Bir arkadaşım, Facebook'ta alıntı bir yazı paylaşmış. Yazı şöyle başlıyor: "Üç adet ölmüş ev gördüm. O yüzden, evde gereksiz şeyleri, şimdiden dağıtmaya bakıyorum......" Yazı, epey daha devam ediyor.
Onca yıl durup "Bunlar şimdi ne olacak?" dendiğinde ölüveren, büfe raflarındaki kristaller, çekmecelerdeki gümüşler, Hereke halılar ve de o, konacak yer bulunamayan siyah beyaz fotoğraflar. Okuyunca aklıma ilk gelen, anne de ölünce, oğlu tarafından satılan bir evde bulunan siyah beyaz bir kaç fotoğraf oldu.
Geçen yıl yakın bir arkadaşım, kızının yeni taşındığı, Nışantaşı'ndaki dairede, önceki ev sahibinin bıraktığı dolabın çekmecesinde bir kaç siyah beyaz fotoğraf buldu. Bir görüşmemizde " Tülay, sen eski şeyleri seversin, atmaya kıyamadım, ister misin o fotoğrafları?" deyince, "İstemez miyim!" dedim. İstanbul dışına çıkacağı için, evine gidince, bana önce fotoğrafların fotoğrafını attı.
Fotoğraflar, kadınların kıyafetlerinden de anlaşılacağı gibi, 1960'lı yıllarda çekilmiş, iç ve dış mekan fotoğrafları. Bir tanesi, bir masanın etrafında oturan dört şık kadın. Mezuniyet fotoğrafları ve evde yapılan bir nışan merasiminde, nışanlı çiftin el ele bir fotoğrafı. Damat adayını hepimiz tanıyoruz. Merakları diri tutmak için, kim olduğunu yazının sonuna saklıyorum 😊
Arkasında tarih ve yazılar olan Polonezköy'de, bir bahçe çitinin üzerine oturmuş dört çocuğun olduğu, çerçeve içindeki fotoğraf, benim için adeta Rosetta Taşı oluyor.
Çocukların isimleri İdris Anday, Osman Çalık, Azmi ve Tarık Ersoy. Yani, değerli bir heykeltraşımızla, Cumhuriyet Gazetesi'nin değerli yazar ve çizerlerinin çocukları. Ali Ulvi Ersoy, 1969 tarihli ilk notunda Melih Cevdet Anday, Şadi Çalık'la ailece gittiğimiz Polonezköy'de, diye yazmış.
Ali Ulvi Ersoy'un (1924 - 1998) karikatürcülük hayatı, 1940'ta Arkadaş Dergisi'nde, Cemal Nadir'in öğrencisi olarak başlayıp, 1950'lerde Cumhuriyet Gazetesi'nde devam etmiş.1957-1959 yılları arasında ise, Amerika'da Century Fox film şirketinin afişlerini çizmiş.
Fotoğrafın arkasında, Ali Ulvi Ersoy tarafından daha sonra alınmış notların ilki aralık 1979 tarihli;
"Vay canına! Şu resmin çekilişinden bugüne, tam on yıl geçmiş. Azmi askerde, Tarık liseyi bitirmiş, Fransa'ya gitme hazırlığında. Ya biz? Alev'le ben....on yıl daha yaşlanmış ve hala mutlu günler geçiriyoruz."
Sonra 1981 tarihli bir not var. Diyor ki;
"Bugün, Alev'le resmin camını silmek için indirince, yukarıdaki yazıyı unutmuşum. Demek ki, bu yazıyı yazdığımdan bu yana, bir sene dört ay daha geçmiş ve şükür ki yaşıyoruz. Azmi, Amerika'da Boston'da, Tarık Fransa'dan arkadaşı ... ile tatilini geçirmek için İstanbul'a geliyor."
Şubat 1985'te; "...Azmi, Boston'dan geldi. ...... Tarık, Fransa'da sosyoloji tahsilini tamamlamadan, 1984 yılbaşından beş gün evvel geldi ve önce Bingöl'e, sonra Elazığ'a askerliğini yapmaya gitti...Şimdi üniversiteye, Basın Yayın Halkla İlişkiler bölümüne gidiyor, niyeti gazeteci olmak. Alev de, ben de iyiyiz. Bu resmin çekilişinden bu yana on altı yıldan fazla zaman geçti. Hem de ne çabuk. Ben 61, Alev 52 yaşında. İnşallah beş sene sonra da, buraya bir şeyler yazarız." Daha sonra kasım 1989'da bir not daha var, ama ne yazık ki, okunamayacak kadar silik.
Nışanlı çifte gelirsek. Çok mütevazi giysiler içinde, mütevazi gibi bir evde çekilen fotoğraftaki damat adayı, bir dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem (1940 - 2007). Fotoğraf neden Ali Ulvi'nin evindeydi derseniz, çünkü eşi Alev, İsmail Cem'in ablası.
Şimdilik bu kadar.
Not: Fotoğrafların olduğu arşivim, maalesef şu an yanımda değil. Telefonumda ise sadece bu ikisi var.
Yorumlar
Yorum Gönder