BENİM BEYOĞLUM 2 (Güncellenmiş 2020 versiyonu)

      


 Fındıklı arasındaki sokakların azı dosdoğru, çoğu kıvrıla kıvrıla ama sonunda Tünel'le Taksim arasına, yani Beyoğlu'na çıkar. Bir gün, Tünel'e yakın bir yere çıkmak istediğim için, Bankalar Caddesi'nin başında, Yüksek Kaldırım Caddesi ile, Kamondo Merdivenleri'nin arasındaki, yine merdivenli bir sokak olarak başlayıp, sonra düz devam eden Hacı Ali Sokağın merdivenlerini tercih ettim.


Sağ tarafta kimi elektrikçi, kimi eski kitap ve plak satan küçük dükkanlar, sol tarafta da büyük, boş, biraz harabemsi bir arsa vardı (Epeydir o yolu kullanmadım, dükkanlar değişmiş olabilir) Arsanın hemen üst tarafındaki sokakta da Galata Rezidans Apart Otel yükselir. Bu otel, restore edilmiş eski ve gösterişli bir  binadır. 


Fotoğrafını çekmek için merdivenlerde durduğumda, sağımdaki dükkanın önünde, orta yaşın bir kaç tık üstünde bir beyefendi,  arsayla ilgili "burada bir ara kazılar yapılmış, Roma dönemine kadar inen  kalıntılar bulunmuştu" dedi.


İstanbul hakkında  çok okuduğunu ve gezdiğini, ama artık gözlerinin çok az gördüğünü söyleyip, "gözlerim rahatsızlandıktan sonra,  sıkça  sabah çok erken, mezarlıklara gidip kuş seslerini dinlemeyi seviyorum" diye de eklemişti. 


Galata Rezidans  bir zamanların banker ailesi Kamondo'ların  mülklerinden biri .Otelin zemin  katındaki kafe kalın tuğla duvarları, küçük odalardan oluşan oturma bölümleriyle adeta bir mahzen.       


 Sokak Galata Kulesi'ne varmak üzere sola doğru kıvrıldığında,  Konak pastanesi, vitrinindeki nefis pastalarla insanı içeriye davet eder. Girin, çünkü mekan pastalardan da hoştur. Yerlerde desenli çiniler, orıjinal duvarı açıkta bırakan sıva kaplamalar ve çok şık bir avize.


Ya da isterseniz, terasta Galata kulesi ve tarihi yarımada manzarası eşliğinde hafif birşeyler. Ben terası gece, Galata kulesi ışıklandırıldığında tercih edenlerdenim. Orta kattaki şömineli küçük salonda kendi evinizdeymiş gibi oturmak da ayrı bir keyif.


Ve yolumuz Galata Kulesi'ne çıkar. On dördüncü yüzyıldan bu yana ayakta duran kule de, sanki sadece turistler için hep oradadır. (Bu aralar olaylı bir şekilde restorasyonda.) Kaç İstanbul'lu çıkmıştır Galata Kulesi'ne?


Sağda, Galata Kulesi'nin olduğu meydana açılan sokağın adı Serdarı Ekrem Sokak. Bu  sokakta bulunan yüzyıllık evlerden biri sağ kolda. Yine, bir zamanların banker ailesi  Kamondo'lara ait olan bina,  kullanılmayacak durumda terkedilmiş ve boş iken, son on yıl içinde muhteşem bir restorasyonla, üst düzey kesimin (elçilik görevlileri vb. gibi) oturduğu bir apartman oldu. Erken dönem Pera mimarisi olan binanın cumbaları dahil birçok yerinde ahşap kullanılmış, restorasyonda da  aslına sadık kalınmış.


Aynı sokakta bir kaç bina sonra, İstanbul'da en beğendiğim İtalyan tipi yapı olan Doğan Apartmanı yer alır. 1892'de yapıldığında Belçika'lı Helbig ailesinin olan "u" şeklinde ve avlulu bu bina, Sarayburnu'na ve Boğaziçi'ne bakan müthiş bir manzaraya sahiptir.  Altı  katlı, kırk dokuz daireli apartmanın çatı arasındaki odalarda, yapıldığı yıllarda hizmetçiler otururmuş. Dairelerin çift kanatlı kapılarının yanındaki ikinci kapılar da,  hizmetçiler  için.


Birkaç kez el değiştiren bina, Yapı Kredi Bankası kurucusu Kazım Taşkent tarafından alınır  ve İsviçre'de kayak yaparken ölen oğlu Doğan'ın adı verilir. Daha sonra ise  her dairenin başka başka sahipleri olur ki, bu çok prestijli apartmandaki daire sahiplerinin arasında Okan Bayülgen ve Teoman (Aikeden miras yoluyla) da vardır. 


Sakallı Celal, "Doğuya doğru hızla giden bir trende batıya koşuyoruz" sözlerinin sahibi. Kazım Taşkent'in de Galatasaray Lisesinden öğretmeni olan  müthiş bir  insan. O da,  Kazım Taşkent vasıtasıyla bir müddet bu apartmanın çatı katında kalır.(Orhan Karaveli'nin Sakallı Celal kitabı onu çok güzel anlatır.)

             

Şimdi yazarlar, ressamlar, yabancı konsolosluk görevlileri, arkeologların oturduğu bu binada altmışlı yıllardan itibaren,  Beyoğlu'nun arka sokakları tu kaka iken, Erzincan'dan gelen Anadolu sakinleri otururdu. Doksanlı yıllarda fotoğraf çekmek için elimi kolumu sallayarak girdiğim apartmanın, elden geçirilip,  oturanları değiştikçe, kapısı da kapandı.


Serdarı  Ekrem Sokağın sonuna gelmeden soldan yukarı çıkarsak Alman Lisesi ve Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi solumuzda kalır. Sağımızda İsveç Konsolosluğu, karşımızda ise Narmanlı Hanı.


Çok değil on dokuzuncu yüzyılın başında yapılan bu gösterişsiz han,  önceleri Rus Sefareti olur. Elçilik Ankara'ya taşınınca,  Narmanlı ailesi satın alır. Bana bu binayı anlamlı kılan ise, orada bir dönem yaşamış olan isimler. Ahmet Hamdi Tanpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve de çılgın sanatçı Aliye Berger.(Narmanlı Han da restore edildi, bence geçmişten iz bırakmayan bir restorasyon oldu. Kafeler, dükkanlar, bir iki metal heykelle orada yaşamış olan  sanatçılar)


Aliye Berger'i tanırsınız gravür sanatçımız. Hani Halikarnas Balıkçısı'nın kızkardeşi, Şakir Paşa ailesinin asi ve çılgın en küçük kızı. Hani keman dersi aldığı Macar virtüöz Carl Berger'e aşık olup,  yirmi altı  yıl boyunca bir ayrılıp bir barışan. Aşık olduğu adamın ilişkisi olduğunu zannettiği kadının evini tespit edip, tabancayla yaralayan, intiharlara kalkışan. Yirmi altı yıllık aşkın sonunda,  evlendiği adamı evlendikten altı ay sonra kalp krizi sonucu Büyükada İskelesi'nde kaybeden Aliye Berger. İşte o da bir dönem yaşamış, Narmanlı hanın dairelerinden birinde.


İstiklal caddesi boyunca Galatasaray'a doğru yürürken, mesela bir akşamüstü bana, on sekizinci yüzyılda yapılan Santa Maria Draperies Kilisesi'ne inen  dik merdivenlerin bittiği yerde,  Gürer Aykal ve Borusan Filarmoni Orkestrasının  verdiği konseri dinlemek kısmet olmuştu. Merdivenlere oturup müziğin ezgisinde kaybolurken de, bir sanat eseri kadar güzel, şapelin ferforje kapısını seyretmek.


Mehmet Akif Ersoy'un son yıllarını geçirdiği muhteşem apartman Hidivyal Palas, Borusan ya da Arter'de bir sergi ya da etkinlik (Koç Vakfının kültür ve sanat dünyamıza bir katkısı olan Arter, geçen yıl '2019' Dolapdere'deki yeni yerine taşındı. Dplapdere ayrı bir yazı konusu olacak kadar kimlik değiştirmeye başladı) San Antuan Kilisesi'ne de şöyle bir bakış, derken Galatadaray'a varış.


Not : Blogumda ve bir gezi sitesinde, güncelleyerek paylaştığım yazımı, tekrar güncelleyerek paylaşıyorum.

Yorumlar