KAŞ GÜNLÜKLERİ (5) : BAŞKA BİR KAŞ (Bir İstanbullu kışı Kaş'ta geçirirse)
Şimdi ben, ''Dün nişledin, hiç görünmedin'' dersem, ne dediğimi anlar mısınız?
Ya da, ''Eski hastanenin orada, Kırkmerdivenler'de kuyruklu eskiden daha çoktu'' dersem, nereden ve neden bahsettiğimi tam olarak anlar mısınız?
Peki, ''Şu kanepenin altı 'oku' dolu, açmadıklarım bile var'' dediğimde; okuların, okunacak bir şeyler olduğunu zannetmez misiniz?
Ya 'Kölle'yi bilir misiniz?
On yıldır, yaz başı ve yaz sonu iki sefer yaptığımız Kaş tatillerimizi, bu yıl kışa da kaydırınca öğrendim bunları ve daha nice yöresel kelimeleri.
'Nişledin?' 'Ne yaptın?' Kırkmerdiven, Kaşlıların antik tiyatroya verdikleri ad, ki pek yakışmış; kuyruklu, akrep, 'oku'yu ise hiç tahmin edemezsiniz, okumakla bir alakası yok.
Oku, düğün öncesi davetiye yerine, davet ediilecek kişiye gönderilen hediye. Gönderilen kişiye göre değişebilen bu hediye, gömlekten kumaşa, eşarptan havluya değişiyor. Düğün sahibine bayağı külfet olan okunun, bir de gönderilen kişide gönül koyma ihtimali var. ''Ali'ye kumaş gitti, bana havlu geldi' gibilerinden. Hee, bir de okuyu alan, karşılığında düğün hediyesini gönderecek tabii.
Gelelim kölleye. Antalya yöresinin bir yemeği olan kölle, özel bir yemek, daha çok özel zamanlarda yapılıyor. İçinde bilimum baklagiller bulunan aşurenin tuzlu olanını düşünün. Üzerine pulbiber, karabiber, nar ekşisi, limon, ceviz, susam ektiniz mi, ortaya güzel bir lezzet çıkıyor. İyisini yapmak prestij sağlıyor, Çin'in Tujia gelinlerinin en iyi ağlayanlarının makbul olması gibi.
Kaş'ta yazın, yüzeriz, güneşleniriz, tekne turlarına çıkarız, akşamları bir yerlere takılırız, yeriz, içeriz ya, peki kışın ne yaparız?
Biz, bol bol yürüdük. Özellikle aralık güneşinde Büyükçakıl'dan, Küçükçakıl'a doğru; Büyükçakıl'dan Limanağzı'na, Çetikli'ye, Çerçiler'e doğru.
Ellerime geven dikenleri battı ama, kekik de topladım, ada çayı da, nergis de. Hele süpürge otları için, komşum süpürge yapmak, ben dekorda kullanmak uğruna kaç yol yaptık.
Likya Yolu üzerinde kendini bilmezlerin yazıp çizdiği Likya lahit mezarlarını da gördüm, etrafı çalı çırpıyla iyice sarılmış derin antik kuyuları, Limanağzı'nın tepelerinde antik sarnıçları, derin mağaraları da.
Bir zamanlar taşlık arazideki binlerce taşı öbekleyip, tarla açan adamın evlilik hikayesini de dinledim, yılların araziyi nasıl eski haline döndürdüğünün hikayesini de.
Çerçiler'den limana kuş bakışı baktım, Çetikli'de yakın zamana kadar bir ailenin kaldığı mağaraya takıldım. Yerli halkın, geçim şartlarının yönlendirdiği, apart çılgınlığına şahit oldum.
Sırtındaki yüzgeçleri çarpan, sokar balığı ile yakından tanıştım. Nasıl yakalandığını öğrendim ama tadına bakmadım.
Bol bol yağmurun, rüzgarın ve dalgaların seyrine daldım. Güneşin gökyüzünü ateşe kesmesiyle de, ayışığının denize yansımasıyla da büyülendim.
Komşularla akşam sohbetlerinde söz, ekmeklerin lezzetine uzanınca, eski balıkçı komşu amcanın kara buğday ekmeğinin lezzetinı, fırından yayılan kokusunun metrelerce uzaktan alındığını, çocukken ekmeğin içine kopardıkları kekik dalını sıyırıp koyduklarını dinledim.
Kaş'ta umulmadık yerlerde karşınıza çıkabilecek olan bir lahit mezar, bir kaya mezarına, Kaymakam'lığın önünde, daha önce hiç farketmediğim bir friz parçasını da ekledim.
Bir çok yer kapalı olduğundan sadece meydandaki bir iki kafede toplanan insanların sayısının sayılabilecek miktarda olduğunu gördüm.
Yılbaşından bir gün önce, büyük babadan toruna altı kişilik yabancı bir ailenin Büyükçakıl Plajı'ndan denize girişini gördüm. Kaş'ta kış günü, özenip ayakkabılarımı çoraplarımı çıkartıp, ayaklarımı denize soktum ve bir ilke imza attım.
Yakında ayrılık zamanı, sevgili Gaş, yine görüşmek üzere seni Gaşlılara bıraktım.
KAŞ / Ocak 2019
Yorumlar
Yorum Gönder