YOLLAR NASIL DA ÇAKIŞIR / BARON OTEL / HALEP
Suriye'de iç savaş başlamadan bir yıl önce (2011'de), Cilvegözü sınır kapısından girip Halep'e doğru yol alırken, gördüğüm gecekondumsu evlerin de, villaların da, hemen hepsinin taş yapılar oluşu hem hoşuma gitmiş, hem de şaşırtmıştı beni.
Gece 12'de Delhi uçuşumuz öncesi Halep'i şöyle bir turlarken önce Halep'i Antakya'ya bağlayan iki bin yıllık Roma Yolu'nu adımladık. Şehrin ortasında adeta Nemrut'taki tümülüs gibi yükselen Halep Kalesi'ni, içine girmeden seyretttik. Akşamüstü uğrak yerimiz ise kollarıyla on beş kilometreyi bulan Halep Kapalı Çarşısısı oldu.
Hava karardığında, rotamız yerel bir lokantaydı. Arap Mutfağı'ndan bir şeyler yediğim kesindir ama, yediklerim değil, gördüğüm her dükkanda asılı olan Esad portresinin, lokanta duvarında bile asılı olduğu aklımda kalan.
Halep'te son durağımız, bir çay içimi barında oturduğumuz, benim de bu yazımın konusu olan, Halep'in en eski oteli Baron Otel oldu. Hakkında o zaman pek bilgim olmayan otel için günlüğüme şöyle yazmışım. "Pera Palas'a çok benziyor, ama sanki yıllardan beri tozunu hiç almamışlar."
İç savaş yıllarında rejim kuvvetleri ile muhalifleri ayıran sınıra çok yakın bir yerde kalan otel, biz gittiğimizde henüz işletmeye açıktı. Resepsiyonda çok suratsız, altmışlarında gibi bir adam, gönülsüzce de olsa bizi Atatürk'ün kaldığı odaya çıkardı. Evet, Mustafa Kemal henüz Osmanlı'nın 7. Ordusu'nda bir subayken, bu otelin 201 no.lu odasında kalmış.
Şimdi, önce otelin hikayesinin başladığı yere, benim de Eğin (Kemaliye/ Erzincan) günlerimde gittiğim Ençiti köyüne (günümüzde Topkapı) kadar bir gidelim. Köyde gözüme ilk çarpan, taş işçiliği usta ellerden çıktığını belli eden dört yüzlü bir çeşmeydi. Köy, 20. Yüzyılın başlarında 118 haneli, okulu, Surp Nışan Kilisesi'yle, adı susuz kurak yer anlamında Ançırti olan bir Ermeni köyüymüş.
Bu köyün toprak sahiplerinden Krikor Mazlumyan, 1870'lerde Kudüs'e hacca gitmiş. Henüz demiryollarının yapılmadığı, konaklamanın kervansaraylarda yapıldığı zamanlar.(İstanbul-Bağdat arasında, 3205 Km. uzunluğundaki Bağdat Demiryolu'nun inşaatı 1903 yılında başlamış.) Kudüs'te Avrupa'dan gelen hacıların kaldıkları özel odalı konuk evlerinin yanında, kervansarayların ne kadar ilkel hizmet verdiklerinin ayırdına varması, Krikor Mazlumyan'ın kafasında Kudüs'tekiler gibi bir yer açma fikrini canlandırmış. Aile, 1880'lerde Halep'e yerleşmiş.
1909 yılında eski Halep'in eteklerinde, yaban ördeklerinin avlandığı bir bataklığın kenarında Ararat adında bir otel, daha sonra (1911'de) iki oğluyla (Armenag ve Onnig) birleşerek, o zamanın Avrupa standartlarında Baron Otel'i açmışlar. Biz gittiğimizde de hala resepsiyondaki duvarda asılı olan reklam tabelasında 'Doğuya açılan kapı' olarak adlandırdıkları otelleri için, "merkezi sistem sıcak suyu olan, tam konforlu, benzersiz konumda ve seyahat acentelerinin önerdiği tek otel" övgüleri yazılıydı. Otel, demiryollarının inşa edilmesiyle Halep Gar'ına da yakın, Halep'in en büyük ve modern oteliydi.
Dört nesil, kuşaktan kuşağa işletmesi geçerken, otele üçüncü bir kat daha eklenmişti. Bu arada, dedesinin adını taşıyan üçüncü kuşak Krikor (Koko) Halep'te bir hastanede çalışan İngiliz hemşire Sally ile evlenmişti.
48 Odalı otel, döneminin ünlü isimlerini konuk olarak ağırlıyordu. Bizim de gezdiğimiz 201 numaralı odanın duvarına, Atatürk'ün bir düğünde çekilmiş fotoğrafı asılmıştı. Odanın, Pera Palas'ın odalarından hiç farkı yoktu.
Otelin konukları biraz tarihle soslandırılmadan anlatılmaz. Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı'nda yenilince, yakındoğu bölgesindeki toprakları İngiliz ve Fransızların hakimiyetine kalmıştı. Arkeolog olarak gittiği bölgede, Arapların milliyetçi duygularını harekete geçiren Arabistanlı Lawrence Baron Otel'in konuklarındandı. Onun odası 202 numara. Yine bir arkeolog var bölgede, Mallowey. Kendisi Agatha Christie'nin ikinci eşi oluyor. Eşinin peşinden buralara gelen Agatha Christie de 203 numarada kalmış. Savaşın ardından Osmanlı'dan bağımsızlıklarının ilanını Baron Otel'in ana balkonundan ilan ederek, birkaç ay Suriye kralı olan Faysal'ın (Sonra Fransa mandası olarak kalan Suriye, 1946 'da bağımsız ülke oluyor) suiti ise 215 numara.
Başka kimler kalmıştı Baron Otel'de diye bir liste yaparsam; Yuri Gagarin'den dönemin İsveç kralına, De Gaulle'den Nasır'a, Rockefeller'dan dönemin Danimarka kralına, Cemal Paşa'dan Roosvelt'lere uzar gider liste. Orada kaldığını öğrendiğim isimlerden biri de, Nesim Ovadya İzrail’in kitabında ilginç ve üzücü hayatını okuduğum Ermeni avukat Krikor Zohrab'ı da atlamamalıyım.
Avrupalı ve Amerikalı gazetecilerin de ilgi odağında olan Baron Otel'le ilgili internette rastladığım röportajlardan birkaçı , son varis, eğitimini Oxford'ta yapmış olan 4. kuşak Armen Mazlumyan ve eşiyle idi. 2012 yılında iç savaştan kaçan, sığınacak yerleri olmayan mültecileri konut ettiklerini, üçüncü katın yaşanmaz halde olduğunu söylüyorlardı. 2016'da vefat eden Armen Mazlumyan’ın eşi oteldeki bir odada yaşamaya devam ediyor.
Kocasının oteli kapatmayı ya da bırakıp gitmeyi hiç düşünmediğini söyleyen Bayan Mazlumyan bir röportajda, son müşterilerinin 2019 yılında, su ve elektrik olmadığını söylemesine rağmen ısrarla kalmak isteyen bir Fransız grup olduğunu söylemiş.
Baron Otel'i yazma isteğim biraz da, 150 yıl önce susuz, kuru köy Ançırti'de (Ençiti/Tokapı) yaşayan Krikor Mazlumyan'la, Halep'te ayak izlerimizin tekrar kesişmesinden oldu.
Bana ilginç geldi, öyle değil mi?
Yorumlar
Yorum Gönder