İSTANBUL'A BAKMAK
Yedikule Hisarı'ndan bakıyorum İstanbul'a. Karşımdaki kulelerden sağdaki Top Kulesi, soldaki Kitabeli Kule olarak adlandırılıyor. Bir de Hazine Kulesi var, görüntüye girmeyen. Fetihten sonra Fatih'in yaptırdığı, araları surla kapatılan bu üç kule, kendilerinden bin yaş daha büyük, Bizans'ın dört kulesiyle birleşince, adını aldığı hisar oluşmuş: Yedikule
Zindan görevi yapan soldaki kulenin misafirleri daha çok yabancı devlet adamları ve elçiler olmuş. Osmanlı'nın arası bir ülkeyle bozulur, savaş durumu baş gösterirse, o ülkenin elçisi Yedikule'nin zindanlarında misafir edilirmiş. Ama son yıllarda misafir etme oldukça yumuşamış olacak ki, avluda gezinip, yanlarında hizmetlileri olan yabancı erkanı da görebiliyoruz eski gezginlerin yazıp, çizdiklerinde.
Sonları Eflak Prensi Brankovan ve dört oğlu gibi kötü olanların yanında, ülkeyle aralar düzelince salıverilenler de olmuş Kitabeli Kule'den. 1700'lerin başında, Rusya'nın ilk büyükelçisi olarak İstanbul'da bulunan ve torunuyla aynı ismi taşıyan Lev Tolstoy mesela. Tutukluların duvarlara yazdıklarından (Dış cephede iki tane gördüm) dolayı 'Kitabeler' adını alan kulenin içinde bir de kuyu var. Resmi literatürde okumadıysam da, hikayelerine bakarsanız, içi yılan dolu bir işkence kuyusu der şehir efsaneleri.
Yedikule Hisarı'na Fatih Belediyesi online rezervasyonlu, ücretsiz, rehberli turlar düzenliyor. Ya da, hakkında çok okudum, belgesel izledim, bilgim var, ben kendim sindire sindire gezeceğim derseniz 50 TL. vererek kendiniz gezebiliyorsunuz. Biz ikincisini yaptık ama bir de rehberli mi gezsem demiyor değilim!
Hisar'a girdiniz, tam karşınızdaki kulelere doğru yürürken bastığınız yola dikkat ediniz. Son yıllardaki restorasyonlarda ortaya çıkarılan yol tipik bir Osmanlı dönemi yolu iken, ortalarda üç basamak iniyorsunuz, bin beş yüz yıl geriye gidiyor, büyük çok köşeli taşlardan oluşan Roma yolunda yürümeye başlıyorsunuz. Solunuzda, Fatih Sultan Mehmet'in yaptırdığı, yıllardır sadece minaresi kalan Fatih Mescidi'ni ayağa kaldırma inşaatı hızla devam ediyor. Avlu çimlendirilmiş, yürüme yolları düzenlenmiş, ziyaretçilerini bekliyor.
Hisar, 413 yılında II. Theodisius'un yaptırdığı kara surlarında bulunan, Bizans İmparatorlarının zafer sonrası törenle şehre girdikleri Altın Kapı nedeniyle de, özellikle yabancıların yıllardır merak duydukları bir tarihi miras.
Roma yolu bizi, en soldakinin açık olduğu, üç açıklıklı Altın Kapı'ya getiriyor. Altın Kapı'nın iki yanında, zamanında dışları mermer kaplı olan iki dikdörtgen kule (pilon) var. Soldakinin hikayesi, tarihte Yeniçerilerin katlettiği ilk padişah olarak geçen Genç Osman'ın acıklı ölümüyle anılır.
Anadolu'dan yeni asker toplayıp, yeniçerileri kaldırmak gibi bir düşüncesi olan, yönetimde bozuklukları farkeden on sekiz yaşındaki padişah, yollarda sürüklenmiş, Yedikule'ye getirildiğinin ertesi günü de, dört celladına karşı koymasına rağmen, boynunu ipten kurtaramamış.
Genç Osman'ın katledildiği hücreden çıkıp, beş metre kalınlıktaki duvarların serinliğinde galeriden yukarı basamakları tırmanıyoruz. Taş evlerin yazın ne kadar serin olabileceği aklımdan geçerken, terasa varıyoruz. İki kule bir terasla birbirine bağlı. Tam Büyük Altın Kapı'nın üstündeyiz. Evet, büyük diyorum, çünkü dış surda bir de Küçük Altın Kapı var.
Kulelerden sağdakinin çatısının ucundaki kartal figürü şimdilik yerinde, diğer taraftaki uçmuş. ( 2019'da seçim döneminde, Yedikule sur kapısının üzerine asılan pankart kaldırıldığında, kapının üzerindeki kartal kabartmalı kitabenin uçmuş olduğu gibi.)
Terastan, İstanbul'a 360 derece bakıyoruz. Marmara, Yedikule Gazhanesi, uzaklarda minareler, çirkin gökdelenler, hemen aşağıda mezarlık, surlar, surlar boyunca uzanan hendeklerdeki bostanlar… Ki, o bostanlarda yetişen marullar için, eski İstanbullular özel olarak Yedikule’ye gelirlermiş.
Küçük Altın Kapı’nın dış cephesindeki mitolojik olayları anlatan kabartma figürlü mermer plakalarsa, padişahın da izniyle İngiltere yolcusu olacakken, halkın tepkisiyle, söküldüğü yerde bırakılmış. Yıllarca bırakıldığı yerde duran levhaların bazılarının, Arkeoloji Müzesi’nde olduğu bilgisi de var, meçhul olduğu bilgisi de.
1700'lerde içinde bir mahalleyi barındıran hisarın, Evliya Çelebi de Fatih döneminden bir gelenekle, kırk kişilik bir mehter takımı olduğundan bahseder. Bir dönem sarayın aslanhanesi de olan hisara, 1869'da Mithat Paşa İnas (Kız) mektebi yaptırır. Sonraki yıllardaysa kaderine terkedilir.
1950'lerde bir restorasyon geçiren Yedikule Hisarı'nın son restorasyonu 2019'da başlar. Hala sürse de ziyarete açık olan hisarı, az ötesindeki eski istasyon binasını, hatta biraz daha yürüyüp bu şehrin en eski yapılarından olan (Ayasofya'dan eski, 454 yılında yapıldığı tahmin ediliyor) Studios Manastır Kilisesi'ni (Sonra İmrahor Cami, ama şu an dört duvar olarak restorasyon bekliyor.) dışından da olsa, gezip görmenizi öneririm.
Sonra küçük(!) bir yokuş tırmanıp, geçen yıl restore edilen Bulgur Palas'a uğramayı, hem değişik mimarili binayı, hem de 31 Ağustos 2024'e kadar kalacak olan Magnum fotoğrafçılarının sergisini gezmeyi unutmayın.
İstanbul'la kalın.
Not: Yedikule Hisarı da, Bulgur Palas da pazartesi günleri kapalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder