Hesaplıyorum, 1886'dan 1915'e, 29 yıl geçmiş. Eğer o sandık, Araksi'nin gelinlik sandığı ise ve Araksi 20'sinde evlendi ise, evini, barkını ve de sandığını bırakıp gitmek zorunda kaldığında, demek ki 49 yaşında imiş.. Belki de o, Konya Ereğlisi'nde kalanlardan idi de, sandık mı onu bırakmıştı?
Hangi sandık mı? Anlatayım.
Kaşta geçirdiğimiz pandemi döneminin kış aylarında, Kaş'ın tek eskicisinin önünden geçerken, sağına, soluna bir sürü şey yığılmış bir sandığa, takılıp kalmıştım. Üzerine günlerce yağmur yağmış, güneş açmış, o sandık orada durmuştu. Bazı yerlerine, mavi yağlı boya sıçratılmışsa da, sağlam duruşu, yüksek, yuvarlak, zarif ayaklarıyla, belki de bilemediğim bir duyguyla, beni kendine bağlamıştı.
Sandığı kaderine terketmiş olmasından, dükkan sahibinin fahiş fiyat istemeyeceğini düşünerek, bir gün dükkana girdim. Kafamdaki rakam 100 ile 150 lira arası bir rakamdı. Üç aşağı, beş yukarı anlaştık. Ve ben o sandığı aldım. Ceviz ağacından yapılan sandığın asıl güzelliği olan üzerindeki, oyulup daha açık renk bir ahşapla yapılmış süslemeleri, eskici, sağını, solunu gösterirken ancak farkettim.
Benim eskici dediğime bakmayın, adam aslında henüz hücuma uğramamış Kaş'ın, belki de tek antikacısı. Sandığı, başka mallar da topladığ, Konya Ereğlısi'nden getirmiş. Üzerinde Ermenice yazılar olan sandığın yapılış tarihini, ustası kapağın kenarına işlemiş: 1886.
Altı yıl önce Konya'ya gittiğimde, Konya'nın Sille ilçesinde Bizans döneminden kalan, 1700 yıllık Konstantin'in annesi Helena adına yaptırdığı kiliseye özellikle gitmiştim de, Konya'nın göbeğinde bir kilise ile karşılaşmak beni epey şaşırtmıştı. Oysa, Osmanlı döneminde Konya, Müslüman çoğunluğun yanında, Rumlar daha çok olmak üzere, 12 bin de Ermeni'nin yaşadığı bir yerleşimmiş. En kalabalık Meram'da yerleşik olan Ermenilerin, en az oldukları ilçe, sandığımın geldiği Konya Ereğlisi'ymiş.
Beyaz kirazıyla meşhur Konya Ereğlısi'nin, hala orada yaşayan çok az da olsa Ermeni sakinleri varmış. Ya da, Agop Mıhçı gibi, İstanbul'da yaşayıp, bazen yılda üç kere çocukluğunun geçtiği Konya Ereğlisi'ne gidip, Kazancı Mahallesi'ndeki evini, arkadaşlarını, Alagöz'deki bağ evlerinden komşularını, yedikleri yemekleri, arkadaşlarıyla oynadıkları ceviz ütme oyunlarını hatırlarken, kendini tutamayıp, ağlayanlar da. ( Agop Mıhçı, Ereğli belgeselinde izlediğim, 2020'de vefat ettiğini öğrendiğim, memleket sevdalısı bir insan)
Sandığa dönelim mi tekrar? Üzerine televizyon koymayı düşündüğüm benim sandık eve gelip, önce balkona yerleşti. Ahşabı matlaşmış, içinin yeşil desenli kağıt kaplaması yer yer kabarmış, yırtılmıştı. Evimin en değerli eşyalarından biri olacağına inandığım sandığımı, zımparalayıp. gomalak cila yapacaktım ama, 1886 yazan tarihin altındaki yazıları öğrenme merakım, daha baskın çıktı. Önce yazının fotoğrafını çekip, Ermeni bir arkadaşıma gönderdim, okuyamadı.
İş başa düşmüştü, internette Ermeni alfabesinin içine daldım. Ermeni alfabesinin harflerinin ne kadar kıvrak ve estetik olduğunu o zaman farkettim. Usta ressamımız Adnan Çoker'in Harfler serisi geldi aklıma. Yirmi dokuz harften, minimal simetri esasıyla, ne kadar güzel eserler yaratmıştı. Aynı seriyi, Ermeni alfabesiyle de yapmaya ömrü (1927-2022) vefa etseydi, ne güzel bir dostluk köprüsü olurdu, değil mi?
Bir isim olduğunu tahmin ettiğim kelimenin, bir kadın ismi olan "Araksi" olduğunu, bir arkadaşım vasıtasıyla tanıştığım, yazar Nesim Ovadya İzrail'den birkaç hafta önce öğrendim. Nesim Bey'in bir ropörtajında, Osmanlı zamanında tiyatro dünyasının mihenk taşları olan Ermeni tiyatrocular konusunu araştırırken (Bu konuda üç kitabı var; Düşler Sahnesinde, Şahinyanlar, Mardiros Minakyan)) Ermeniceyi de öğrendiğini okuyunca, fotoğrafını çektiğim yazıyı 'Bunu da okur musunuz?' diye göndermiştim. Cevap hemen geldi, Araksi. Böylece, sandığımın sahibinin adını da öğrenmiştim.
Sandık deyip geçmeyelim aslında, işlevselliği değişse de sandık, eski Mısır'dan günümüze dek hala kullanılan bir mobilya olmayı sürdürüyor. Sandık değerli şeylerin saklandığı bir mobilya olsa da, akla ilk gelen tabii ki çeyiz sandığı oluyor. Sandığın malzemesi, süslemeleri, gelinin varlığını, statüsünü ifade ettiğinden çok önemliydi. Mesela, varlıklı ailelerin gelin sandıkları, masif ağaçtan sedef kakmalı, oymalı olurdu.
Araksi'nin sandığına bakılırsa, masif ceviz olan sandığın, sedef ya da bağa değil ama ahşap kakmalı (Kakma: Maden, ahşap vs. gibi maddelerin oyularak, buraya daha kıymetli bir maddeden parçalar kesip, gömmek suretiyle yapılan süsleme sanatı) oluşu, alt kısmında altın yaldızla boyanmış, alçı bir bant olması (Bu kısım dökülmüş, çok az bir iz kalmıştı) statüsünün ortanın üstü olduğunun göstergesi.
Araksi'nin sandığında 137 yılın anısı yüklü. Ağır mı, ağır bir yük.
Yorumlar
Yorum Gönder