İstanbul'un Arsen Lüpen'i Ele Geçmez Kadri, Türk Polis Hafiyesi Yılmaz, Şeytan Hadiye..
Nasıl isimler ama!
1930'larda bir dönem polisiye kitaplar çok revaçta olunca, bizde de bu türde kitaplar yazılmaya başlanır. Hatta, bazı ağır yazarlar farklı isimler kullanarak polisiye romanlar yazarlar. Örneğin Peyami Safa'nın Server Bedi adını kullanarak yazdıklarından biri Cingöz Recai'dir.
Bu yolu deneyenlerden biri de İskender Fahrettin Sertelli. Yani, Bahçelievler'de otuz üç yıl oturduğum sokağın adının sahibi, Harf Devrimi sırasında canla başla çalışanlardan biri olan gazeteci ve yazar. Halkın aydınlanması, yeni idareye alışması, Cumhuriyeti sindirmesi için, çoğunluğu tarihi olan yüz kitap yazmış, seksen eseri gazetelerde günlük bölümler halinde yayınlanmış.
1896 doğumlu İskender Fahrettin Sertelli'nin babası, Abdülhamit döneminde sürgüne gönderilmiş PTT Genel Müdürü idi. Sürgün günlerini ailesiyle yaşayan yazar, Hayfa'da iken bir İngiliz Koleji'nde eğitime başladığından, yabancı dile erken hakim olur. İlk okumaya başladığı İngilizce kitaplar arasında, Ömer Hayyam'ın Rübailer'i vardır. İzmir'de de bir Amerikan Koleji'ne devam eder. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a dönebilirler.
Yazdığı tarihi kitaplar arasındaki Abdülhamid Ve Afrodit'te, babasının sürgün yıllarının intikamını alır gibi, Abdülhamid'i gurup vakti Yıldız Sarayı'nın bahçesinde kameriye altında, adı Melahat olmuş Bursalı güzel bir Rum kızıyla alemlere daldırır.
Birçok çeviri kitapları da olan İskender Fahrettin Sertelli, Milliyet Gazetesi'nde baş yazarlık yapmış, 1943 yılında yönetici olarak çalıştığı Eminönü Halkevi'nde aniden rahatsızlanmış, bir süre sonra da genç yaşta hayatını kaybetmiş.
Gençlik yıllarında bir dönem İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne de üye olan yazarın adını taşıyan sokağımızın ilginç bir yanı da, Talat Paşa Caddesi ile birleşiyor olması.
Osmanlı Dönemi'nde tarıma uygun büyük arazilere çiftlik deniyor ve bunlar bazen tımar olarak askerlere veya gelir olmak üzere yöneticilere, aile efradına veriliyordu. Bu çiftliklerin bazıları, II. Meşrutiyet'ten sonra kamulaştırılıyor. İskender Fahrettin Sokak'ın da bulunduğu günümüzün Bahçelievler'inin bir bölümü, İncirli Çiftliği adıyla 500 dönümlük büyük bir arazi idi.
1917 yılında kurulan İmarat ve İnşaat Osmanlı Anonim Şirketi, İncirli Çiftliği'ni yol ve aydınlanma hizmetlerini sağlayarak imara açmak, konut, mağaza ve depolar inşa ederek bunları satmak, kiraya vermek üzere kurulan bir şirketti. Sermayesi, her biri 5 TL. değerinde, 16 bin hisseden oluşan 80 bin lira olan şirketin, 25 TL.lik hisseleri de vardı.(Bu bilgi, Online Müzayede belgesinden)
1930 yılında arazi alım satım işleri yapan Hüseyin Avni Başargan, kendi imkanlarının yetersiz olduğunu söylerek, savaş yıllarından sonra İsmet Paşa'nın yaveri olan Fikret Yüzatlı'ya ortaklık teklif eder. Fikret Yüzatlı ile, 500 dönümlük araziyi birlikte alırlar. Yüzatlı, Ankara Bahçelievler'deki gibi bahçeli evlerden oluşan, ızgara planlı sokakları olan örnek bir semt yaratmak üzere, o yıllarda İstanbul'u planlamak üzere şehirde bulunan Henri Prost'a, bir plan yaptırır.
Avni Başargan adıyla Cumhuriyet Gazetesi'nin 10 Ekim 1949 tarihli sayısının sayfalarından birinde verilen ilanda, havaalanına beş dakika, yapılacak olan otuz metre genişliğindeki oto yolun (Londra Asfaltı yani E-5) üzerinde, dünyanın en güzel plajlarından Florya'ya on dakika mesafede yeni oluşturulan semtte, en modern malzemelerle yapılan evlerin, üç senede ödenmek üzere uygun taksitlerle satışı ilan ediliyor.
1950'lerde, İskender Fahrettin ve etrafındaki sokaklardaki evler Jandarma Dikim Evleri adıyla anılıyor. Karışık bir yerleşimle, tek katlı ikiz, iki katlı, her katı dört daireli teras katıyla birlikte dört katlı evler yapılmıştı. Sokağın kuzeyinde, Örnek Sitesi'ne uzanan ucunda, katlarında iki daire olan üç katlı apartmanlar da vardı. Bütün binaların cephesi antrasit renginde taraklı sıvaydı. İşe yarayıp yaramadığını bilmiyorum ama, büyük beton bir su deposu da unutulmamıştı.
Bahçelievler'e taşındığımız 1967 yılından, 80'li yıllara kadar, sokağın ortalarında, 25-30 metrelik bir kısım yıllarca toprak olarak bırakılmıştı. Yağmurlu günlerde ayakkabılarımızı çamura bulamadan geçemediğimiz sokağın o kısmının, iki tarafında da boş arsalar mahallenin doğal yeşil alanlarıydı. Gittiğimiz okulların aile birliği derneklerinde görev alan babam,o arsaların okul yapılmak üzere ayrıldığını söylerdi. Yanılmıştı, o arsalara da apartmanlar sıralandı.
İskender Fahrettin Sokak'ın Udi Nevres Sokak'la kesiştiği köşedeki ağaçlar arasındaki bahçeli ev, babamı kaybettiğimiz 1988 yılında, mahalledeki genel dönüşüme uyarak, beş katlı bir apartman oldu. İskender Fahrettin Sokak'ta bugün, yapıldığı zamanın uyumlu mimarisiyle kalan bir tek ev kalmadı.
Not: Fotoğraflarını (İskender Fahrettin Sokak face grubumuzdaki) izinsiz paylaştığım için, umarım mahallemizin çocukları bana kızmazlar.☺
Yorumlar
Yorum Gönder