MEİS, IŞIK, TAŞ, SÖZ Ve ALEXANDROS

             

IŞIK, TAŞ, SÖZ Ve ALEXANDROS

O, kırmızı semerdamlı, beyaz şapeli hep görürdüm, Kaş'tan bakınca da, Meis'e gidince de. Ama onun, 39 yıldır orada yaşayan bir heykeltraşın atölyesi olduğunu yeni öğrendim, hem de yaşayarak.

10'da Kaş'tan hareket ettiğimiz tekne, yarım saat geçmeden Yunanistan'ın bu en uzak adasına yanaştı. Her zamanki gibi, koyu çevreleyen, alt katları kafe ve restoran hizmeti veren, rengarenk hediye paketleri gibi sıralanmış evlerin önünden, yolun en sonuna kadar gittik.

Seyrettiğim ve sevdiğim en güzel filmlerden biri olan 1992 yılında 'En İyi Yabancı Film Oskarı'nı kazanmış İtalyan filmi 'Akdenizli' nin Vassilissa'sının evinin önünden geçtik. Megisti Otel'in girilmez uyarısını takmadık, çünkü sezon çoktan kapanmış, kapı duvar olmuştu. İnanılmaz güzellikteki baba kaktüsleri de geçtik. Toprak patikayı takip ettik. Önce toza bulanmış yalın ayak bir çift bacak gözümüze takıldı, sonra o bacakların sahibi sanatçının, eli değmiş kayalar.
Kazan kaldıran minik insanlar, geometrik kafalar, sayılara sarılmış vücutlar, kimi mitolojik, kimi fantastik figürler. Kayalar, yatay düşey,kübik dairesel şekillere dönüşmüş, ama belli ki gözlerden de epey uzak kalmıştı.
Benim şapel sandığım, neredeyse denizin içindeki yapıya doğru yürürken ''Orası şapel değil, benim atölyem'' dedi, saçı sakalı griden beyaza doğru epey yol almış Kastellorizo'nun Leonardo'su. Gerçekten de, Leonardo Da Vinci'nin kara kalem yapılmış portrelerindeki dağınık saç ve sakallı halinden farkı, ondan biraz daha genç oluşuydu.
Atölyenin önünde denize inen taş basamaklarda durup, fotoğraf çekmeye çalışırken, içeriye davet edildik. Camsız, büyük bir pencereyi andıran kapıdan içeri girdiğimizde, masanın üstündeki, yüzsüz büstlerin yanına kurulmuş olan kedi, hiç istifini bozmadı.
Kapının tam karşısındaki duvara çizilmiş bir kadın ve bir erkek figürü, Kapadokya'daki kaya kiliselerine mi girdim acaba hissini uyandırırken, doğal haline çok az müdahale ile eteği uçuşan bir kadın figürüne dönüşmüş ağaç kütüğü görüntüyü zenginleştiriyordu.
Çok sade bir hayat yaşandığı belli olan atölyenin ortasında küçük bir çadır, duvardaki raflarda kitaplar, bir köşede uzanmak için küçük bir divan atölyenin bütün eşyasıydı. Bir kavanoz içinde üzüm taneleri, duvarda gaz lambası, bir kavanozda da sanki börülce. Ama, iki basamak indiğinde Akdeniz oysa.
Alaxandros Zygouris, sen çok yaşa. Peki ya deniz kabarınca, rüzgar doğudan esince, dalgalar, diyorum? Oturuyorum, geliyor ortaya kadar, bakıyorum, sonra geçiyor, gidiyor sular, diyor sakin sakin.
Doğusundan gelmiş Yunanistan'ın, Arnavutluk'a yakın, Epir'den. Otuz dokuz yıl Kastellorizo'nun (Meis) kayalarını oymuş, esere çevirmiş. Artık yoruldum diyor, bir yıl daha buradayım, gideceğim. Yolun açık olsun yalın ayaklı, yalın ve mütevazi insan Alexandros Zygouris.


                                           



Görüntünün olası içeriği: bitki, açık hava ve doğa





Yorumlar