İKİNCİ KEZ BURSA


Kasım 2011 İkinci Bursa seferim.


Osman Gazi'nin türbesini gezerken döşemeye özellikle dikkat ediyorum. Bölüm bölüm kalmış çok güzel mozayik desenler zamana direniyor. Bursa ovasına yukardan bakan bu parkın yerinde, Bizans döneminde bir saray ve Saint Elie Manastırı bulunuyormuş. Kent Müzesinin Osman Gazi bölümünde bir anekdotta yazıyor ki, oğlu Orhan Gaziye, uzaktan  gümüş gibi pırıldayan kiliseyi gösterip '' ölünce beni şol gümüş kubbeli yere gömün'' demiş. Öldüğünde Bursa henüz Osmanlı toprağı olmadığından, fetihten sonra Orhan Bey babasının vasiyetini yerine getiriyor.

Şehrin batısına doğru, Kaplıca Caddesinden yoluma devam ediyorum. Ağaçlıklı sakin bir cadde. Bir iki tarihi küçük  camii geçiyorum. Park zengini bu şehirde, Devlet Hastanesinin karşısında  büyük bir parktan, aşağıda uzanan şehri seyrediyorum. Bu şehrin bir kısmı akropol gibi yükseklerdeyken, yarısı da ovaya yayılıyor. Stadyumu, Kültür Parkı görüyorum. Parktan etrafı incelerken solda, epeyce ilerde  yeşil çatılı yüksek sayılabilecek binalar ilgimi çekiyor. Yakınımdaki hanıma neresi olduğunu soruyorum, Irgandı Köprüsü'nü sorduğum kız gibi, bilmiyorum diyor!

Kaplıca caddesinden aşağı doğru yürümeye devam ediyorum. Solda, Bizans döneminden kalan şehir surları gözüme çarpıyor . Bakımsız, dökülüyor. Ama sonra, belediyenin bir tabelasını görüyorum. ''Sıra eski surlarda, Cilimboz Vadisi'ni şehrimize kazandıracağız''  yazıyor. 19. yüzyılda  ipek fabrikası iken şimdi meslek okulu olan gösterişli bina Fabrika i Hümayun'un yanından geçiyorum. Bu yapının tam karşısında, 85 yıl önce mübadelede evlerini bırakıp gitmek zorunda kalan rumların mahallesi Kayabaşı sokağın, iki katlı evlerini, kapılarını, kapı tokmaklarını incelerken; annelerin de karıştığı müthiş bir mahalle kavgasına kulak misafiri oluyorum. Rehber kitabım askerlik şubesinin yanında çatısı yıkılmış Rum kilisesini de uzaktan görebilirsiniz diyor ama, ben göremiyorum. 

Biraz daha ilerideki Muradiye Külliyesini şehrin batısını kapsayacak olan bir sonraki seferime bırakıp, son durağım Eski Garajlar'daki Uludağ Kebapçısı'na gitmek üzere E-2 no'lu otobüse biniyorum. Otobüsle Eski Garajlar'a doğru giderken artık şehri epeyce tanımış oluyorum. Şehrin göbeğine dikilen Toki Konutlarını, plazalarını, alışveriş merkezlerini, akıp giden akşamüstü trafiğini geçip, Uludağ Kebapçısı'nın sokak içindeki yerinde, kaldırıma sıralanmış, üç masasından birinde yerimi alıyorum. Şıra eşliğinde cazır cazır nefis tereyağı dökülmüş iskenderimi de yiyince, birinci Bursa seferimi tamamlamış olarak, 38 no'lu otobüsüme binip otogarın yolunu tutuyorum.

Yorumlar