POYRAZDA BURGAZADA

Mart 2019

Şakir Paşa ailesinin çılgın bir kızı vardı, Aliye. Öyle süslü giyinirdi ki saçına, başına kurdeleler fiyonklar, Kitapta yazıyor, ben görmedim. Halikarnas Balıkçısı'nın kardeşi, Dame De Sion mezunu, ressam ve çapkın keman hocasına, Carl Berger'e aşık. Hem de kapısına dayanıp, silah çekecek kadar. Yirmi üç yıl beraber yaşarlar, sonunda evlenirler., Büyükada'nın tepelerinde bir eve yerleşirler. Ama sadece altı ay sonra vapura yetişmek için acele eden Carl'in kalbi durur. Aliye Berger, sanata adar kendini.
Bir kadın daha var onun gibi süslü, püslü. Saçına başına kurdeleler, ayaklarına halhallar, kollarının dirsekten yukarısına bilezikler takan. Osmanlı Bankası müdürlerinden, Mısır kökenli ermeni olan babasının, tayin edildiği Mersin'de doğuyor Martha. Sonra İstanbul'a geliyorlar, Saint Benoit'yı bitiriyor. Evleniyor, Burgazada'ya yerleşiyor.
Denize aşık, yaz kış denize giriyor, çıplak. Dedikodular alıp yürüyor. Kimisi de diyor ki 'Ben hiç çıplak görmedim, ama çok küçük bikiniler giyerdi. Bikinilerine kurdeleler takardı.' Ama o, Madam Martha kimseyi takmazdı. Sonra bir gün ilaç içiyor ve kendini denize bırakıyor, arkasında bir not bırakarak 'Artık rahat edersiniz'
Burgazada'yı gezmeye Martha'nın koyundan başladık biz de. İskeleden inince sağdaki yolu takip ederken, adanın küçük şirin camisinin önünden geçtik. Sonra küçük bir kilise Aya Yorgi, Garipi adıyla da biliniyor. Devrim sonrası Rusya'dan kaçanlar sığınmış bir süre.
Sağda denizi ve Kınalıada'yı görerek şehrin gürültüsünden uzak, Cennet Yolu'nda yürüyoruz. Köknar Sokağa gelince aşağıda Martha'nın koyuna patikadan iniyoruz. Martın sonlarındayız, mimozalar güneş gibi parlıyor, mis gibi kokuyor. Kış masrafından kurtulmak isteyen faytoncular atları salmış, onlar da sağda solda otluyor.
Hafiften poyraz esiyor, rüzgar almayan bir yere oturuyoruz kumlara,, kuruyoruz tezgahı. Çay, kek, kurabiye, kuruyemiş dörtlüsü. Özlenen yazın hayali, ayakkabılar fora, ayaklar Marmara'ya, Martha Koyu'nda.
Belediye bu güzel koyu bu yıl özel sektöre kiralamış on beş yıllığına, adalılar isyanda. yazın kamp kuranlar da. Yazı bilmem ama, baharda sakinliği bambaşka.
Sırada eski bir Bizans manastırı kalıntısı olan, adanın eski ahalisinin Hristo Tepesi, yenilerinin ise Bayrak Tepe dediği yer var. Adanın tepesi, manzara geniş, tüm adalar ve ana kara sahilleri. Küçük bir kilise var şimdi mezarlığın yanında. Sağda solda bin küsürlü yıl öncesinden sütun başları. Bahçede bir çan, az ilerde adanın atları, yılkı atları gibi, başı boş.
Yokuş aşağı inerken Aya Yanni'ye doğru, kuşkonmaz toplayan bir adalı, ama konuşması aksanlı 'Buralarda çok var, siz de toplayın' dedi.
Adanın Kadınları belgeselinde Neriman diyor ki; ''O yumurta sever, bir de kabak tatlısı, başka bir şey yemez''. Sonra ekliyor ''Kağıda yazar bakkal Necmi'den istediklerini, koyar sepete, sepeti de tutturur köpeğin ağzına. Köpek gider alır listedekileri, gelir doğru mutfağa.''
Bir başka adalı kadın da diyor ki ''Biz alt katta iki sene oturduk, bir gün ceketinin önü açık inmedi merdivenlerden. öyle kibardı ki''
Anladınız değil mi neredeyiz şimdi. Büyük hikayecimiz Burgazada'yı mekan tutmuş Sait Faik'in evindeyiz son anda. Ada manzaralı, karşısında iki koltuk olan çift pencereli küçük çatı katına çıktık önce. Sonra yatak odası, el yüz yıkama setinin konsolun üzerinde durduğu. Ve tek kişilik yatağı, Bir başka odada hasır şapkası, sevgilisi Aleksandra'yla fotoğrafı ...
Aya Yanni Kilisesi hemen evin karşısında. Mimarı Fener'deki kırmızı Rum mektebinin mimarı. Gül Cam'ye yani Bizanstan kalma Azize Theodosia Kilisesine benzeyen, yüksek duvarları olan kilisenin hikayesinde, ikonaklazma döneminde, ikonaların kırılmasına karşı olan bir patriğin, işkenceler görüp, hapsedildiği küçük mahzen var.
Adanın sakin, sessiz tepeleri, sokakları, yeşil doğası, mimoza kokuları arasında geçen zaman, adayı adalılara bırakarak 18.00 Kadıköy vapuruyla bitiyor.
Ama biz Martha Koyu ve adaların ranta kurban gitmemesi için, sessiz kalmayalım ..

Yorumlar