Hani eski bir evin duvarlarını kazırsınız da kat kat, renk renk boya tabakalarıyla karşılaşırsınız ya, bu şehrin bir sokağını da şöyle bir eşeleyin, neler öğrenirsiniz. Mesela ben, Tercüman Çıkmazı'nı eşelerken, hiç duymadığım bir tabirle karşılaştım; "Dil oğlanları".
Tercüman Çıkmazı, Beyoğlu'ndan Tophane'ye inen Kumbaracı Yokuşu'nun başlarında, solda, çıkmaz bir sokak. Aslında 90'larda o sokağa girdiğimde, tam da çıkmaz değildi. Çünkü, sokağın sonundaki binanın altındaki geçitten (özellikle Floransa'da benzerleri çok olan) arka sokağa geçtiğimi biliyorum. Şimdi o geçit, bir kapıyla kapatılıp, restore edillip, üstündeki apartmana bahçe olarak dahil edilmiş.
Osmanlı, vakti zamanında tenezzül edip, başka dilleri öğrenmek için adam yetiştirmediğinden, iş bilir devletler, en başta ticari çıkarları, sonra siyasetleri gereği, daha küçük yaşta çocukları Osmanlıca, Türkçe, Farsça dillerini ve Osmanlı adet ve geleneklerini öğrenmeleri için, İstanbul'da kurdukları dil okullarına gönderirmiş. Dragoman denilen tecrübeli tercümanların gözetiminde yetişen bu çocuklara "Dil oğlanı" denirmiş.
Osmanlı da daha sonra dilin önemini anlamış anlamasına ama, tercümanları Rum ve Ermeni ailelerin çocukları olmuş. Ancak, 18. Yüzyıldan sonra, Fransızca öğrenmek öyle geçerli hale gelmiş ki, üst tabaka aralarında Fransızca konuşur olmuş.
Tercüman Çıkmazı'nda da mutlaka bu bahsettiğim okulların bir izi olmalı ki, sokağın adı Perwitich haritalarında da aynı. Zaten bu dil okulları öncelikle ülkelerin elçilikleri bünyesinde açıldığından, üç bir yanı elçilik binalarının bahçeleri ile neredeyse burun buruna olan Tercüman Çıkmazı'na adı bayağı yakışmış doğrusu.
Sokağa girdiğimizde sol yanımızda, 1959'dan bu yana aynı yerde eğitim veren Tarhan Koleji'nin yüksek duvarları başlıyor. Aynı yerde, 1800'lerde hız kazanan misyonerlik faaliyetleri sonucu kurulan St. Elisabeth Mektebi varmış. St. Elisabeth Mektebi'nin sokak içinde sağ tarafta hem okul hem yatakhane olarak kullandığı başka binaları olduğu da aynı haritalarda gözüküyor.
Son on on beş yıldır restore edilen sağlı sollu binaların çoğu, sanat atölyeleri. Onlardan biri olan Arte İstanbul 2008'de açılmış. Sahibinin hayatı enteresan. 1954 yılında Tokat'ın Zile köyünde doğan, anne babası okuma yazma dahi bilmeyen, yatılı öğretmen okulunun orta bölümünü Kayseri'de, lise bölümünü İstanbul Ortaköy'de okuyan Yunus Tonkuş.
'Okulda müzik ve resme kabiliyeti olanlar ayrılır, ayrı bir sınıfa alınırdı', diye anlatan Yunus Tonkuş, sadece Türkiye'de değil yurt dışında da sergiler açan tanınmış bir heykeltraş, seramikçi. Mecburi öğretmenlik hizmetinden sonra Güzel Sanatlar'ın seramik bölümüne giren sanatçı, bir gün Resim ve Heykel Müzesi'nde Henry Moore heykeli gördüğünde, karar verip Almanya'da bir akademinin heykel bölümüne geçer.
Okulu bitirir, Almanya'da hocalık yapar, sergiler açar. "Avrupa macerasının sonunda Beyoğlu'nu keşfettim ve daha bir hissettim" der ve Tercüman Çıkmazı'ndaki harabe haldeki binayı satın alır. Heykelden resme, fotoğraftan sinemaya, sanat felsefesinden dansa bir çok santçının hem atölyeleri hem ders verdikleri Arte İstanbul'u kurar.
Dans dedim ya, o dans atölyesi, eski bir balet aynı zamanda kareograf olan Uğur Seyrek'in de atölyesi olur. Uğur Seyrek de, Kaş'tan komşum olur. Aynı zamanda heykeltraş olan çok yönlü sanatçımızın, bir sedir tomruğunu, figüratif bir kadına çevirdiği atölyesi, o zaman ortak bahçemizdi.
Tercüman Çıkmazı, Arte İstanbul'dan sonra, bahsettiğim Floransa tipi geçişin olduğu yerden sola kıvrılır, Tarhan Koleji'nin arka kapısıyla sonlanır. Sokak dar ve karanlıktır aslında ama, yine de eski ve estetik binalar cezbeder insanı. Bilinir ki, tavan yükseklikleri en az üç metredir, duvarları belki de Marsilya'dan gelmiş dolu tuğladandır, merdiven korkulukları ferforje birer sanat eseridir. Ve sokağın geçmiş zaman tercümanları, kim bilir neler neler tercüme etmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder