MİLANO'dan Bir Damla

MİLANO Mayıs 2013

Sokağa çıktım, yağmur başlamış. Oysa gece hiç ses duymadım. Trafiğin uğultusu gelmesin diye, pencereler çift doğrama yapılmış. Yukarı çıktım, şemsiye almadım, sadece üstüme daha kalın bir şey giydim. Şemsiye taşımayı hiç sevmem. Yüzde doksan bir yerlerde bırakırım. Zaten ellerim meşgul olacak, fotoğraf safarisine çıkıyorum. Saat, sabah 6.30 yer Mİlano.

Duomo'ya yürüyerek on dakika mesafede bir otelde kalıyoruz. Bir alt sokağımız Corso Francesca Sforza'da ilk durağım bir Sinagog. Üniversitenin önünden geçiyorum. Aradığım sokakla aynı isimli Guastalla Parkı'nın önünden geçip, ara sokağa dalıyorum. Park daha açılmamış, demir kapısı kilitli. Sinagog da kapalı, ama mavi yaldızlı cephesinin fotoğrafını çekiyorum. Ana caddeye dönüyorum. Başımı kaldırıp baktığımda, binaların üzerinden gotik kulelerini gördüğüm Duomo'ya doğru ilerliyorum.

Hedefim epey ilerilerde, Milano'nun Manumentale Cimitero'su yani heykel deposu anıtsal mezarlığı. Ama önce Brera Müzesi'nin avlusunu ziyaret edeceğim. Önceki gün gezdiğimiz Duomo'yu, ortalıkta kimse yokken sağdan soldan, önden arkadan fotoğraflıyorum. Yüzotuzbeş kulesi, cephelerindeki yüzlerce heykeliyle dünyanın en büyük katedrallerinden olan Milano'nun simgesi göz kamaştırıyor.

Sonra Victor Emanuel Galeri'sine giriyorum. Oh, ne güzel. Hiç kimse yok. Hatta daha birçok mağaza kepenk açmamış. Savini'nin garsonları masaları düzenliyor. Kepenklerin arkasından Prada'da çantalara bakıyorum. Dört haneli eorular sıralanmış.

Artı işareti şeklinde konumlanmış galerinin zemini pırıl pırıl ve desen desen renkli mermerleriyle göz alıyor. Günün ilerleyen saatlerinde, insan kalabalığından asla görülmeyecek olan, ışıkların bu zemin üzerindeki yansımaları sabaha hoşluk katıyor. Cam tavan galerinin ayrı bir özelliği. Duomo Meydanı ucundan girdiğim galeriden, La Scala Meydanı'ndaki ucundan çıkıyorum. Tam çıkış kapısını yanında yerde battaniyeye sarılmış uyuyan bir evsiz, ''Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu'' misali nasıl da tezat teşkil ediyor, o muhteşem galeriyle.

Çıktığım küçük meydanın ortasında Leonardo da Vinci, yıllarını geçirdiği bu kentte La Scala'ya doğru bakıyor. Bilmem doğru bir yer mi onun için? Küçük, kapalı bir meydan. Scala bile, öyle sade bir bina ki. Onun gösterişi sahnesinde sanırım. Leyla Gencer'i geçiriyorum aklımdan. Bu kaldırımlardan kaç kez geçmiştir, diye. La Scala'nın yanındaki Verdi Sokağı'ndan yürümeye devam ediyorum. Çöpçülerin çalışma zamanı. Kapı önlerinde büyük torbalara yığılmış kartonlar kağıtlar dikkatimi çekiyor.

Ve Brera Müzesi'nin gösterişli binasına geliyorum. Açık kapıdan avluya giriyorum. Avlu heykellerle çevrili. Fotoğraf çekmeye devam ediyorum. Yağmur çiselemeye devam ediyor. Olsun, kar yağsa benim Milano turumu engelleyemez. Bir gün önce aynı saatlerde güneş varken dolaşıyordum Milano sokaklarını. Bugün de böyle olsun. Mezarlık ziyaretine gidiyorum.

Moskova Meydanı'nı da geçiyorum. Yine dümdüz ilerleyerek Volta caddesinde, volta atmıyorum, ilerliyorum. En çok hoşuma giden, küçük kafelerde, küçük yuvarlak masalarda kahvesini içip, gazetesini okuyan, ya da barın önünde ayakta laflarken kahvesini içen insanların görüntüleri. Ya da sokakta bir yandan elindeki gazetesini okurken, bir yandan yürüyen kadınlar. Nasıl da şıklar. Çok sade, ama şık. Güzel bir fular ya da bir çantayla modaya uygun olmayı başarıyorlar. Bir karış topukla motorsiklet kullanırken de şıklar.

En sonunda anıtsal girişiyle Milano Cimitero Monumantale karşıma çıkıyor. Bu mezarlık Milano'nun ikinci ve daha küçük olan mezarlığı. Ben dış kapıdan girerken, iç kapıdan orta yaşlı bir beyefendi çıkıyor. Turist olmadığı her halinden belli. En azından fotoğraf makinesi yok. ''Karısına mı, annesine mi gelmiştir?'' sorusu geçiyor aklımdan. Sabahın bu saatinde mezarlığa geldiğine göre, çok sevilen biri var orada.

Her bir heykel hayran bırakıyor beni. Çocuklar, melekler, yalvaran yüzlü kadınlar. Kollarını açmış, çaresiz görüntüler. Milano, senin ancak böyle bir mezarlığın olabilirdi. Yüzelli yıllık geçmişi olan bu mezarlıkta kimler var kim bilir? Birini kesin biliyorum ama, Guiseppe Verdi burada, ama nerede?

İki saatte dolana oyalana kah müzelerinin, kah kiliselerinin, kah vitrinlerinin fotoğraflarını çekerek geldiğim yolun geriye dönüşü, Moskova Metro durağından bineceğim kırmızı hattan olacak. Duomo durağında aktarma yapıp, sarı hatta geçiyorum. İki durak sonra Crocetta, yani Roma Kapısı Yolu'ndaki (Corso di Porta Romana) otelimizin durağındayım. Onbeş dakika sürmüyor. Yağmur atıştırmaya hala devam ediyor. Milano'daki son günümüz, öğle saatleri yolculuk havaalanına olacak.

Yorumlar