SAHİLİNDEN TEPESİNE İNEBOLU* (Kastamonu)



Kastamonu İNEBOLU arası doksan  kilometre. Saat başları kalkan minibüsler, Küre Dağları manzaralı güzel bir yolda,  Seydiler ve Küre ilçelerinden geçip, bir saat kırk dakikada İnebolu’ya iniiyor.


Küre’den itibaren başınızı yukarıya kaldırdığınızda, yükseklerde bir teleferik hattı

görüyorsunuz.  Otuz kilometrelik bir  mesafeyi kateden ve 289  nakliye kovası  sık aralıklarla hala üzerinde olan bu hat, Küre’den çıkan bakır

madenini, İnebolu’ya limana taşımak üzere yapılmış. 


Yapılmış yapılmasına da, sevkiyatlar başladıktan üç dört hafta sonra teleferik  öylece

bırakılıp, karayoluna dönülmüş. Sebep, elektrik sarfiyatının fazla oluşuymuş. Bu bize minibüsteki yörenin yerlisinin anlattığı Ne diyelim! ( 1988 yılında Eti  Bakır A.Ş. tarafından, beş milyon dolara maledilip, sadece iki yıl kullanıldıktan sonra verimsiz bulunan hattın, 2014 yılında söküleceği haberini okudum daha sonra)


İnebolu'da minibüs durağı, sahile yüz metre

mesafede, otogarı geçtikten hemen sonra. Sahile doğru yürüdük ve Atatürk’ün şapka devrimi dönemi konuşma yaptığı Türk Ocağı binasına geldik. Pazartesi olduğu için

kapalıydı. Biz Kastamonu müzelerini gezebilmek için, şehir içini gezmeyi  salı gününe bırakmıştık, ama İnebolu’yu bu konuda hesaba katmamışız. 


Ata’m , milkete ‘’Bu serpuşa şapka denir’’ demiş, buradan. Binanın denize bakan tarafında büyük bir Atatürk heykeli ve iki büyük geleneksel İnebolu ‘’Denk Kayığı’’ var. Eskiden

Karadeniz sahillerinde şehirler arasında bu kayıklarlarla ulaşım yapılırmış.


Bu kayıklardan söz etmişken, İnebolu'nun beyaz şeritli İSTİKLAL MADALYASI'ndan bahsetmeden geçmek olmaz. Kurtuluş savaşı yıllarında Ankara'ya en yakın liman olan İnebolu'ya gemilerle gelen cephaneler, bu kayıklarla sahile çıkarılmış, oradan da dağ tepe demeden İnebolu'nun kadınları, yaşlıları ve çocukları tarafından üç yıl boyunca kağnılarla Ankara'ya taşınmış. 


İşte bu yol ünlü İSTİKLAL YOLU adıyla biliniyor günümüzde. Her yıl 9 haziranda temsili trekking yürüyüşleri yapılıyor. Üç yüz doksan beş kilometrelik bu yol boyunca, kamp yerleri oluşturulmuş. Bu arada Kastamonu'da kaldığımız öğretmenevinin adı da,  İnebolu'nun kahraman şehit kadınlarından ŞERİFE BACI'nın adını taşıyor.


Çarşı içindeki binalar arasında

ahşap olmayan rum evleri göze çarpıyor. Türk Ocağının yanındaki yoldan yukarı

yürüyünce ise konaklar sıralanıyor. Kastamonu halkının geçmişten gelen bir zenginliği olduğu kendini belli ediyor. İpekyolu üzerinde bir şehirmiş Kastamonu. İnebolu da,  400'ü aşkın tescilli sivil mimari örneği ile açık hava müzesi gibi bir ilçe.


Meteroloji Yolu denen yolu, tepeye

kadar tırmandık. Bahçesi çok güzel dizayn edilmiş, Pembe Köşk’e kadar çıktık.

Yolda karşılaşıp, lafladığımız  karı koca,  ''İnebolu’nun en güzel manzarası bizim balkonumuzdandır'' deyip, evlerine davet ettiler. Yani, inebolu'da Türk misafirperverliği bizi

kahvesiz bırakmadı. Gerçekten, evin küçük balkonunun, büyük bir deniz ve liman

manzarası vardı. Balkonda asılı çamaşırlar arasından, İnebolu’yu fotorafladık.


Sonraki rotamız Abana için, sahildeki

duraktan saat başlarında kalkan minibüslerden, üçte olanına binmeye karar verdik ve 

İnebolu’ya gelip yapılması gereken aktivasyonlardan 495 mt. yükseklikteki GERİŞ TEPESİ’ne çıkmak üzere bir taksiyle anlaştık.


Tepeye çıkmamız arabayla 15 dakika sürdü. Burada eski bir Bizans manastırının da kalıntıları var, ama kalan  sadece, otuz santimlik bir duvar kalıntısı. Şoför,  manastırın kapısının hemen durduğumuz yerin alt tarafında olduğunu ama ağaçlardan ve otlardan gözükmediğini söyledi. Rumların İnebolu'da yoğun olarak oturdukları yıllarda, bu tepede 15 Ağustos'ta panayır yapılırmış.


Bu arada, bize mi öyleleri rastladı bilmiyorum ama, Kastamonu’lular çok kibar ve yardımsever insanlar olarak bizde iz bıraktı.. Geriş Tepesine çıktığımız şoför  de ‘’efendim''siz cümle kurmuyordu. Sözlüsü İstanbul’da öğretmenmiş, yedi senedir konuşuyorlarmış! 


Tepeden manzara tüm İnebolu’ya hakim. Daha alçak olan, ve antik dönemde akropol olduğu tahmin edilen,  ABAŞ TEPESİ’ni bile kuşbakışı görüyorsun. Yapılaşma yok.


Ve üç arabasıyla Abana’ya gitmek

üzere, sahil yoluna indik. Sahile beton duvar çekilmiş. İşte, en sevmediğim şey,

denizle insan ilişkisinin arasına girilmiş. Karadeniz kızmış, sahili dövüyor…….

Yorumlar