Hurmayla kadın arasında binlece yıl önce başlayan bir bağ, bir dostluk olduğunu bilmem biliyor muydunuz? Ben yeni öğrendim, Patara'daki küçük hurmalık sayesinde.
Son yıllarda, konuyla ilgili bazı bilim insanları arasında, mitolojideki tanrıça Leto'nun, Apollon'u Delos'ta değil Patara'daki hurmalıkta doğurmuş olabileceği konusu tartışılıyor. Martta yaptığım Patara gezimi yazıya dökerken, hurma ve hurmalık konusu, bu nedenle benim de ilgimi çekti.
Mitolojik hikayeyi kısaca özetlersem; çapkın Zeus bu kez Tanrıça Leto'ya sevdalanmış, Leto hamile kalmış. Bunu öğrenen karısı Hera, Leto'nun hiç bir yerde doğum yapmasına izin vermemiş. En sonunda, Leto'nun çektiği acılara dayanamayan doğum tanrıçası, Leto'nun kollarını, yakınında bir de göl olan bir hurma ağacına dolamış ve Apollon mutlu bir şekilde doğmuş. Daha sonra da ikizi Artemis. Bu hikaye Homeros'a göre Delos Adası'nda oluyor.
Patara'ya çok yakın olan, Fethiye'deki Letoon antik kenti Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi'nde. Letoon antik kenti, Leto, Apollon ve Artemis'e adanmış üç tapınak barındırırken, Leto'nun Patara hurmalığında ikizlerini doğurması, Delos'a göre sanki daha olası gibi geliyor. Üstelik, Patara'daki hurmalığın hemen yanında, yerel halkın Tekerlek Gölü dediği bir göl de var. (Ancak bu göl; iki bin yıl içinde, bir liman şehri olan Patara'nın liman bölgesinin, Eşen Çayı'nın getirdiği alüvyonlarla dolup, ağzının kapanmasıyla oluşmuş bir göl. Antik çağda barınaklı bir limandı! )
Aslında olayın kökeninde, Apollon'un Anadolu değil, Yunan Olimpos tanrısı olduğu savını değiştirmemek var. Neyse, bu bilim insanlarının, arkeologların konusu, ben hurma ve kadın ilişkisine döneyim.
Leto mitolojide, kollarını hurma ağacına dolayıp doğumunu yapmış. Başka bir efsane kadın, arkeolog Halet Çambel’in başkanlığını yaptığı Karatepe'deki kazılarda da, hurma ağacının altında çocuğunu emziren bir kadın kabartması bulunmuş. Sonra, daha yakın zamanlardan, kadın, doğum ve hurma olayı çıktı karşıma. Kur'an-ı Kerim'in Meryem Suresi'nin 23, 24 ve 25. ayetlerinde yine doğum ve hurma var.
" Doğum sancısı onu bir hurma ağacının dibine gitmeğe mecbur etti. 'Keşke ben bundan önce ölmüş olsaydım da unutulup gitseydim' dedi.
Uzaktan bir ses geldi ona: Mahzun olma, Rabbin, ayağının altından bir ırmak akıttı. Hurma ağacını silk, sana ter-ü taze hurmalar dökülecek." (Abdülbaki Gölpınarlı meali)
Daha sonra da şu jinekolojik bilgiyle karşılaştım. "Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, hurma yiyen hamilelerin, yemeyenlere oranla daha kısa süre kasılma yaşadıkları ve normal doğum eylemi sırasında daha az sancı çektikleri saptandı." Böylece bana göre, hurma ve doğum, dolayısıyla da kadın arasındaki bağ tescillenmiş oldu.
Hurma ve kadın ilişkini bitirip, tekrar Patara'ya, bir başka kadının hikayesine göz atalım mı? Havva İşkan Işık. 1956 doğumlu, arkeolog. 1988 yılından 2023'ün sonuna kadar Patara kazılarının içine bulunmuş, 2009 yılında kazı başkanlığı görevini eşi Fahri Işık'tan (Fahri Işık aynı zamanda hepimizin çok daha iyi tanıdığı, uzun zamandır bitkisel hayatta olup, yakınlarda kaybettiğimiz Kenan Işık'ın ağabeyi) devralmış.
Nikahları bile, 1998 yılında Patara antik tiyatrosunda, kazı ekibindeki arkadaşlarının şahitliğiyle kıyılan arkeolog çift için Patara, bir ömür gibi. Fahri Işık'ın kazı başkanlığı döneminde yeri tespit edilen deniz feneri, Havva Işık ve ekibi tarafından ayağa kaldırılarak, bittiğinde günümüzde orijinal taşlarıyla ayakta olan tek fener ünvanını taşıyacak. (Ancak Havva Işkan Işık, evladım gibi dediği Patara Feneri'ni tam bitiremeden, emekli oldu!)
1481 yılında Rodos depreminde yıkılan deniz fenerini, M.S. 64-65 yıllarında imparator Nero yaptırmış. (Biz daha çok Neron diye biliriz. Ona da şöyle bir göz attım da, evet, epey zalim olduğu hep yazıla geldiyse de, Roma'yı yanarken seyrettiği hikayesi doğru değilmiş😉. 16 yaşında imparator olup, 30 yaşında, isyancıların eline düşmemek için intihar etmiş, bence onurlu bir insanmış. Sanata da çok düşkünmüş.) Yüzlerce yıl kumların altında kalan taşlarının arasında bulunan yazıtta Nero sözlerini şöyle bitirmiş "...Bu feneri, denizcilerin selameti için yaptırdım."
Patara, 12 km. uzunluğu ile ülkemizin en uzun ikinci (Birincilik, Hatay Samandağı 18km.) kumsalı. Genişliği yer yer 200-300 metreyi bulan kumsal, denize ve rüzgara açık olduğundan ince kumlar sürekli hareket halinde oluyor. Dolayısıyla Patara antik kenti böyle bir kum yığınının altında saklanırken, (18. yy.ın sonlarında yabancı gezginlerin kayıt altına aldığı çizimler var) 1988 yılında başlanılan kazılarla ortaya çıkarılmaya başlanmış.
Aralarında bir de yunus kabartmalısı olan, fenere ait 2400 taş, Prof. Havva İşkan Işık başkanlığındaki ekip tarafından, kumların altından çıkarıldıktan sonra, statik açıdan incelenerek, röntgenleri çekilip, yerleri belirlenmiş. Yerine konamayacak durumda olanlar için, çevre dağlardan uygun damarlardan alınan taşlarla eksikler tamamlanmış.
Bu yıl (2024) mart ayında Patara'ya gittiğimde, altı metre yüksekliğinde bir podyum üzerinde, tamamı yaklaşık 30 metre olacak fenerin son aşamalarına geliniyordu. En üstteki kubbeli kısım da konduğunda, 2024 yılının sonunda, çevre düzenlemesi de bittiğinde ziyarete açılması planlanıyor.
Likya Birliğine başkentlik yapmış, birlikte üç oy hakkına sahip olan Patara, Unesco Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi'nde yer alıyor. Patara, aynı zamanda Caretta Caretta ve yeşil deniz kaplumbağalarının üreme alanı.
Hitit yazıtlarında M.Ö.13. yüzyılda adı Patar olarak geçen şehirde, Helenistik dönemde inşa edilen Meclis Binası ve Tiyatro gibi anıtsal yapıların yanında, Roma döneminde inşa edilen büyük anıt kapısını, hamamlarını, tahıl ambarlarını dolaştıktan sonra, Kurşunlutepe'ye tırmanıp, şehre yukarıdan da bakmak unutulmamalı.
Tiyatrosundan agorasına, sarnıcından fenerine, hurmalığından kurbağa seslerinin dinmediği agorasına gezdikten sonra da, insana 'çölde miyim?' hissini veren Patara'nın kumullarında koşmak, kaymak, sonra da oturup güneşi batırmak da, benden tavsiye olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder