'Şurada bir kaklık var, oraya kadar yüzelim mi?' dedi arkadaşım. 'Tamam' dedim.
Sabah denizi, sakin, saat henüz dokuz olmamış. 'Tamam' dedim de, kaklığı duymuşluğum var, ama ne olduğunu bilmiyorum. 'Kaklık ne?' diye sordum. 'Kayaların oradaki çukur yer var ya, orada tuz birikir. Bir tanıdık bir mut tuz almıştı bir keresinde.' dedi. 'Mut ne?' dedim bu kez, 'Bir mut yirmi kile' dedi. Allahtan kileyi cevizden dolayı biliyorum. Buralarda cevizi kile ile satıyorlar, eski adet. Bir kile ceviz dört buçuk kilo, ama bir kile nohut sekiz kilo. Yani, benim anladığım, belli hacimde kova gibi kapla yapılan ölçü bu kile.
Hem yüzüyoruz, hem sohbet ediyoruz. Yüzmeyi ona ve kardeşlerine babası öğretmiş. 'Babam belimize su kabağı bağlayıp tarlalardaki göletlerde yüzmeyi öğretti bize ' dedi. Sonraları biz, zeytin toplamaya gittiğimizde, çok bunalınca, denize yürür, yüzerdik.'
Kaklığa doğru yüzmeye devam ediyoruz . Aslında bir arkadaşımız daha var, o kıyıdan çok uzaklaşmıyor. 'Ölüm kişnedi seni galiba' dedi şakayla, biz yüzmeye başlarken. O da 'Ne iyi olur, abdesliyim, suyun içinde, yıkamak da gerekmez' dedi gülerek.
Evet, kaklığa doğru yüzüyoruz. Kaklık, Limanağzı tarafta. 'Babam, bir ablacığıma yüzme öğretmemişti, okula da gitmemişti ablam. Yakın bir akrabamızla evlendi. Yirmi yedi yaşındaydı, dördüncü çocuğunu doğurmuştu. Henüz üç aylıktı bebek. Mayıstı, sebze hasatlarını yapıyorduk. Bizim tarlayla, onların arasından Eşen Çayı geçiyordu. Yaylada yeni de bir ev yaptırmışlardı. Ablam, bebeği sırtına bağlayıp, beş yaşlarındaki oğlunun da elinden tutup, çayı geçmeye çalışırken, suya kapıldı. Bebeği iyi bağlamamıştı herhalde, battaniye bebeği yüzdürdü, onu kurtardılar. Küçük oğlan, çırpına çırpına sudan çıkmış. Ama ablacığımı bulamadılar. Sonra, epey ötede bir kumluğun üzerinde bulundu.'
Kırk yıllık bu acı anıyla kaklığa varıyoruz. Kayalık biraz yüksek, ayaklar çıplak, içinde tuz varmı göremiyoruz. Epeyce de yüzmüşüz, geriye dönerken başka bir zamanı hatırlıyor arkadaşım. Koya bakan evlerden birinin eski sahibi ile de bir kaç kez yüzmüşler bu tarafa. O zaman, kayalık burunlardan birinde deniz börülcesi varmış bol bol. O da iki evladından birini kaybetmiş, dertli bir anneymiş Evi şimdi butik bir otel.
Kaş'ta denizin suyu genelde soğuktur. Hele Büyükçakıl'da yer yer soğuk su kaynakları vardır. Küçük bir havuzda (kaklık) biriken kaynak suyuna attığımız Frenk incirleri (kaktüs meyvesi) buz gibi olmuş. Arkadaşım dikenlere hiç dokunmadan, ustaca soyup uzatıyor meyveyi. Kaş'ta bir yaz sabah da böyle başlıyor.
Not :İnternete baktığımda, 'Müd' , İslamiyete dayanan bir Osmanlı ölçüsü olup, iki avuçla alınan buğday miktarı kadarmış ve 824 grama eşitmiş. Ama arkadaşımın bahsettiğiyle 'Mut' la aynı ölçü değil sanırım.
Yorumlar
Yorum Gönder