İSKELE GÜNLÜKLERİ


  


Daha eskisine takılmadan Ekim 82'de, gazete başlıklarıyla başlayalım yeni Kadıköy İskelesi'nin günlüklerine. ''Denizcilik Bankası'nın iki tarafına da vapurların yanaşabileceği en modern iskelelerinden Kadıköy İskelesi açılıyor'' diyor haber. Şöyle de devam ediyor ''Elli dokuz gemisiyle, yılda Türkiye nüfusunun üç katını taşıyan Şehir Hatları İşletmesi, iskeleyi yüz yirmi beş milyona maletti.''
Meslek hayatımın başlangıç yıllarında, önüme gelen ilk işlerdendi, Kadıköy İskelesi'nin kesin hesapları. O yüzden fore kazıkları, tabliyesi, usturmaçaları ve babaları ile epey samimiyetim vardı. Vardı da, teknik yönlerine hiç girmeyip, sosyal yaşantımızda paylaştığımız yanlarına gelelim, hem Kadıköy İskelesi'nin, hem de bizi karşı kıtaya taşıyan vapurlarının.
Mesela, Ahmet Haşim dermiş ki, ''Kadıköy vapuruna binince, sanki terliklerimi ve gecelik entarimi giymiş gibi rahatlar, ferahlık duymaya başlarım.''
Kadıköyü'nün kitabını yazan Safiye Erol ''Kadıköy'ün Köprü İskelesi'ne bassan, evinin avlusuna basmış olursun''der.
Sait Faik Ada vapuru yolcusudur aslında da, Kadıköy vapurunu da es geçmez gözlemler yapmak için. ''Selam verenin selamını alırım, vermeyeni de sallamam'' der.
Arkadaşa, sevgiliye, ya da buluşmak zorunda olduğun birine ''Kadıköy İskelesi'nin önünde buluşalım" deriz hani. "Hangisinin?" sorusu gelir ardından. Kafa karışır çünkü, Kadıköy'deki mi, Karaköy'deki mi? Ya da eski mi yeni mi?
Liseden iş hayatına, kullandığı tek toplu taşıma aracı vapur olan eşim, iskelenin sol dip köşesindeki küçük büfenin poğaça ve limonatısının güzelliğini unutmaz. ''Beyaz Fırındandı poğaçaları'' der. ''Orada beş dakika dur, en az on tane tanınmış insan görürdün'' diye devam eder.
Bir de sisli sabahları var İstanbul'un. Acıbadem'den bile derinden derine duyulabilen sis düdüğünü duymuşsan vapurların, hiç kalkma yataktan. İş yeri için mazeret hazır, ''Vapurlar çalışmıyor.'' Düdüğü duymamış da gelmişsen, iskeleye yaklaştıkça anlarsın dışarıda yoğunlaşan kalabalıktan.
Normal bir gün, iskeledeyiz. Girişteki gazeteciden gazetemizi aldık. Artık öyle aşina olunmuştur ki, sen adını söylemeden o verir okuduğun gazeteyi.
Vapura bindik karşıya geçiyoruz,. Yine benim Acıbadem yıllarımda mesela, yani doksanların başında. Sekiz vapuruna yetiştik, direk sağdaki salona girdik. Oturacak yer yok, ayakta yolcu sayısı, oturanların iki katı. Ve içerde kesif bir sigara dumanı. Vapurda sis var adeta. Çantasını yanına koyan yolculardan birine, çantaya bakarak kibarca "müsaade eder misiniz?" diyerek, oturup, kollarımızı en dar konumda tutarak, sabah gazetemizi okumaya başlayalım. Bu kış modudur.
Yazsa, vapurun yan tarafında, belki oturacak yer vardır umuduyla, yine kibar bir şekilde, ayaklarını parmaklıklara uzatanları belki biraz kızdırarak ilerleyelim. Oturacak yer bulamazsak, arka güvertede bir yere dayanıp, gazetemizi fazla açamadan okumaya çalışalım.
Vapurda Burhan Pazarlama'nın ''Denizler kuruyuncaya kadar satışlarımız devam edecek'' diyen, papyonlu ve purolu babasını da hatırlar eşim. Bense sadece Burhan Pazarlama'yı hatırlıyorum ''Şu elimde gördüğünüz kalem otuz beş kuruş. Yanında tarak ve makasla beraber, altı parça bedava..'' Anıları olan çoktur Kadıköy vapuru yolcularının. Mesela üniversite arkadaşlarımdan bir kaçı, pek kimsenin oturmadığı bodrum katındaki şamatalarını hatırlar.
Sonra o yeni iskele de yenilendi. Gazeteci de, dipteki o küçük büfe de gitti. Marmaray'dan sonra vapurlar tenhalaştı. Ama tadı değişti mi?
Ne güzeldir, Kadıköy – Karaköy vapurunda pencere kenarında, yüzünüze güneş vururken oturmak. Haydarpaşa önlerinden geçerken, mendireğe sıralanmış dizi dizi karabataklara, martılara bakmak. Yok yok, öyle boş boş etrafa bakmak yok, en güzeli elbet, açıp da bir şeyler okumak.
KAŞ / Ock. 2021

Yorumlar