Ku'damn'dayız, Berlin'in üç buçuk kilometrelik Bağdat Caddesi. Bizdeki, Osmanlı dönemi Bağdat'a kadar gidermiş de, onlarınki saraydan sadece bir av köşküne. Sonraki yıllarda emir buyrulmuş, yol genişletilmiş, şık binalarla yerleşim başlamış, derken şehrin en prestijli caddesi olmuş. Asıl adı Kürfürstendamn. Almanlar bile söylemekte zorlanmış ki, Ku'damn daha yaygın kullanılıyor şimdi.
Metrodan Kaiser Wilhelm Kilisesine yakın bir durakta iniyoruz. Burası caddenin de ortaları gibi oluyor. Bu kilise, kral Wilhelm'in anısına yapılmış, anıtsallığını günümüzde farklı bir şekilde sürdürüyor.
Beş kubbeli, görkemli kilisenin dört kubbesi, II.Dünya Savaşı'nda yıkılıyor. Kalan 68 metrelik ana kubbenin, halkın da isteğiyle, savaşa karşı bir anıt olarak kalması kararlaştırılıyor. Daha sonra, mimari bir proje yarışması sonucu, kulenin etrafında dört yapıdan oluşan yeni kilisenin yapımına başlanıp, 1961'de açılışı yapılıyor.
Ku'damn'da mağazalar, alışveriş merkezleri, restoranlar caddenin iki tarafı boyunca sıralanıyor. En azından en meşhurlarından birine girmeden, Berlin'den ayrılmayalım diyoruz. Zaten bir spor ayakkabıya acil ihtiyaç durumum var. Çok sevgili sarı Lacoste'larım, ben artık bittim, beni burada bırak diyor.
Ka De We'ye giriyoruz, Ralph Lauren'ler, Prada'lar aklınıza gelecek tüm markalar, altmış yedi yürüyen merdiven, yirmi beş asansörlü bu mağazada müşterilerini bekliyor. 1907 tarihli binada bir saatten fazla vakit geçirmeden, dönüş yoluna geçiyoruz.
Otelimizin yakınındaki Terörün Topoğrafyası Müzesi ve hemen yanındaki Berlin duvarının yıkılmayan bir bölümü, Berlin'deki son ziyaret ettiğimiz yerler oluyor.
Kardeşim Arzu'nun isteği doğrultusunda çıktığımız bu gezimizin bir teması var. Faşizmin ezdiği insanların yaşadığı yerlerin izini sürmek. Rotamız trenle Varşova, ardından Krakow.
Yorumlar
Yorum Gönder