LONDRA ASFALTI'NIN YANI, MAZHAR OSMAN'IN BAĞI

''Şışşt,Şıııışt'' diye bir ses duyup, arkama döndüğümde biraz ötemde, etrafı demirlerle çevrili bahçeden, oldukça tombul, genç bir kızın bana ''Gel gel'' işareti yaptığını görüyorum. Duvarın yanına gittiğimde, elini dudaklarına götürüp, sigara istiyor. ''Kullanmıyorum'' dediğimde de, etrafına bakınıp, yavaş konuşmamı işaret ediyor. ''O zaman para ver'' diyor. Elimi cebime atıp, dar parmaklıkların arasından bozukları verirken, cildinin ne kadar sert olduğunu farkediyorum.Soruyorum ''adın ne senin'' çok sessiz, ''bilmiyom ki'' diyor. Nasıl yani ''Ayşe, Fatma bir adın yok mu?'', eliyle ''beş'' işareti yapıyor. Yani, ''Beş senedir mi buradasın?'' diyorum, yine ''Bilmiyom ki'' diyor.Elini dudaklarına götürüp, tekrar sus işareti yaptığında, biraz öteden bir görevlinin geçtiğini farkediyorum. Ben uzaklaşırken o hala arkamdan bakıyordu. Bahçe kapısından çıktığımda bir kez daha baktım, bana el salladı. Boğazımda bir yumrukla, kalabalığa karışıyorum.
Bakırköy Prof. Mazhar Osman Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bahçesindeyim. Annemlere çok yakın olan hastanenin bahçesinde, on beş, yirmi yıl kadar önce gördüğüm, Bizans'tan kalma akantus yapraklı sütun başlarının hala durup durmadığının ve Liza Behmoaras'ın kitabında Mazhar Osman'ın hayatının yanında , hastanenin kuruluş öyküsünü okumuş olmanın merakındayım.Rodin'in ünlü bir eli dizinde diğeri çenesinde Düşünen Adam heykelinin bir kopyasının olduğu yerden başlıyorum dolaşmaya. Önünde küçük bir süs havuzu var.Heykelin bir çok kopyası dünyanın çeşitli ülkelerinde üniversiteleri, meydanları, müzeleri ve bahçeleri süsler. Bizde de 50'li yıllarda o zamanın başhekimi, hastane bahçesine bu heykelin yapılması için Bakırköy'de oturan heykeltraş Kemal Künmat'la anlaşır. Anlaşır da, heykeltraş sağ kolu yapmadan işi bırakır.Başhekim hastaların arasından heykeli tamamlayacak bir amatör arar, bulur da. O sırada depresyon tedavisi görmekte olan Mehmet Pişdar adlı subay, sağ kolu tamamlar. Düşünen Adam heykelinin, dünyada genel olarak, felsefeyi temsil ettiği kabul görür.
Arka bahçelere doğru yürüdüğümde, merak ettiğim sütun başlarının sağda solda durduğunu, hatta bir tane de vaftiz havuzu olduğunu görüyorum. Bahçe çamlarla kaplı yeşil bir vaha gibi. Tabii şimdilik.Mazhar Osman, Toptaşı Bimarhanesi'nin yetersiz olduğunu görüp, atıl durmakta olan, Birinci Dünya Savaşı yıllarında orduya süvari yetiştirmek için kurulan Reşadiye Kışlası'nı Cumhuriyet'in ilk yıllarında talep eder. Devletten maddi olarak fazla yardım gelemeyeceğini gördüğünde, 1924 yılının aralık ayında, en yakın yardımcısı Fahrettin Kerim Gökay, üç hemşire ve yirmi beş hastasını ''Başlamak bitirmek demektir'' diyerek, onarım işleri için arazide görevlendirir.Etrafı çamlıkla çevrili arazide harap vaziyetteki binaların bazıları, yakınlardaki halk tarafından ahır olarak kullanılıyordu, bazılarında kapı pencere kalmamıştı. Büyük bölümü otlarla kaplı arazide dolaşırlarken yılan yuvalarına basmaktan korkuyorlardı.Mazhar Osman'ın kafasında ise Almanya'daki araştırmalarında gördüğü gibi, buraları bağ, bahçeye çevirip, hastaları açık havada rehabilite etmek vardı.
Liz Behmoaras'ın Mazhar Osman Kapalı Kutudaki Fırtına kitabında, taşınırken Bakırköy'e varmanın zorluğu da anlatılır. Trenle Bakırköy'e gidilmektedir ama, ondan sonra da tarla bayır yürünecek bir kaç kilometre daha vardır. Kamyonla gidilse Topkapı'dan öteye yol öyle bozuktur ki, virajlı yolda hele bir de yağmur varsa yol kayganlaşmaktadır.Mazhar Osman engel tanımaz, eşyaların ve hastaların çoğunu manda arabalarıyla, bir kısmını trenle, kamyonla öyle ya da böyle 1925 yılında İncirli'ye yakın araziye taşıtır. Elektrik daha kolay ama Terkos suyu biraz zor temin edilir. Artezyen kuyuları açılır. Her servise üç banyo konur. Ayrıca, mutfakta yemek pişerken ısınan suyun iletildiği, günde yüz kişinin yıkanabileceği, on beş kurnalı bir hamam da yapılır. Bahçede dolaşırken, bana rehber olabilecek bir krokim ya da kişi olmadığından, numaralı pavyonları görüyordum ama detayları bilemiyordum tabii ki. Bazıları daha yeni olan binaların, kışla döneminden kalanlar mimarisinden anlaşılıyordu. Hastanede kışla döneminden, bir de cami var.
Biraz merak uyandırmak için Mazhar Osman'ın kişiliğini bazı yönlerinden pek sevmediğimi de yazmalıyım. Mesleği ve hastaları için hep daha iyiyi ve moderni isteyen doktorumuz, yıllarca yabancı dil ve piyano dersi aldırdığı ikinci ve çok genç eşi ile yurt dışına gittiğinde, kendisi bir toplantıya giderken odanın kapısını kilitleyecek kadar kıskanç, çocuklarına verdiği harçlıkların hesabını soracak kadar cimri (mi desem!), gençlerin üniversitede okumuş kızlarla evlenmesini istemeyecek kadar tutucu oluşunun yanında; kendisi, ilk eşinin bir arkadaşının kızıyla evlenecek karaktere sahiptir.Hee, bu arada, ikinci eşiyle, Feneryolu'nda bahçeli büyük bir köşk yaptırıp oturmuş, Haydarpaşa Askeri Hastanesi'nde hocalık yapmış bir Kadıköylüdür de.
Neyzen Tevfik'ten, Fikret Mualla'ya önemli hastaların da elinden geçtiği, anfilerde konuşmalarında halktan kişilerin yoğun ilgisinden, öğrencilerin yer bulamadığı profesörümüzün, midesine düşkünlüğü sonunda hastalanmasına yol açmış, Ortaköy'de zamanın ünlü bir kliniğinde, yandaki odada genç eşi olmak üzere aylarca yattıktan sonra, 1951 yılının bir Ağustos günü hayata veda etmiştir.Hastaları üzerinde o kadar etkisi varmış ki, kitap şöyle bitiyor;''Ölümünden iki gün sonra, Bakırköy Akıl Hastanesi'nin bahçesinde 'kıdemli hastalardan' meşhur 'De Gaulle' servisin penceresinden bahçedeki doktorlara sesleniyordu.'Doktor beyler, Mazhar Osman öldü diye uydurmuşlar. Hiç Mazhar Osman ölür mü? Ne saçma şey! Bir zamanlar Atatürk öldü diye de çıkartmışlardı.''
İşte böyle, bahçeyi gezdik, sigara isteyen ismini bilmeyen kızı orada bıraktık, Mazhar Osman'a ve hastaneyi nasıl oluşturduğuna şöyle bir dokunduk, ben şimdi hastaneden çıkıp Londra Asfaltı'nın (E5'e dilim alışmadı hiç) üzerindeki yaya geçidinden geçip, ana evime gidiyorum, sadece on dakika. Ve annemin, Bahçelievler'e yeni taşındığımız, benim daha ilkokula gittiğim yıllarda, evimize gelen yakın akrabalarımızı, Bakırköy Akıl Hastanesi'ne gezmeye götürdüğünü hatırlayarak, o günlere selam olsun diyorum.


Yorumlar