GÖKÇEADA REHBERİ

Temmuz 2012



Şöyle desem, Türkiye'de güneşin en son battığı, batarken de denizi kırmızıya boyadığı, eski köylerinin görülesi yenilerinin ise kahredesi (mimari açıdan tabii ki) olduğu, denizi girilesi, rüzgarı duyulası, şarabı içilesi bir ada. 


Ama lütfen, Kuzu Limanı'nda feribottan indiğinizde ''Bu çıplak ada mıymış Gökçeada'' demeyin. Merkezdeki karmaşayı görüp, bir hayal kırıklığı daha yaşamayın. Gitmeden, geçmişine bir göz atın adanın, sonra girin damarlarına yani köylerine, kıyılarına. Doğayı, doğallığı seviyorsanız seveceksiniz Gökçeada'yı.  Gecesi gündüzüne akan bir tatil beklemeden, yani  bir ''yavaş şehir''de olacağınızı bilerek gidecekseniz gidin Gökçeada'ya.  

NASIL GİDİLİR : En ideali kendi arabanızla gitmek olsa da, bir çok yolu var Gökçeada'ya gitmenin. Çanakkale ve Kabatepe'den Gestaş İşletmelerinin feribot ve arabalı vapurları ile.  Merkezde ofislerini gördüğüm ama ne yazık ki  isimlerine hiç dikkat etmediğim bir iki otobüs firması ile. Hatta Bora Jet'in pazartesi cuma günleri karşılıklı seferleriyle (yaz aylarında)
NASIL GEZİLİR: Gökçeada'da yerleşim ada merkezi ve 10 köyünde toplanıyor. Köyler kendi içlerinde yürünerek dolaşılabilecek kadar küçük. Ama birbirleri arasında mesafe birkaçı hariç oldukça fazla.  Adanın büyüklüğünü gözünüzde canlandırmanız için bir ucundan bir ucuna, kuzey güney mesafesi 13km. doğu batı  mesafesi 29.5 km.

Yazın ada merkezinden Aydıncık plajına sık sık minibüs seferleri yapılıyor. Kışın ise sadece bazı köylere ve daha seyrek. Merkezde taksiler var ama, Zeytinli'de dibek kahvesi içeyim, Dereköy bir zamanlar nasıl  Türkiye'nin en  büyük köyüymüş göreyim, şu Kokina'daki kaya mezarlarına ve ufak şapele de bir göz atayım, sonra Laz koyunda  yüzeyim derseniz araba şart. Kaleköy (aşağı ve yukarı olmak üzere) Eski Bademli (yenisi pansiyon bölgesi) Yıldızkoy sıkı yürüyüşçüler için birbirine yürüme   mesafesinde köyler. Merkezden Kaleköy'e sürekli minibüs var.

NEREDE KALINIR: Önceleri iş için olmak üzere, yirmi yıla yakın zamandır Gökçeada'ya giderim. İlk yıllar kalacak otel bulmakta oldukça zorlanırdık. Merkezde bir iki kötü otelin dışında, adada yaz aylarında az da olsa pansiyonculuk yapılıyordu. Şimdi yeni köylerin (Y.Bademli, Eşelek, Uğurlu) çoğunda ya evlerinin bazı  odalarını pansiyon olarak işletiyorlar, ya da tamamını sezonluk kiraya veriyorlar.
Ayrıca artık  her ketegoride konaklama yapılabiliyor adada. Beş yıldızlı oteli yok ama, çok şık butik otelleri var. Zeytinli Köyünde eski Zeydali (orada bir kış kalmıştık, taş bir rum evinden dönüştürülmüş) şimdi Zeytindalı otel, Eski Bademli'de İmbroz Butik Otel, Yukarı Kaleköy'de Anemos  otel ( taş ev formunda, havuzlu ve çok şık, gecesi 150 €'dan başlıyor) en güzel butik oteller. Merkezde kalınabilecek üç ve  dört yıldızlı oteller de var.
Bunlardan başka eski köylerde oda pansiyonlar sevimli. Örneğin yukarı Kaleköy'de Laila Pansiyon oda fiyatı 80.-TL kahvaltı hariç, ama ortak kullanılan balkonundan ada ayaklarının altında. Yine Y.Kaleköy'de Yakamoz'da fiyat aynı, manzara daha da   güzel, restoranı da var, ama bizim gördüğümüz odaları çok küçük.



Adanının en hareketli (akşamları canlı müzik de olan bir bar, hediyelikler olan standlar  ve turlama güzergahı ) yerleşimi, deniz kıyısındaki Aşağı Kaleköy'de (deniz kenarında başka yerleşim yok) aralarında bizim de kaldığımız Gökçeada Otel ve bir iki küçük işletme daha var. Topu topu onüç odalı otelimizin ön tarafı restoran, kahvaltı dahil 110.TL Biz memnun kaldık öncelikle temiz bir otel ve müdürü Ferhan hanım çok cana yakın bir İzmir'li.
Gidip gördüklerimiz arasında bir de Dereköy'de, ki burası adanın güneyine yakın ama sahile 7-8 km.gibi mesafede, Ay Işığı  pansiyonu sevdim. 4 adet tek katlı eski öğretmen lojmanını apart olarak kullanıyorlar. İki oda, banyo, mutfak oldukça mütevazi  döşenmiş, sadece 120 TL.Pansiyonlarda kahvaltı fiyat dışı tutuluyor. 


Ayışığı pansiyon, Dereköy'ün girişinde, papazın taş evinin karşısında, çınarların gölgesinde. Fethiye'deki Kayaköy gibi bir köyde kalıp, horoz sesleriyle uyanmak isteyenler için. Canan hanım, annesiyle beraber işletiyor ve Dereköy'ü beğenip, Merkez'de kalanlara da sitem ediyor. ''Köy burası, sizin gibi şehir insanları, Gökçeada'yı yaşamak için burada kalmalı'' diyor. Bence de haklı ama, odada televizyon olmayınca, eşime ters  :))

NEREDE YENİR :   Yine çok alternatif var. Ada diye, Yunan adalarındaki gibi balık, ahtapot  çok çok bol sanmayın. Merkezde çok leziz ev yemekleri yapılan lokantalar var. Mesela Merkez'in girişinde sağda ''Ecem'' in mantısı mımmmm enfes, avcı böreği de öyle. 


Aynı sırada Merkez Lokantası'nın ''ada köftesi'', bizim kaldığımız Kaleköy'deki Gökçeada otel restoranın mezeleri ve kalamarı, yine Kaleköy'de en denize yakın yerdeki, yeni açılan şık Feraye'nin de mezeleri ve orada tadına baktığımız Suvla merlot şarap nefis lezzetler. Adada keşfedeceğiniz bir çok yeme içme mekanı var. Yiyeceklerden bahsederken Merkez'de bulunan Meydani  pastanesinin  ağızda dağılan Efibadem kurabiyeleri de adanın yenmezse olmazlarından ;)

PLAJLARI : Kuzu Limanının yanındakinden başlamak üzere, adanın her yönünde çok güzel plajları var. Yıldızkoy ve Aydıncık en müşterisi olanlar. Yıldızkoy Sualtı Milli Müzesi aynı zamanda. Hemen girişinde değil ama, kayalıkların olduğu yerden denize girip, suyun  altını seyretmek muhteşem. Adanın güneyinde Kefaloz Burnu'nun iki tarafında da birer plaj var. Aydıncık Plajına daha önce de yazdığım gibi  düzenli minibüs  seferleri var. Burada bir de tuz gölü var. Simsiyah çamura bulanıp, denize zenci olarak girmeye çok kişi bayılıyor. 


Laz Koyu benim favorilerimden. Muhteşem Gizli Liman ise fotoğraf altlarında bahsettiğim gibi, tesettür   istilasında. Ama ramazanda eski bakirliğine kavuşuyordur eminim.  Bir de Dereköy yolundan gidilen adanın kuzey tarafında Marmaros var ama yolu oldukça bozuk. Bu yol üzerinde biraz içeri  doğru yürüyünce yazın suyu pek olmayan bir şelale var. Baharda oraya gitmek de bir etkinlik.

                  


GÖKÇEADA'NIN KÖYLERİ

KALEKÖY : Gökçeada'nın merkezine 4 km. mesafeki Kaleköy'ün, aşağı ve yukarı köyleri vardır. Aşağı köyden yukarı köye yürümeniz 10 dakika sürmez. Eski adı Kastro. İsterseniz sabah erkenden yürüyüp, zirvede yanlız başına duran Ceneviz yapımı İskiter Kalesi kalıntılarından Yıldızkoy'a güneşin doğuşuna bakacaksınız. Ya da İsterseniz akşam üstü yürüyüp, güneşin Semadirek Adası manzaralı batışını seyredeceksiniz. Buradan bakınca havaalanının da olduğu Çınarlı Ovasını, Aşağı Kaleköy'ü, Eski ve Yeni Bademli'yi ve hatta Zeytinliköy'ü bile görebilirsiniz.








Gökçeada'lıların eski taş evlerinden birinde, pansiyonda kalmak istiyorsaniz adres Yukarı Kaleköy. Adanın en hareketli köyünde kalmak istiyorsanız adres Aşağı Kaleköy. Balıkçı barınağının da olduğu sahil yolu, pansiyonumsu küçük bir otel, 1-2 restoran, kafe ve tek bar olan Pembe Kaval'ın da adresi. Yolun sonundaki küçük şapel Aya Nikola.

Ayrıca yine yolun sonunda; A.Kaleköy'de konaklamışsanız, sabah yataktan kalkıp, kayalara oturtulmuş herkesin bilmediği merdivenden atlayarak, balıklarla yüzebileceğiniz lacivert bir deniz sizi bekliyor olacak. Eğer Y.Kaleköy'de konaklamışsanız, yine sabahın sessizliği ve sakinliğinde ilginç kaya oluşumlarıyla Yıldızkoy'a inip, Türkiye'nin tek Sualtı Milli Parkı'nın kenarı köşesi de olsa bir kayasından kendinizi denize atabilirsiniz (yüzmek için tabii). Ve mutlaka gözlükle, çünkü sualtında görecek çok şey var. Birbirinin üzerine yığılmış kayalar, aralarında dolaşan balıklar, belki bir ahtapot. 

Denizden çıktıktan sonra kayaların üst tarafındaki patika yolu takip edeceksiniz, yol sizi MilliParkın bomboş bir başka koyuna götürecek. İşte buradan sonrasını ben bilmiyorum, o koya inmedim, denize girmek için uygun bir yeri var mı, bilmiyorum! Yıldızkoy'la Yelkenkaya arasında kalan, görünümleri ile üst üste konmuş peynir kalıplarını andıran (bilimsel adı soğumalı bazalt sütunsu lavlar) Peynir Kayalıkları ancak tekneyle denizden görülebiliyor. Bu arada, Yıldızkoy günün ilerleyen saatlerinde çok kalabalık bir plaj halini alıyor.

BADEMLİ KÖYLERİ : Bu kez aşağı, yukarı değil de, eski ve yeni Bademli'ler söz konusu. Gökçeada'nın yeni yerleşim yerlerinin hikayesinde, doğal bir afete uğrayan köy halklarının Gökçeada'ya yerleştirilmeleri var. Başlarından böyle bir afet geçen Karadeniz'li ve Isparta'lı köy sakinleri eski bir rum köyü olan Eski Bademli'nin eteklerinde yapılan evlere yerleştirilmiş, köye de Yeni Bademli denmiş.


Ziraat, hayvancılık, balıkçılıkla uğraşan, nüfus yoğunluğu bakımında da adanın en büyük köyü olan Yeni Bademli'de artık en yaygın iş, ev pansiyonculuğu. Yıldızkoy'a yürüyerek beş dakika mesafede oluşu da, büyük avantajı tabii ki. Bu arada Yeni Bademli adanın ilk sistemli arkeolojik kazısının yapıldığı 120x130 mt. ebatlarında, 9 mt.yükseklikte bir höyüğe sahip. Çalışmalar sonucu günümüzden 5000 yıl öncesine dayanan erken ve geç tunç çağlarına ait bulgulara rastlanmış.

Eski Bademli'ye gelince, eski adı Gliki olan köye, bir tepenin üstünde konuşlandığından olsa gerek adanın balkonu deniyor. Koruma altında olan dört köyden biri olmasına rağmen, köyün girişine heyula gibi betonarme Masi Otel'in inşaatına nasıl izin verildiği belli değil. Ada halkı ayaklanınca resmen durdurulduğu söyleniyor ama, manzaraya o haliyle olumsuz katkısına devam ediyor. Burası Türkiye bakalım ne olacak! Evet, gelelim Eski Bademli'nin ara sokaklarına ve taş evlerine, kapı tokmaklarına, köy meydanına, meydandaki kahvesine, kahvenin duvarındaki güneş saatine. 

Mevsimlerden yazsa ve kahve açıksa, bir kahve içip sonra, çınaraltına gidelim. Yanındaki büyük çamaşırhaneye girelim, çifte musluğundan akan suda çamaşırlarını yıkayan Eleni'yi düşünelim. Sonra biraz daha ilerideki zeytinyağı imalathanesinin yıkık duvarlarının arasında kanatsız kapılarından geçelim. Sonra şık bir otele dönüştürülen eski okul binasını görelim. Hemen yakınında mezarlığa da bir göz atalım. Kaba taş sokaklarda dolaşalım, ince ince düşünelim, politik değil insanca. Akşamüstü ise güneşin batışını bir de Eski Bademli'den izleyelim.
                   



ZEYTİNLİKÖY ; Kaleköy ve Bademli merkezden kuzeye doğru yol alınca gidilen köylerdi. Şimdi Kuzu Limanı'ndan gelip (Bodrum'a devam edecek Pamukkale Turizmin sayın yolcuları :)) batıya doğru devam eden yolda, merkezden  3 km. sonra, yine bir tepede kurulmuş olan, adanın en eski köylerinden Zeytinli'deyiz. Yani Gökçeada denince çok kişinin aklına gelen dibek kahvesiyle meşhur ''Madam'ın Kahvesi'' nin adresi.


Çaprazındaki kahvenin sahibinin soyadı da meşhur aslında, Orhan Karatay (eski manken Nefise Karatay'ın babası). Ortodoks camiasının lideri Barthlemeos da Zeytinliköy doğumlu, babaevi Orhan amcanın kahvesinin karşısı. Köyün taş yollarında dolaşırken, karlı bir kış, birkaç gün kaldığımız çok güzel eski bir taş evden butik otele dönüştürülen Zeydali otele bir bakış atıp, adanın 1780 tarihli kilisesi Ayios Yiorgios'u ve kapı kollarını da gözden kaçımayalım. Bu köyde sakızlı muhallebi ve cicirya ile de tanışabiliriz.

TEPEKÖY : Adı üzerinde adanın en yüksek köyü. Zeytinli köyden tekrar ana yola inip batıya doğru yola devam edelim, merkeze 11 km. mesafede Tepeköy. Eski adı Agridia. Köye varmadan sağa doğru giden yol takip edilirse 650 yıllık bir çınara ve altına gelinir. Denizi görecek gibi yürürseniz ve akşamüstü güneş batıyorsa, alın elinize şarap kadehinizi, oturun bir taşın üstüne, bakın, hem denize hem Samothrake'ye (Semadirek). Mitolojiyi sever misiniz? İşte, o arada bir yerde, Poseidon kanatlı atlarını dinlendirirmiş. Neyse, isterseniz önce köyü gezin, sonra güneşi Çınaraltı'nda batırın.
Adada, sadece rumların yaşadığı tek köy burası. Gökçeada'nın renkli siması Barba Yorgo'nun köyü de burası. Aslen Gökçeada'lı ve kimya mühendisidir. Benim tanıştığım 90'lı yıllarda İstanbul'a herşeyiyle veda etmiş ve adasına geri dönmüştü. Projeleri vardı. Sonraki yıllarda projelerini fazlasıyla geliştirdiğini gördüğüm Barba Yorgo'nun, meydanda açtığı küçük meyhane köyün girişinde koca bir restorana, baba yadigarı ev şarapları, seri imalata dönüşmüştü.

Tepeköy 15 ağustosta Meryem Ana Panayırına ev sahipliği yapar. Avustralya'dan Yunanistan'a eski adalılar o tarihte adada olmaya özen gösterirler. Otellerde hatta pansiyonlarda yer bulmak zorlaşır. Bu tarihte orada olmak isteyenlerin rezervasyonlarını oldukça erken yaptımalarında fayda var. Bu köyün sokaklarını dolaşmak da diğer köylerdeki gibi, başlı başına bir aktivasyon.

DEREKÖY : Tepeköy'e çıktık, tekrar anayola inip yine batıya doğru yolumuza devam ediyoruz. Sağda solda otlayan keçi ve koyunlar başıboş dolaşıyor. Gökçeada'nın bir özelliği de bu, salıverilir koyunlar kekik dolu dağa, taşa. Merkeze 16 km. mesafede yolun iki yanına yayılmış büyük ve harap görünümlü bir köye geliyoruz. Bu köyün de bir özelliği var. Oturanlar gitmeden (Mübadele değil, mübadelede İstanbul, Bozcaada ve Gökçeada'da oturanlar bu değiş tokuşa tabii tutulmamış) Türkiye'nin en büyük ve kalabalık köyüymüş. Eski adı Shinudi. İşte sayılarla bir zamanlar Dereköy : 22 kahve, 2 sinema, kuyumcu, çok sayıda berber, bakkal, terzi ve 3 zeytinyağı imalathanesi.


Günümüzde köyde yaz kış oturan 50-60 hanenin yarısı Türk. Köyde ibadete açık iki kilise var. Biri köyün içinde olan kiliselerden, köyün girişinde olanın yan tarafındaki mezarlık, bir göz atmaya değer. Mezar taşlarına fotoğraf da koyma gelenekleri olduğundan, geçmişte bir gezinti yapıyorsunuz. Yanlız burda bir ipucu vermem gerekiyor. Mezarlığın paslı demir kapısını açmak istediğinizde açamıyorsunuz, çünkü içinde belli belirsiz daha küçük açılabilen bir başka kapı var. Onun sürgüsünü çekip kapıyı açıyorsunuz. Ziyarete gelen iki rum kadın olmasaydı , ben de içeriye giremeyecektim. Çünkü kapıyı açamamıştım. 

Köyün girişinde eski öğretmen lojmaları pansiyon olarak işletiliyor. Gerçek bir köyde horoz sesiyle uyanıp, çınarın gölgesinde ferahlamak isteyenler için ideal. Adı da Ayışığı Pansiyon. Tam karşısında yeni restore edilen taş ev papazın evi. Ben görmedim (görmeyi isterdim tabii ki :)) ama, Dereköy'ün güneybatısında bir tepe üzerinde, korsan saldırılarına karşı gözetleme amacıyla yapılmış olan, ortaçağdan kalma bir kulenin kalıntıları varmış. Adanın en büyük çamaşırhanesi Dereköy'de olan çamaşırhane.

MERKEZ : Eski adı Panaya olan merkez, feribottan indiğiniz Kuzu Limanına 5-6 km. mesafede. Daha çok yeni binaların olduğu sokaklarda, aralara dalındığında eski evlere de rastlayabilirsiniz. Çınarlı Mahallesinde Aya Panaya ve 1813 tarihli adanın en eski camisi Merkez Camii gezilebilir.Kaleköy yolunda Fatih mahallesinde Fatih Camii ve Metropolitanlık Kilisesi, Yeni mahallede de Aya Varvara Kilisesi ve eski bir çeşme karşımıza çıkar. 

Merkezin meydanı her zaman hareketli bir yer. Bankalar, belediye, lokantalar, pastaneler (Efibadem kurabiyeleri ile meşhur Meydani Pastanesi de meydanda) Turizm Danışma Bürosu, taksi durağı, oteller, dükkanlar, yakındaki ara sokaklarda yanlış hatırlamıyorsam cumartesi günleri kurulan pazar ve merkeze girmeden 1 km.kadar geride de adanın tek benzincisi....

YENİ YERLEŞİMLER : Daha önce de bahsettiğim gibi zorunlu nedenlerle terkedilen köylerden getirilen ailelerin yerleştirildiği 4 köy var adada.

Eşelek Köyü : Sakinleri Çanakkale'nin Biga ilçesinin Eşelek köyünden. Baraj yapımı nedeniyle köyleri sular altında kalınca, Gökçeada'da kurulan bu köye yerleştirilmişler. Aydıncık Plajına 2 km. Köylülerin çoğu evlerini sezonluk yazlık olarak kiraya veriyor.

Uğurlu Köyü : 1984'te Muğla ve Burdur'dan gelenler yerleştirilmiş. Merkeze 25 km. Adanın güneyinde ve denize yürüme mesafesinde olan köy, bir zaman Gökçeada-Limni arasında seferler yapılması için düşünülen Uğurlu Limanı ile komşu. Adanın en sevdiğim plajı Gizli Liman'a 2 km. mesafede. Son yıllarda, denize mayoyla girmeyi sevmeyen ailelerin tercih ettiği köy ve sahil. Adalet Bakanlığının ve Milli Eğitim Bakanlığının tesisleri Uğurlu Sahillerinde.

Şirinköy : Ada'nın en yeni köyü. 2000 yılında Bulgaristan'dan gelen göçmenler yerleştirilmiş. Adanın eski sakinlerinin adayı terketmesinde büyük rolü olduğu söylenen eski yarı açık cezaevi binaları Şirinköy'ün yakınında. Cezaevi binaları günümüzde salça imalathanesi olarak kullanılıyor. Adanın güney sahillere yakın olduğu için, buradaki evler de yazlık olarak kiraya veriliyor.

Şahinkaya : Adanın ilk iskan köyü. 1960'da Trabzon'un Şahinkaya köyü buraya yerleştirilmiş. Köyün arazileri güney kıyılarındaki ovalarda. Denize girmeyi en sevdiğim yerlerden Laz Koyu da bu ovaların kıyısında. Dereköy'e çok yakın olan Şahinkaya'dan, Laz Koyuna kestirme bir de yol var.

Kuzu Limanı'nın olduğu yerde de çok küçük bir yerleşim göze çarpar. 

Yorumlar