Gidin TİBET'i Görün

30 Haziran 2006 Cuma

 

GİDİN , TİBET'İ GÖRÜN

Bu sözler, Tibet'in özgürlüğü için, şiddet karşıtı mücadelesiyle 1989 Nobel Barış Ödülü sahibi
14. Dalay Lama Tenzing Gyatso'ya ait.

Pandaların yurdu Chengdu'dan  sabah sekizde ayrılıyoruz. Çin Havayollarıyla üç saatlik biruçuşumuz var. İkramda jülyen doğranmış yak eti,bir parça kek ve  arpa lapası var. Arpa unu ,içine yak yağı konmuş sıcak çayla  karıştırarak yapılan  bu  lapa Tibet'lilerin geleneksel kahvaltıları. Yakların,yani Tibet sığırlarının,Tibet'te bulunduğumuz üç gün içinde hayatımızda çok yeri var.Şanghay'dan itibaren balık ve sebze ağırlıklı yemekleryiyoruz,eh biraz da sığır eti (!)fena olmaz.Kahvaltıda yak tereyağı, yak peyniri...Tereyağı Trabzon, peynir Ezine değil ama idare edeceğiz işte , burası TİBET.

     

Lhasa'nın Gonkar Havaalanı ,3650 metreyle dünyanın en yüksek başkent havaalanı. Tibet'lirehberimiz boyunlarımıza  birer beyaz örtü takıyor.Bunlara "khata" (hata) deniyor. HavaalanıLhasa arası doksan kilometre.Yol boyunca bomboş,ağaçsız arazilerden geçiyoruz.Tek tükevler görmeye başlayınca yaklaştığımızı anlıyoruz. Evler taş,beyaza boyalı,pencerelerin olduğukısımlar siyahla çerçevelenmiş.Duvarlar içe doğru on derece kadar eğimli.Tibet mimarisinde bu sistem var.Depremlere karşı geleneksel bir önlesanıyorum.Evlerin çatıları düz ve renkli dua bayrakları asılı. Tibetliler rüzgarın enerjileri taşıdığına, rüzgar estikçe bu bayraklardaki duaların evrene yayıldığına inanıyorlar.

  
       
Otelimiz Barkhor caddesine çok yakın değil. Rehberimiz kesinlikle yavaş hareket etmemizi,ilk günü otelde dinlenerek geçirmemizi tavsiye ediyor. Malum yüksek rakım,az oksijen vücut alışıncaya kadar etkileyebiliyor.Nasuh Mahruki'nin tırmanışlarını anlattığı kitaplardan aklimatize(vücudun yüksek basınca uyum sağlaması) olma olayını biliyorum Bilmesine biliyorum da , ben
 ne Lhotse'ye, ne Cho Oyu'ya tırmanacağım diyerek, valiz odaya ,biz de Barkhor'a  doğru yola çıkıyoruz.

        

Tibet platosu dünyanın çatısı diye anılıyor.Başkent Lhasa'da başınızı ne tarafa çevirseniz dağları görüyorsunuz.Gökyüzüne baktığınızda da berrak maviliğin üstünde beyaz bulutlar ve  pırıl pırıl bir güneş.  

 

Senenin  üçyüz günü güneşli bu topraklarda bilinen tarih, MS.520 de Sonstan Gampo'nun  dağınık boyları hakimiyetine alıp krallığını ilan etmesiyle başlar:

8.yy.da Asya'nın güç merkezi olur,

11.yy.da Moğollar istila eder,

1904'te İngilizler bir ticari anlaşmayla devrededir,

1913-1914' te  Çİn,Tibet,İngiltere ilişkileri gözden geçirmiştir,

O arada 1950'ye kadar Dalay Lama tarafından bağımsız bir ülke olarak
 yönetilmiş,

1950 eylülünde Çin ordusu Tibet'e girmiş,Tibet Çin'in kendi kendini yöneten bir bölgesi olmuş,

1959 da isyanlar bitmeyince,Tibet hükümeti dağıtılmış,14.Dalay Lama Nehru'nun daveti ile Hindistana  Dharamsala'ya yerleşmiş,özgür Tibet mücadelesine ordan devam etmektedir,

1980'den sonra Çin'in baskıları yumuşamış,ekonomik reformlar yapılmış ve yapılmaya devam etmekte,

2006 yılında 4.1 milyar dolar yatırım yapılmış Tibet ,demiryollarıyla Çin'in diğer şehirlerine bağlanmış,ekonominin gelişmesine çok katkıda bulunulmuştur.

  

Bu kadar dersten sonra taksiyle Barkhor caddesine gidiyoruz.Burası merkezinde Jokhang tapınağı olan ,şehrin ilk kurulduğu yer.Lhasa'nın en eski pazar yeri.Arka sokaklar da dahil 300 den fazla dükkan ,çoğu Nepal'lilerin olan 1000 den fazla tezgah var. Mallarını satmak için bağıranlar,turistler,vişne rengi giysileriyle rahipler,birbirinden ilginç kıyafetleriyle Tibet'li kadınlar,ellerinde tespihleri ve dua çemberleriyle hacılar Barkhor Caddesinde.


  

Ortada içinde dağlardan getirilen otların yandığı ve hiç sönmeyen stupaya benzeyen küçük bir yapı  var.Ve kutsal, renkli direkler.Lhasa'da hacılarüç  halkada  saat yönünde dönüyor.Jokhang tapınağının içinde, merkezinde tapınağın olduğu Barkhor caddesinde ve  bu tura Potala Sarayını  da alarak oluşan halkada.Tibetli hacıların tapınağa gelinceye kadar her adımda yereboylu boyunca uzanıp,kalkarak kilometrelerce yol katettiğini bir filmde izlemiştim.Şimdi sadece tapınağın etrafında yürümeden aynı hareketi yaptıklarını görüyorum.Ama bazılarının dizlerinde ve ellerinde tahta koruyucular var. İnce uzun şilteleri olanlar da var.Boylu boyunca yüzükoyun yere uzanıp,ellerini  birleştirerek havaya kaldırıyorlar.

  

Tapınağın içini ikinci gün gezeceğimizden arka sokaklara dalıyoruz.Kovboy şapkalı cici bir çocukla karşılaşıyoruz önce.Sonra da bir kadınlar tapınağı çıkıyor karşımıza.İçerde dua çemberleri var. Bu dua çemberleri her boyda olabiliyor.Elde çevrilen seyyarları da dahil olmak
 üzere. İçlerinde dualar var.Döndürüldükçe evrene yayılıyor. Yaşlı birrahibeyle bakışarak ve gülümseyerek konuşuyoruz. Dua çemberlerini içimizden dua ederek çeviriyoruz.

   

Lhasa'da bütün evlerin ,tapınakların,dükkanların, hatta Potala Sarayının pencerelerinin dışına renkli onbeş yirmi cm.uzunluğunda kısa etek gibi perdeler asılı.Bunlar tente veya pancur gibi güneşi engellemek için olsa gerek diye düşünüyorum.Ve arka sokaklarda kırmızı,motiflerle
 bezenmiş ,çift kanatlı çok güzel kapıların açıldığı avlularda güneş enerjisiyle çalışan yemek pişirme üniteleri görüyorum.

Bu ülkede en çok güneş var.Geleneksel olarak duvarlarını kalın yapıp kışın soğuktan korunuyorlar.Bir yerde okumuştum,Çin kömür ocaklarını işletmeye başlayınca,depremlere sebep oluyor diye tepki göstermişler.Ağaç zaten yok. O yüzden Tibetlilerin mobilya derdi de yok.Geleneksel bir Tibet evinde üç mobilya var;sandık,dolap,masa.Minderlerde oturuluyor ve bunlar yanyana konup yatak haline getiriliyor.


       
                                  
       Güneş enerjili mutfak

  
                               
Onarımdaki cami.

 
İnsanlar güleryüzlü....
  
   
Tibet rengarenk....
 
                                                  
                                                                    
  
Arka sokaklarda dolaşmaya devam ederken bu kez de bir cami çıkıyor karşımıza. Camide tadilat var.Biz bakınırken kapı açılıyor.Ve adının Hamdullah olduğunu öğrendiğimiz görevli bizi içeri davet ediyor.Hint mimarisini andıran  bu küçük  camide de duamızı edip çıkıyoruz.
Bir taksiye binip otele dönerken,sağımızda Kızıl Tepe'nin üstünde Potala Sarayı yükselirken,solumuzda Çinlilerin küçük bir gölü doldurarak Komünist Partinin kuruluş kutlamalarını yapmak için oluşturduğu meydandaki fıskiyenin suyu metrelerce yukarı fışkırıyor. 
 
  

Yemek için büyük bir avlusu olan hoş bir restorana gidiyoruz. Başım hafiften ağırmaya başlıyor.Yak ürünlerimizi ,momalarımızı yiyoruz."Moma " Tibetlilerin içine sebze veya et koydukları irice mantıları.Bol yeşil çay ve bir çeşit ekmek var burda. Tibetlilerin bir olmazsa olmazı da "tsampa"ları. Bu da arpadan yapılıyor.Birkaç kez kavrulup ufalanan arpa yine yak
 tereyağlı çayla hamur haline getiriliyor,iyice yoğruluyor,tekrar yağ ve tuz eklenerek çörek haline getiriliyor. Bu arada bunu kadınlar güzel yapamazmış,kıvamını tutturamazmış ;o yüzden erkekler yapıyor.

  

Lhasa'da ikinci günümüz benim için güzel başlamıyor.Kafam davul gibi ,başım ağırıyor ,midem bulanıyor.Öğleye kadar yatıyorum.Bu arada burda en çok satılan şeylerden biri oksijen tüpleri.Büyük boy bir spray kutusu kadar olan bu tüpler ,maskeyle burna dayanıp solunuyor!
Ben biraz da düşük tansiyonlu oluşuma yoruyorum durumu ,öğleyin de kendimi iyi hissediyorum. Ama o arada geçen zamanda "şu Tibet'ten bir an önce gitsek" diyecek kadar kötü hissediyorum kendimi.

 

Bir temmuz,Komünist Parti'nin 85.yıl kutlamaları yapılıyor meydanda. Biz Potala Sarayı'na çıkıyoruz.Saray 1994 yılında Dünya Kültür Mirası listesine alındı. Milattan sonra 7.yy.da başlanan sarayın yapımı 50 yıl sürüyor. 41 hektar alana kurulu,onüç katlı,bin odalı, granit ve ahşaptan yapılan binanın beyaz ve kırmızı bölümleri var.

Kırmızı binalar din, beyazlar siyasi işlevler için ayrılmış.Sarayın duvarları 4 mt.kalınlıkta.Tibet Budizminin (Lamaizm) dini liderleri olan Dalay Lama'lar  (Büyük Bilge) bu sarayda yaşıyordu. Bazı eski Dalay Lamaların stupalarıburda. 5.Dalay Lama'nın stupası 14.85 mt.yükseklikte ve 3719 kilo altın kullanılmış.Çin , sarayı 1961 de sit alanı ilan etmiş ve bakımı için özel bütçe ayırmış.

  


Tibet rahiplerinin kıyafetleri vişne çürüğü dahil kırmızının tonları.Ancak Potala'nın resmi rahipleri bunun üzerine altın sarısı kolsuz yelek giyiyor.Yeri gelmişken,Tibetliler bedeni ölen Dalay Lama'nın başka bir bedende yeniden dünyaya geldiğine inanıyor. Yüksek rahiplerden oluşan bir gurup,Dalay Lama'nın ölümünden bir müddet sonra  bütün Tibet' i dolaşarak o dönem doğan erkek çocukları araştırıyor. Aralarında Dalay Lama'nın özel eşyalarının da bulunduğu bazı sınamalar ve testler  sonucu,yeni lider belirleniyor. Son Dalay Lama olan Tensing Gyatso da ,
Tibet'in kuzeyinde bir köyde doğmuş   iki yaşında 14. Dalay Lama olarak Potala Sarayına getirilmiş.

     

Potala Sarayından sonra, bu kez içini gezmek üzere Jokhang Manastırına gidiyoruz. Burası da 1994 te Dünya Kültür Mirası listesinde.Tapınağın dış kapısından ,işlemeli siyah perdelerin asılı olduğu  bir avluya giriyoruz.Yine yere uzanıp dua eden hacılar var.Büyük kalabalıkla tapınağın içine giriyoruz,içerisi loş.Heryerde yak yağının yandığı kandiller var. Ayaklarım hafifçe yere yapışıyor. Kırmızı, hakim renk. Bir çok Buda heykelleri var.Fakat bu tapınaktaki Buda heykellerinden biri Buda'nın oniki yaşındaki hali ve o hayattayken yapıldığından çok değerli.Saat yönünde kalabalıkla beraber dönüyoruz. Benim gözüm artık Buda heykellerinden çok insanlara takılıyor.Saçlarındaki firuze  ya da parlak metal tokalar,renkli ipler,birkollarını giymedikleri ceketler,renkli çizgili uzun önlükler,ellerinde uzun tespihler veya dua çemberleri,"yayla yanığı"yüzleri,ellerinde tapınağa bırakacakları küçük hediyeleri ,bazen birbirine takılan gözler......
Yak  yağı kandillerinin kokusu olmasa bir köşeye çekilip saatlerce seyredilebilir

    

Otele gelirken bizi Tibet'in büyüsünden uyandıran bir market alışverişimiz oluyor.Akşam yemeğini hafif geçiştirmek istiyoruz. Marketten ekmek,peynirmuz,su ve iki kilo elma alıyoruz,hepsi 8 yuan.Bir de yanımızda şamfıstıklarımız var, daha ne olsun.

    

Lhasa'da üçüncü günümüzde Norbulinga Yazlık Sarayı ve Sera Manastırı var. Norbulinga Dalay Lama'nın yazlık sarayı. Yaşama alanlarını Potala Sarayından daha çok beğeniyorum. Dalay Lamaların ibadet edip ,misafirlerini kabul ettği,bir çok odayı geziyoruz.Son Dalay Lama'nın yaşama alanında Sovyetler Birliğinin hediyesi 50'li yıllardan kalma büyük bir radyo var. Onca mistizmin arasında çok ironik duruyor. 

Bahçeler çok güzel,küçük bir havuz var.Öğlen yemeği avlulu restoranımızda. Beş çeşit yak eti seçeneğinin yanında,kurutulmuş yak eti de var.Haşlanıp sotelenmiş sebzeler,malum çin eriştesi,salata ve de pilav.Tabii bu arada sürekli tazelenen yeşil çay.

       

Sera Manastırı şehrin biraz dışında. Tibet'in en önemli manastırlarından biri.Bahçesinde yetiştirilen çiçeklerden bu adı alıyor. Manastırın girişinde ince demir işliği yapanları görüyorum.Tapınağın içinde  yine onlarca Buda heykeli sıralanıyor. Tibet'te binlerce manastır var.  1950 den önce nüfusun %30 u rahipmiş.Nüfusun geri kalan kısmı da bu rahipler için ,yani inançları için çalışan insanlarmış.Rahipler daha rahat yaşayan kesim olduğundan rahip sayısı oldukça fazlaymış.Çin  bu sayıyı manastırları ayakta tutmaya yetecek sayıyla sınırlamış.

      

          

       

Son durağımız Tibet Müzesi. Muhteşem bir yeşim taşı heykel kolleksiyonu var. Etnoğrafya kısmı da oldukça ilginçti. Hediyelik eşya bölümünden yak yününden yapılmış bir çanta ve bir şal alıyorum. Artık vücudum yüksek irtifaya öyle çok uyum sağladı ki günlerce Tibet'te kalabilirim.
Sabah üç saaatlik uçuşumuz var. Rotamız Xian , imparator Çin'in Terra Cotta askerlerini göreceğiz.

Yorumlar