HAZ (KAŞ)



KAŞ / Ksm. 2017



 Ayvalık'ta bir köye yerleşen Defne Koryürek'in, haftalık yazdığı internetteki günlüğünün son haftasını  okudum bu sabah. Tanımayanlara ondan bahsetmeden, niye yazıma misafir olduğunu anlatayım.

Geçen hafta bir arkadaşıyla Cunda'da bir restorana gitmiş, son güneşli günlerden faydalanmak adına, soğuğa rağmen dışarıda oturmuşlar. Gerisini onun kaleminden aktarayım:

'' Önümüz çapraza, mütedeyyin bir hanım oturdu. Kendine birkaç tabak aldı, belki bir de bir balık. Ona dikkat etmedim. Bakmamaya çalıştım hatta. Biliyorum, kadınlar arkalarını dahi görebiliyorlar bir bakan varsa etraftan. Huzursuzluk yaratmak istemedim. Ama çok hoşuma gitti. Haz, hayata tutunma aracıdır. İster bir günbatımına bakarken, ister taptaze esen bir rüzgârın ve güneşin altında, ha örtülü ha değil ne fark eder. Yaşamdan haz alandan korkmamak gerek. Afiyet olsun, geçti içimden. Muhabbet görsün, daima.''

İşte, bu cümleyi paylaşmak istedim 'Haz hayata tutunma aracıdır.' 
Kahvaltı masasındayım daha, balkonda, elimde dürbün. Antiphellos'un antik tiyatrosunun yanındaki tepede; bu sabah bir arkeoloji sayfasında keşfedip haritada yerini bellediğim, makiler arasında kaybolan kalıntıları seçebilir miyim diye bakıyorum. Haz duyuyorum, ama kayalardan başka bir şey de göremiyorum.

Bu arada, Defne Koryürek, eski gazeteci Cüneyt Koryürek'in kızı, teyzesi  yazarlarımızdan Alev Alatlı, eşi Vasıf Kortun ise çağdaş sanat dünyasından bir küratör ve yazar. Kendisi bir besin aktivisti, bir aşçı, bir yazar ve iyi bir konuşmacı. Lüferlerin, üreme boyuna gelmeden avlanmaması için savaş veriyor. Fikir Sahibi Damaklar'ın da lideri, son derece aktif bir kadın. Okuyor, yazıyor, anlatıyor.

Defne'yi Ayvalık'ta bırakıp, Işık Ülkesi Likya'ya ineyim ben yine. Kaş'ta Büyükçakıl Plajı'ndaki  Ada Restoran'ının otoparkında ahşap bir kulübecik vardır. O kulübecik şekliyle şemalıyla, ölümden sonra yaşamın devam ettiğine inandıklarından, eşyaları ile  gömülen Likyalıların, evlerinin sedir kalaslarını,  kayaları ahşap formunda oyarak mezarlarına dahi aksettiren Likyalılardan günümüze yansıyan bir kalıtımdır.

Bu coğrafyada köylüler çivi kullanılmadan yapılan bu ahşap yapıları ürünlerini korumak için  depo olarak hala kullanırlar. Tabii şimdi ürünün yerini ıvır zıvır almıştır, o başka. 

Likyalılar, başta Mısır'a olmak üzere sattıkları sedir ağaçlarıyla zengin şehirler kurmuşlar. Likya Birliğini oluşturup, Ksantos'u merkez yapmışlar. Kurdukları meclisi Patara'da toplamışlar. Adlarını söyledikten sonra anne adlarını ekleyen anaerkil Likyalılar,  belki de antik dönemler için dünyada tek örnek olan, kadın meclis başkanı da seçmişler. 

Cuma günleri kurulan pazarın girişinde,  Kaş'ın ummadık yerlerinde karşımıza çıkabilecek bir lahit mezar durur. Her gördüğümde gözüme, önüne konan levhadaki yazı  çarpar. Lahdin tarihçesi diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Işık Ülkesi Likya'da değiliz artık, ampulün ülkesindeyiz. Cuma günü pazar kurulacağından, park yapılmaması için uyarıdır, o levha. 

Likyalılar gibi, mezarları kötü niyetlilerden korumak için beddua mı yazmalıydı acaba?



Yorumlar