BİRGİ GEZ YETER Kİ!

 




Üniversiteden sonra da görüşmelerimizin aralıksız devam ettiği üç arkadaşım var. Karar verdik, arada bir zamanı denkleştirip, bir şehrimizi gezeceğiz. O gezilerimizden birinde İzmir, Ödemiş ve Birgi'yi gezdik.

Kulağa hoş gelen bir kelime Birgi. Antik dönemdeki adını çağrıştırıyor, Pyrgion. Bu da bildiğimiz bir şehri hatırlatıyor değil mi, Gordion gibi. Frig kralı olarak kulakları çok gündeme gelmiş, Midas'ın ülkesinin şehirlerinden Pyrgion, yani Birgi.

Sonra Lidya, Pers, Bergama, Roma, Bizans, Selçuklu yerleşmiş; Selçuklu beylikler halinde  dağılınca da Aydınoğullarının toprağı olmuş. İstanbul alınmadan Osmanlıya katılıp, sokaklarında mimarisinin güzel örneklerini biz cumhuriyet çocuklarına miras bırakmış.

Çınarlı meydanları, dar taş sokaklarında eli böğründeli evleri, çift kanatlı ahşap kapıları, Selçukludan izler taşıyan camileri, Osmanlı konakları ile, Unesco Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi'nde 2012 yılında yerini almış olan Birgi, asıl listeye girmek için sit alanı korumasıyla bekliyor.

Aydınoğulları Beyliğinin kurucusu Mehmet Bey, başkentine en güzel eserini kazandırmış. Kendi adıyla da anılan Birgi Ulu Camisi'ni. Aklı temizlemek için medrese, vücudu temizlemek için hamam ile birlikte ruhu temizlemek için camiden oluşan bir külliye olarak.

Birgi'nin içinden geçen bir derenin yamacında kırma çatılı caminin minaresi büyüleyici güzellikte. Sırlı firuze ve tuğla renkli seramik, sırsız tuğlayla baklava ve çapraz desenler yapılarak örülmüş. Dış cephesinde devşirme parçalar  olduğunu biliyoruz, güney köşesi ilk hedefimiz. Bir Lidya aslanı o köşede oturmuş, nöbette. 

Sonra camiye giriyoruz. Turkuaz mihrabının bazı çinileri yenilendiği için ton farkı göze çarpıyor. Muhteşem bir ahşap işçiliğiyle ceviz ağacından, tutkal ve çivi kullanılmadan, birbirine geçme üç bin parçadan oluşan mimber hayran bırakıyor.

1993 yılında bu çok nadide mimberin kapıları çalınıyor, kayıp arkeolojik hazinelerimizin peşinde ülkemize bir çok geri dönüşüm sağlayan (Karun Hazinesi, Elmalı Hazinesi gibi) gazeteci Özgen Acar, 1995 yılında bir tanıdığı vasıtasıyla  haber aldığı, parçaların İngiltere'nin ünlü Christie's Müzayede Evi'nde satışa çıkarılacağı haberini gazetesinde  gündeme taşıyarak, işin peşini bırakmamış ve  kapıların iadesini sağlamış. Biz de mimberi bir bütün olarak görme şansına sahip olmuşuz. Keşke Avrupa Müzelerini zenginleştiren daha çok eserimizi geri getirebilsek.

Dervişoğlu Cami'sine çeviriyoruz rotamızı. Tek minareli, kubbeli Osmanlı dönemi camisi. Sade güzel bir eser.

Sırada on sekizinci yüzyıl eseri, Birgi'nin mücevherlerinden bir konak var gezeceğimiz. Deri tüccarı Çakıroğlu'nun  altı taş üstü ahşap olan üç katlı konağının çiçek motifleriyle süslü dışı ayrı, içi ayrı güzel. Kışlık olarak kullanılan alt katın tavanları daha basık ve şöminelerle ısıtılıyor. Üst kata bir merdivenle çıkılıyor ,ama daha önce görmediğim bir özelliği var bu merdivenin, bir kapakla kapanıyor ve alt katla irtibatı kesiliyor.

Üst kat yazlık mekan, odalar daha yüksek tavanlı ve daha ferah. Üstelik ilginç bir yanı daha var. Şerif Ali Çakıroğlu'nun iki eşi var, biri İzmirli, diğeri İstanbullu. İzmirlinin yatak odasının bir duvarında Kadifekale'den bir İzmir manzarası. İstanbullu hanımın odasında da bir Haliç manzarası resmedilmiş. Hanımlar memleket özlemi çekmesin, istemiş ağa demek ki.

Bir şeyler yeme içme zamanı değil mi. Yerel yemekler yapan lokantalardan birine girip, üstüne kahve için Papaz Deresi mevkiindeki  bir mekana yöneliyoruz.  Gözlerimize mimarisi korunmuş, sit alanı olan sokaklardaki taş evler silsilesi ziyafeti çekerek, hedefe varıyoruz.

Burası da kafe restoran hizmeti veren eski bir taş ev. Eyvanında oturup, pervaza tutturulmuş kırmızı soğanların arasından vadiye bakıyoruz. Evde otantik eşyalarla ilginç köşeler yaratılmış. Cici bir kız kahvelerimizi getiriyor.

Ben bensem, Papaz Deresi neden papazın deresi olmuş merakımın peşinde giderim tabii ki. Birgi ve çevresi Osmanlı döneminde  çoğunluğu Müslüman olan bir yerleşim bölgesi olmuş. Ama 19. yüzyılda, yüzde on gibi de gayrimüslimin  yaşadığı yerleşim olarak görülüyor  resmi evraklarda.

İşte adının hikayesi, yerel bir araştırmacının deyişiyle şöyle. Birgi'nin de bir kilisesi ve papazı varmış, varmış ama evi derenin bir tarafında, kilise diğer tarafındaymış. Papaz da her gün bu dereyi geçmek zorunda kalırmış. Kendileri gitmiş, adı kalmış yadigar.

Ödemiş'ten günü birlik gelmiştik Birgi'ye, biz dönüyoruz. Ödemiş'in pazarı, Sardes'in  muhteşem antik güzelliği, Izmir'in  köşesi bucağı başka yazıya.

Yorumlar