Ebert Köprüsü'nden karşıya geçsek, hem nazi döneminin gelişini ayak seslerinden tahmin eden aykırı yazar Tucholsky'nin adının verildiği caddeye geçmiş olacağız, hem de tökezleme taşlarına sıkça rastlayacağımız sokaklara yaklaşacağız.
Şimdilik karşıya geçmeyelim ama Tucholsky'yi biraz tanıyalım mı? Tucholsky, Alman İmparatorluğunun son zamanlarında, bir bankerin oğlu olarak dünyaya gelen Yahudi bir yazar. Hukuk okurken yazarlığa ve gazeteciliğe merak salmış. Daha on yedi yaşındayken, bir arkadaşıyla, Berlin'in en güzel caddelerinden birinde, bir kitap alana bir içkinin bedava olduğu, ömrü pek de uzun olmayan bir kitap-bar açmış.
İlerleyen yaşlarında yazdığı hiciv dolu yazılarının yanında; Almanların, diktatörlükten hiç de şikayetçi olmadıklarını, yabancıların ise Hitler'in egemenliğini kabul etmiş olduklarını görüp, yakında savaşın çıkacağını tahmin etmiş. Ülkesinde fazla kalamayacağını anlayarak önce Fransa'ya sonra İsveç'e giden Tucholsky, 1935'te içtiği uyku hapları yüzünden, intihar mı, yanlışlık mı olduğu tam da anlaşılamayarak hayata veda etmiş.
Farklı isimler kullanarak yazdığı taşlamalarından birinde mezar taşında şöyle yazılmasını istemiş; "Burada altın bir kalp ve demir bir çene yatmaktadır. İyi geceler.'' Ama, İsveç'te bir meşe ağacının altındaki mezar taşında, Goethe'den bir cümle yazıyor; "Fani olan her şey sadece bir simgedir"
Müzeler Adası'ndayız. Kendimizi Almanlar gibi, Berlin Katedrali manzaralı, şimdi yerinde Humboldt Forum'un yükseldiği eski sarayın bahçesi Lustgarten'in çimlerine atıyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder