyeneai gibi Likya'nın  önemli kentlerinden Ksantos halkı tüm gücüyle savaşıyor, ancak yenileceklerini anlayıncaa....Kadınları, çocukları, hazineleri kaleye doldurup kenti ateşe veriyor. Kendileri de tekrar saldırıya geçip, ölünceye kadar savaşıyor, teslim olmuyorlar.

Aynı toplu intihar Roma imparatoru kente saldırdığında da yaşanıyor. O kadar ki, Brutus kendini ateşe atanları kurtaracak askerlerine ödül vadediyor.
Sonra Likya birliği kuruluyor ve büyüklüklerine göre her şehir mecliste temsil ediliyor. Altı kent mecliste üç oy verme hakkına sahip. Kyaneai bu altı şehirden biri değilse de, birliğin önemli kentlerinden biri. kadın meclis başkanı seçeceke kadar uygar. Kendilerini ana soyuyla tanıtatacak kadar anaerkil bir toplum Likyalılar. 

Depremlerle, işgallerle Bizans dönemine kadar yaşamın sürdüğü Likya kentleri, birer birer yok oluyor. Bize de Anadolu'nun kültürel zenginliği kalıyor.

Evet, biz tiyatroyu gezmiştik, doğuya lahit mezarlara doğru yürüyoruz. Kentin şimdiki Antalya Kaş yoluna bakan kaya mezarların olduğu güney tarafı dik ve yüksek bir uçurum. Define arayıcılar tarafından delinmeyeni olmayan lahitlerin arasında termosumuzdan çayımızı, kekimizi, simitimizi çıkarıp molamızı veriyoruz. 

Kentin etrafı hala bir kısmı ayakta olan gri, bir yüzü kabarık taştan surlarla çevrili. Üç kapısı olduğu yazıyor anlatılarda ama biz köye inen, aynı zamanda kaya mezarlara da ulaşan antik yolu bulamadığımızdan, kapıyı aramaktan vazgeçiyoruz. Zira alan açıklık değil bodur makilerle kaplı dar, belli belirsiz patika bir yol takip ettiğimiz.

Tekrar tiyatroya dönüp, geldiğimiz güzergahtan  Yavu'ya iniyoruz. Köyün bir kaç taş eski evinin fotoğrafını çekip, evimizin yolunu  tutuyoruz. 



Yorumlar