LEHLERİN DİYARINDA / KRAKOW


LEHLERİN DİYARINDA (2)
Krakow'da ikinci günde, Kazimiers ve Podgorze semtleri var programımızda. Birincisi Yahudilerin beş yüz yıldan uzun süredir yaşadıkları, diğeri İkinci Dünya Savaşı'nda sürüldükleri ve ölüme gönderildikleri yerler.
İkisini birbirine bağlayan köprüden geçerek, ellerinde taşıyabildikleri eşyalarıyla Podgorze gettosuna yürüyen Yahudilerin izini takip etmek vardı niyette ama, Pildulski Köprüsü bakımdaydı.
Kazimiers'in iri granit parke taşlı sokaklarında yürümek bile, insanı eski zamanlara götürüyor. Biz evden çıktıktan biraz sonra çiselemeye başlayan yağmur, şemsiyelerimizi açtırıyor.
Kazimiers'te altı tane sinagog var, çoğunun işlevleri artık farklı. Ya kitapçı ya müze ya da galeri veya kültür merkezi. Ama ilk girdiğimiz Temple Sinagog ibadete açık. Beyaz, gösterişsiz bir yapı. İçeri girdiğimizde, başlarında kipalarıyla dua eden iki erkek görüyoruz.
Yolumuza dar koca koca parke taşlı sokaklarda devam ederken, eski çarşı meydanından, Schindler'in Listesi filminin çekildiği sokaklardan, Helena Rubinstein'in çocukluğunda oturduğu evin önünden geçiyoruz.
Eski Sinagog ve Remuh Sinagogu en eski sinagoglar. İbadete açık olan Remuh Sinagogu'nun yanında, taşları adeta yosun tutmuş, çok çok eski bir de mezarlık var. Şimdi restoranlarla dolu Szeroka Meydanı'nın, savaştan önceki yüz yıllarda şık şık hanımların ve beylerin dolandığı bir meydan olduğunu gösteren kartpostal gördüğümü hatırlıyorum.
Eski Sinagogun bir iki sokak aşağısında, tuğla mimarisiyle Corpus Christi Katedrali göz alıcı. Büyük ve sessiz bir bahçedeki katedralin dışı ne kadar sadeyse, içi o kadar göz alıcı. Heykeller, vitraylar ve süslemelerle dolu.
Yahudilerin Polonya'ya gelmeleri on dördüncü yüzyılda, zamanın kralının davetiyle başlıyor. Polonyalıların Hristiyanlığı on birinci yüzyılda kabul ettiğini öğrendiğimde şaşırıyorum. O zamanlar Polonyalılar, Yahudilerin İsa'yı öldürdüğüne inandıklarından, Yahudilere davranışları hiç de iyi değil. Bu kral çıkardığı kanunlarla Yahudileri korumaya alıyor. Amaç, onların ticari zekalarından faydalanmak.
Polonya doğuya doğru genişledikçe, asiller bu topraklardan vergilerini toplamak için, Yahudileri görevlendiriyor. Bu yüzden zamanla, Leh Krallığı topraklarına katılan Ukrayna, Litvanya'da halk arasında Yahudilere karşı bir kin oluşmaya başlıyor. Sonraki yıllarda bu topraklarda yaşayan Yahudilere karşı kıyımlar ve pogromlar yaşanıyor.
Derken, Polonyalı Hristiyanların da pek haz etmediği Yahudiler, Krakow'dan çıkartılıp, Kazimiers'de yaşamaya zorlanıyor. Avusturya imparatorluğu Krakow'u ele geçirince, Yahudilerin de Krakow'da yaşamasına müsaade ediyor, zenginler gidiyor, diğer kısım Kazimiers'te yaşamaya devam ediyor. İki yerleşimin arası yürüyerek on dakika, yanlış anlaşılmasın, ama zaman bir ya da iki yüzyıl önce. Polonya nüfusunun yüzde otuzunu Yahudilerin oluşturduğu zamanlar.
Şimdi küçük, şirin, kafelerin olduğu sokaklardaki evlerinde yaşayan insanlara, İkinci Dünya Savaşı sürerken, 1941'de bir kış günü Naziler, nehrin öbür yanındaki evlerde yaşamaya devam edeceksiniz emrini verir. İşte, insanlar kollarında bohçaları, ellerinde sandalyeleri, sonlarının nereye varacağını bilmeden Pildulski Köprüsünden geçerek, Podgorze'ye gelirler.
Burada oturan Hristiyan Polonyalılar evlerinden çıkartılır, bir ailenin oturduğu eve, en az yedi Yahudi aile yerleştirilir. Podgorze'nin etrafı yüksek beton duvarlarla çevrilir. Duvarların üst kısmı, mezar taşları gibi ovaldir. Burası sizin mezarınız, der gibi.
Pildulski Köprüsü bakımda olduğundan, biz çelik halatlarında akrabosi hareketleri yapan insan figürlerinin olduğu, bir önceki köprüden geçiyoruz. Yol bizi, gettonun ilk kapısının olduğu kilisenin önündeki meydana getiriyor. Bu bölgedeki evlerde hemen hemen hiç bir değişiklik yok.
Schindler'in fabrikası gibi, insanları çalıştırarak en azından bir süre için toplama kamplarına gitmekten kurtaran çikolata fabrikasının cephesindeki, metal harflerle yazılmış adı bile duruyor.
Getto duvarları tabii ki yıkılmış. Ama iki yerde bir kaç metrelik kalıntısı duruyor. Gettonun hastanesi, karakolu, yetimhanesi olan binaların hangiler olduklarını, notlarımızdan bulmaya çalışarak, sokakları dolaşıyoruz. Liwowska Sokak'ta mezar taşı görünümlü getto duvarının önünde, bir insanın özgürlüğünün alınmış olmasının ne korkunç bir şey olduğunu, o sokaklarda açlıktan, hastalıktan ölen insanları, çekilen acıları, ölüme gönderilen binlerce insanı düşünüyoruz.
Bu duvarın caddeyle birleştiği yerde gettonun çıkış kapılarından biri daha vardı. Oradan çıkanlar, yarım saat yürüme mesafesindeki Plaszow Toplama kampına ya da Auswich'e götürülüyordu.
Dönüş yolumuzun üzerinde Bohaterov yani Kahramanlar Meydanı var ki, kota doldurmak için yüzlerce insanın göz kırpmadan Nazilerce öldürüldüğü bir meydandı. Burada, Polonyalı sanatçılar tarafından yapılan yetmiş büyük metal sandalye, insanların eşyalarını bırakmak zorunda olmalarını simgeliyor. Bu meydanın köşesinde, şimdi müze olan eczane, gettodaki Yahudilere gizlice ilaç temin eden bir Polonyalı Hristiyana aitti.
Biz Bohaterov Meydanı'ndan tramvaya biniyoruz. Bu arada Kazimiers'te yağmur şiddetini arttırınca, Helena Rubinstein'ın evinin karşısında bir restoranda, temmuz ayında üşüyerekten leziz çorbalarımızı içmiştik.
Kozmetik dünyasının bir numaralı markalarından Helene Rubinstein 1870'de Kazimiers'te doğmuş. Varlıklı bir Yahudi ailenin kızıymış, babasının istediği kişiyle evlenmeyince, Avustralya'ya amcasının yanına gönderilmiş.Tıp tahsilini yarıda bırakarak giderken, yanında götürdüğü, tanıdıkları bir kimyacının kremleri, Avustralya güneşinden yanan kadınlara iyi gelince, kozmetik dünyasındaki macerası başlamış. Sonra ver elini Londra, Paris, Amerika.
Şimdilik bu kadar...
Tem. 2019

Yorumlar