Kasap İlyas dediğimde, büyük çoğunluk, oturduğum mahallenin kasabı sanıverir şimdi. Oysa ben, Fatih Sultan Mehmet’in kasapbaşından bahsedip, oluşturduğu mahallede gezdireceğim şimdi sizi.
Galatasaray’da, yenilenen Yapı Kredi Kültür ve Sanat’ı rehberli bir turla dolaşmış, detaysal bilgiler edinmiş, sonra da giriş katındaki kitabevine girmiştim. Sağda, dip taraftaki raflardan birinde, cüsseli bir kitabın adı ilgimi çekti. BİR MAHALLENİN DOĞUMU VE ÖLÜMÜ (1494-2008) Osmanlıİstanbul’unda Kasap İlyas Mahallesi, yazan Cem Behar.
Kasap İlyas Cami’sini önünden bir kaç kez geçtiğim için ve hatta bir gün bahçesinde fotoğraf çekerken, kulübesinden çıkan sakallı görevlisinin aksi bakışlarına hedef olduğum için, gayet iyi hatırlıyordum. Bazı sağlık kontrollerim için Cerrahpaşa Hastanesi’ne giderken, canım eğer yürümek de istiyorsa, Yenikapı’da Marmaray’dan çıkıp yürürüm.
Kasapbaşının Camisi de, hastanenin alt girişinde, bahçenin içinde kalmış gibi, yolun kenarındadır. Orijinal binasından pek bir şey kalmamakla birlikte, küçük güzel bir minaresi, bahçesindeki hazirede Kasap İlyas’ınki de dahil olmak üzere Osmanlı zamanından mezarlar vardır. Bu arada, eski mezar taşları ayrı bir ilgi alanımdır.
Fatih, İstanbul’u alırken savaşan ordusunu besleyen Kasapbaşı İlyas’a, o zamanlar da çoğu yeri bostan olan, Langa’yla Samatya arasında büyük bir arazi ihsan eylemiş. Seneler geçmiş, İlyas Efendi hacca gitmiş gelmiş. Bir gün, daha yukarıda Kocamustafapaşa’da bulunan Davutpaşa Camisinden aşağı inerken ‘’Ben de bir cami yaptırsam’’ diye düşünmüş ve Davutpaşa İskelesi’ne yakın bir yerde inşaatını başlatmış.
Zaman zaman iskelede oturur, gelen kumu, malzemeyi inşaata taşıyan, çoğu kasap yamağı olan çalışanları izlermiş. Bir gün yine onları izlerken, bir amelenin tuhaf davranışı dikkatini çekmiş. Sepetini dolduruyor, inşaat alanına götürüyor, boşaltmadan geri iskeleye geliyormuş. Bir iki, dayanamamış, ameleye hareketinin sebebini sormuş. ‘’Yevmiyemi hak etmek için çalışıyorum ve ekmeğimi kazanmak için çalışmak zorundayım, ama abdestli değilim, temizlenemiyorum ve bu cünup halimle bir mabedin inşasına fiilen katkıda bulunmayı kendime yediremiyorum. Ekmeğimi hak etmek için sırtımdaki yükü sürekli olarak getirip götürmekten başka çarem yok’’ demiş.
Bunun üzerine İlyas, cami inşaatını durdurup onun hemen karşısına bir hamam inşaatına başlatmış. Ve böylece hamam da, vakıf dükkanları gibi Kasap İlyas Mahallesinin merkezindeki yerini alıvermiş. Hamam yerini alıvermiş de, bu rivayeti halama anlattığımda, amele için söylediğini buraya eklemeden yapamayacağım ‘’Amele denizde niye yıkanmamış?’’
Günümüzde hamamdan bir iz kalmamış, ama Cem Behar, Osmanlı’da doğum, evlilik, nüfus konularında araştırma yaparken, bir sahafın raflarında, Kasap İlyas Mahallesinin imam ve muhtarlarının iki yüz yıllık kayıtlarını tomar halinde bulmuş. Ve kitap da yazılıp, bir döneme ışık tutmuş.
Helvacı Sokak 25 numarada oturan Hüseyin oğlu Ömer Raşit evlenmeye niyetlenmiş ve muhtar Osman Efendi de kendisine İslam hukuku açısından bir engel olmadığına dair izinname vermiş...ten tutun da, Hurşide Hatun’un ‘’...bahçe derununda bir bab oda ve köşk ve zulle ve bi’r-i ma ve matbah ve kenif ve havz ve eşcar-ı müsmire ve cevanib-i erbaasında taş duvar...’’. Yani dört yanı taş duvarla çevrili bahçe içinde bir oda , çardak, sundurma, su kuyusu, mutfak, ayakyolu, havuz ve meyve veren ağaçlar..la dolu olan vakfiyesine kadar, bir dolu kayıt.
Caminin önünden geçen caddenin adı Osmanlı döneminde Kasap Yolu diye adlandırılırmış. Ama bu kasap kelimesi İlyas’ın camisinden dolayı değil, sur dışındaki mezabahalarda kesilen etlerin, arabalarla Yedikule kapıdan girip, Aksaray’da et meydanına getirilip dağıtılmasından. Ve tabi hoş olmayan kokulardan, kirlilikten çok da cazip bir mahalle değilmiş Kasap İlyas Mahallesi. Belki de onun için uzun yıllar sınırlarında bahçeler, bostanlar barındırmış.
2008’e gelindiğinde bir takım idari uygulamalarla mahalleler ya bölünmüş, ya da biri diğerine eklenmiş. Kasap İlyas Mahallesi de bu uygulamadan etkilenip yarısını kaybetmiş. Hoş mahalle yarısını kaybetse ne farkeder, mahallelilik ruhu ölmüş.
Eğer yolunuz düşerse, yol üstünde III.Selim’in dadısı, sonra hazinedarbaşı olan Naz Perver Hatun’un Sıbyan Mektebi ve güzel barok çeşmesini fark etmeden geçmeyin. Mahalleden Yenikapı’ya doğru caddenin arka tarafına geçerseniz, Bizans döneminin liman kazılarını gözlerden uzak tutan metal perdeleri ve hasret kaldığımız Sirkeci - Halkalı tren yolunu görürsünüz.
Yorumlar
Yorum Gönder