MAORİLERİN DİYARINDA : ROTARUA / Yeni Zelanda


(Nisan 2015)


Nisan 2015
DUMANI TÜTEN ŞEHRE DOĞRU
Yeni Zelanda’nın iki adadan oluştuğunu söylemiştim. İsimlerini öğrenmek de insanı hiç yormuyor. Kuzey Ada ile Güney Ada.
Sidney’den dört saatte, Kuzey Ada’da Auckland’a uçup, bir akşam kalıp, ertesi gün öğleyin yola düştük. Onu da anlatmıştım.
Çok gökkuşağının altından geçtik. Savrulan ekinler, küçük kasabalar, okuldan evine yalınayak giden çocuklar gördük. Avustralya'da alışınca, burada bu çıplak ayakları yadırgamadık.
Üzerinden dumanlar tüten bir şehre gideceğiz. Ama yol üstünde Yüzüklerin Efendisi’nin köyü Hobbiton var. İki saatte köye geldik. Daha doğrusu Hobbiton Turu’nun başlangıç noktası olan merkeze geldik.
Saat üç, bir de küsürü var. Rotorua’da kalacağımız otelimize varmamız için de iki saatlik yolumuz var. Akşam olacak, yaban ellerdeyiz. Hobbiton Turu iki saat, turu kesin isteyen bir, gitsem de olur gitmesem de diyen bir, gitmek istemeyen iki kişiyiz.
Lobide, Gandalf elinde sopasıyla, gelin benimle birer fotoğraf çektirin olsun bitsin dercesine bize bakıyor. Kırar mıyız? Fotoğraflarımızı çekip, dışarıdaki yeşilliklere saldık kendimizi.
Otlayan inekler ve koyunlar, soğuk bir hava, gri mavi bir gök, bulutların arasından arada bir bakan güneş. Bu arada, bütün meraların etrafı çitlerle çevrili.Arabayı kenara çekip, şu çimenlere bir uzanayım deme şansınız yok Yeni Zelanda’da.
Çitlerden birine yaklaştık. Beyaz koyunların arasında, tombalak bir kuzuyu yakalayıp okşayası geldi, bizim çılgın şoförümüzün. Sağdan direksiyonlu araba kullanma konusunda en tecrübelimiz olduğu için, çok kahrımızı çekecek daha. Peki, dedik, hadi koş.
Kızların peşinde bu kadar koşmuş mudur bilmem ama, çok koştu peşinden o tombalak kuzucuğun ve gülüşmelerimiz hatıra kaldı Hobbiton’dan.
Gökyüzü mora dönerken vardık gayzerler şehri Rotorua’ya. Rüzgar sert, Rotorua Gölü kıpır kıpırdı. Hava tam kararmadan, dumanlar tüten bir parka girdik. Kükürt kokusu genizlerimizi yaksa da, fokurdayan suların, tüten deliklerin birinden diğerine koşturduk. Hava karamaya başlarken, şehri gezme işini ertesi güne bırakıp, günün yorgunluğunu atmak üzere şehrin biraz dışında, kaplıcalı otelimize doğru yoldaydık.

MAORİLERİN DİYARINDA

Ağaçlıklı bir alana serpilmiş, tek katlı grup evlerden oluşan bir tatil köyü. Resepsiyonda, bizde olsa çoktan torunlarını bile büyütmüş yaşta bir kadın. Rotorua'dayız, Yeni Zelanda'da.
Hava kararmış, biz de acıkmışız. Stoklar sağlam da, önce pişirmek gerek. Menü klasik, çorba ve de makarna ikilisi. Aşçımız Kuti Usta, çorbanın şahını, makarnanın feriştahını yapanlardan. ‘Feriştah’ Türk Dil Kurumuna göre ‘En iyi, en üstün’ demek.
Etraf sessiz ve dingin. Hava, ağzımızdan çıkan dumanı görecek kadar soğuk. Yıldızlarsa, yere inmiş kadar yakın. Termal bir şehirdeyiz, her yerden dumanlar çıkıyor.
Bir gece kalacağız, değerlendirmeli. Yemekler yendi, bulaşıklar yıkandı, mayolar giyildi, mini termal havuza girildi, havuzda kalma limiti olan yirmi dakika dolduruldu.
Nisan sonu Türkiye ilkbaharı yaşarken, biz güney yarım kürede Yeni Zelanda’da, sararmış yaprakların mevsimi sonbahardayız.
Programda, akşam başkent Wellington’da olmak üzere, Wai O Tapu turunu yapmak, sonra da Hukka Şelalesi’ne uğramak var.
Şehir içine döndük, çimlerin arasında mücevher gibi duran binalar silsilesinin yanından göl kıyısına indik. Bir önceki günün aksine, son derece dingin olan göl kıyısında, bol bol fotoğraf çektik.
Bir saat sonra volkanik, termal bölge Wai O Tapu'dayız. Bayan Knox'un kızıp, öfkeden patlamasını izleyeceğiz. Küçük bir amfiyatroyu andıran basamakların ön sıralarından birine oturup, Maori rehberin anlattıklarını dinlemeye başladık.
Bir doğa olayı şaşmadan hep aynı saatte nasıl olur diye düşünürken, işin sırrını öğrendik.
Hepimizin bildiği gibi, İngilizler, Avustralya’ya da Yeni Zelanda’ya da önce azılı mahkumları yerleştirmişler. Rotorua bölgesindeki mahkumlardan biri, bu her yerden fışkıran sıcak su cennetinde çamaşırlarını yıkarken elindeki sabunu, gayzerin deliğinden içeriye kaçırmış. Bir müddet sonra gayzerin deliğinden göğe doğru köpüklü sular fışkırmaya başlamış.
Bu olay yıllar sonra turistik bir olay olarak pazarlanmaya başlayınca, tabii ki bir de isim takılmış: Bayan Knox. Ama bu arada sabunun, doğa dostu bir sabun olması da ihmal edilmemiş.
Tabelalarla yönlendirilmiş patikaları takip ederek, doğanın renklendirdiği suları, kayaları, gölleri, fokurdayan çamurları, patlayan gayzerleri iki saate yakın bir sürede gezdik.
Haydi bakalım, bas gaza Arda, Taupo şehri sınırlarındaki Hukka Şelalesi’ne bir saatlik yolumuz var daha.
Muhteşem bir yeşilliğin içinde mavinin mavisi bir renkte akan Waikato Nehri, yüz metre genişlikte akarken, yirmi metreye sıkışıp, bir de yirmi metre yüksekten düşünce, debisi beş olimpik havuzu bir dakikada doldurabilecek güce erişiyor, bize de Hukka Şelalesi'nin o güzelliğini seyretmek düşüyor
Yeni Zelanda, yürüyüş rotaları cenneti bir ülke. Bir saatlik rotalardan, bir hafta sürenlere, çocukla gidilebilecek olanlardan, ekipmanlı gidilebilecek olanlara geniş bir yelpazesi var.
Bir gün Yeni Zelanda’ya gitmeyi düşünenlere, eğer doğayı ve yürümeyi seviyorlarsa, bu yürüyüş rotalarını da göz önünde bulundurup, programlarını yapmalarını öneririm.
Biz yine düştük yola, hava beş buçukta kararıyor ve başkent Wellington’a 372 kilometre yolumuz var...
Nisan 2015
















Yorumlar