Küçücük, KÜÇÜKMUSTAFAPAŞA

Dün bir semtinden baktım sana yine aziz İstanbul

Yine ne gizler buldum, daha önce görmediğim.



    
    Üsküplü Caddesi'nde bir dükkan..



Çocukluğumda bir gün, evde okkalı bir küfür patlatınca, babam, bu semtten en kısa zamanda taşınıyoruz, demiş. Onun için ilkokula, evimizle karşı karşıya olan Cibali İlkokulu'nda değil, Fatih'te Akşemsettin İlkokulu'nda başlamışım.
Dün, zamanda yolculuk günümdü.Yıllardır gitmediğim Cibali'deki o evi görmek bahanesi ile kış güneşinin aydınlattığı İstanbul'un, göz önünde olmayan semti Küçükmustafapaşa'yı gezmeye gittim.

Bir başka sebebi de, Orhan Kemal'in bizim o semtte oturduğumuz yıllarda, iki sokak ötemizde oturduğunu yeni öğrenmiş olmamdı. Meterolojinin kar yağacak, hava buz olacak tahminleri beni caydıramadı.


Unkapanı'ndan, Küçükmustafapaşa'nın girişi olan Üsküplü Caddesi'ne girince gözlerim, Kadıköy'de oturan Hamit dedemin bana halka aldığı fırını aradı.Yok, hatırladığım o çarşı kalabalığı bitmiş caddede.

      
     Yazar Orhan Kemal Sokak'ta Orhan Kemal'in 1954- 1966 yılları arasında oturduğu ev.



Eski tütün fabrikası, Kadir Has Üniversitesi olarak bir mücevher gibi parlıyor Haliç'le Üsküplü Caddesi arasında. Suyu akmayan güzel çeşmeler, yıllara meydan okumaya çalışıyor.
Yazar Orhan Kemal Sokağı, Üsküplü Çakır Ağa Camisi'ninden sola dönünce, elli yüz adım ötede. İki katlı küçük bir ev, üzerinde Orhan Kemal'in fotoğrafı olan bir tabela asılmış duvarına. Arka bahçesinde 'Fatih Devri Sofiyye Ricalinden Muhittin i Ricavi' yazan beyaz bir duvarla çevrili, demir parmaklıkların arasından içerisi görünen, küçük bir Osmanlı mezarlığı var.
Evin karşısında restore edilmiş iki güzel binanın olduğu sokak, şimdi otopark olan çocukluğumun yazlık Güneş Sineması'nın arkasına açılıyor. Perde duvarı yok, hafızamda canlandıramıyorum eski halini. Ama siyah beyaz bir film geçiyor gözlerimin önünden, içinde Belgin Doruk ve Göksel Arsoy olan.
Cibali Mescidi Sokak'tan, Cibali Caddesi'ne çıkıyorum. İşte, sağdaki kalaycı, antik bakır dükkanı olmuş, çeşme yıkılmış, hangisi olduğunu tam bilmediğim Yılmaz Güney'in de nışanlısı Nebahat Çehre'ye geldiği ahşap evler duruyor. Okul da duruyor, çocuk sesleri okuldan dışarıya taşıyor.
Adını bilmediğim çocukluğumun sokağının adını öğreniyorum, Aydın Bey Sokak. Aklımda kalan giriş merdivenlerini görmek istiyorum. Nasıl yaptıysam ayağıma tığ batırdığım, kapının kırılan buzlu camlarının arasında kaldığım ve süpürge kadar boyumla basamaklarını süpürdüğüm.
Ve pazardan gelen bir bey kapıyı açınca, ben de çocukluğumun merdivenleriyle buluşuyorum. Kirli sarı ve yeşil, dalgalı desenli çiniler, duvarlarda alçı kenarlı iki pano, ferforje merdiven korkulukları.
'Çok istersen olurmuş'a inanırım ben. Oturduğumuz dairenin kapısı açılıyor.Kapıdan bir göz atma iznini de alınca, o küçük holde amcamın, prenses dediği kızkardeşimin ellerinden tutup dans edişleri ve oturma odasının duvarına monte edilmiş raftaki Mende radyo. Sadece bu iki fotoğraf canlanıyor hafızamda.
Cibali Caddesi'nden yukarı yürüyorum günlerden pazartesi, pazar kurulmuş. Sağda görkemli bir eski zaman yapısı Aşık Paşa Camii ve türbeler. Türbelerden biri Fatih'in oğlu II.Beyazıd'ın süt annesi, Asude Hatun'un. Caddenin adı Haydar Caddesi oluyor.


         
         Yazlık Haydar Sineması'nın olduğu köşe.


Köşede olduğunu hatırladığım yazlık Haydar Sineması'nı arıyor bu kez gözlerim. Perde duvarı dursa hemen anlayacağım ama yok. Solda yine bir türbe. Sinemayı hatırlayabilecek yaşta bir kadın geçiyor yanımdan, soruyorum. Yanılmamışım, ağaçlarla dolu, yabani otlar bürümüş, yüksek duvarlarla çevrili bahçeyi gösteriyor bana. 'İşte' diyor.
Pencerelerden dışarı uzanan soba borularından duman tüten, ahşap evlerin olduğu ara sokaklara dalıyorum. Yanmış odun kokusu, arapça konuşmalar, koşturan çocuklar, zaman buralarda durmuş gibi.
Haydar Caddesi'nde ilerliyorum. Tuğla duvar kalıntıları burada bir şeyler daha var, diyor ama, yıkıntı halindeki çifte hamam, medrese işgal altında ve harap durumda, ne olduğu anlaşılamıyor.
Beşyüz yıllık Haydar Paşa Çeşmesi'nde ben işgal ediliyorum. Çocuklar etrafımı sarıyor,Türkçe'yi zor konuşan çocuklar, fotoğraf istiyor.

Haydar Yokuşu ve Çeşmesi.


Çeşmenin yanından çıkmaya başladığım Haydar Yokuşu'nun merdivenleri beni bin yıldan daha eski, göz alıcı bir yapıya götürüyor. Eski İmaret Camii ya da asıl adıyla Pantepoptes Manastır Kilisesi.İmparatoriçe Anna Dalessena'nın yaptırdığı, Bizans'ı oğluyla beraber yirmi yıl yönettikten sonra, inzivaya çekilip, sonra da bahçesine gömüldüğü kilise.
Güzel minereli Hasan Baba Camii ve köşesindeki çeşmeyi geçince, Küçükmustafapaşa'dan taşınınca oturduğumuz, Fatih'in Hasan Baba Sokağına gelmiş oluyorum. Dokuz yaşıma kadar da bu sokakta koşturduktan sonra, dördüncü sınıfa, İstanbul'un eski yerleşimlerinden Bakırköy'ün, Bahçelievler semtinde
bahçeli evimizde otururken başlayacaktım. 

Üsküplü Caddesi üzerinde bir çeşme.

Cibali Caddesi

Kadir Has Üniversitesi


Cibali'de eski bir ev.

Haydar'da eski bir ev.

Hasan Baba Camii'nin güzel minaresi.

Eski İmaret Camii (Pantepoptes Kilisesi)

Yorumlar