BİN YILIN KIYISINDA OYNARKEN : Bir Avuç Fatih



Fatih, İstanbul'un en eski semtlerinden. Fatih Camisi'nin ne kendisine ne tarihine hiç takılmadan  sağ tarafından, çocukluk mahalleme yürüyeceğim. Önce hafif yukarı, sonra aşağı dümdüz ilerliyorum. Yokuş, hafiften düzleştiğinde, tekrar yokuş aşağı yönelmeden sağdaki sokağa giriyorum. Geldik, adı Hasan Baba  Sokak. Çocukluğumun kısa bir bölümünün geçtiği yer.


Hasan Baba,  aynı adlı bir  camiyle sonlanan kısa bir sokak. Biz sokağın sağ tarafında, Haliç'i gören bir apartmanın beşinci katında oturuyorduk. Bir sokak solumuzda şimdi Anadolu Lisesi olan  Gelenbevi Ortaokulu vardı. 


Eski mahallemin bin yıla dayanan tarihi başlıyor. Önce, yaşı en küçük olandan başlayalım. 


Okul, Manisa Kırkağaç'ın Gelenbe köyünden olan İsmail Hoca'dan alıyor adını. Osmanlı zamanının  matematik ve mantık hocası kendisi. On sekizinci yüzyılda yaşamış, bin yedi yüzlerin sonları. Fatih Medresesi'nde iyi hocalardan ders almış. Matematik ve mantık  becerisi, ülkeye gelen Fransız mühendisi şaşkınlığa uğratıp, bizde olsa idi baş tacı edilirdi dedirtecek düzeydeymiş. Osmanlı samur kürk giydirmekle yetinmiş. Gelenbevi, Kasımpaşa'daki  Mühendis Mektebi'nde de ders vermiş, sonra Mora'ya gönderilmiş, orada hayata veda etmiş.


Okulun olduğu arsa 1911'de okul yapılmak üzere varislerinden satın alınırken, varislerin tek şartı  okulun adının Gelenbevi konulmasıymış. Birinci Dünya Savaşı'nda hastane olarak kullanılan bina, Fatih ve Çırçır yangınlarında kullanılmaz hale gelmiş. Cumhuriyet döneminde 1924'te ortaokul eğitimi veren okula, doksanlarda ek bina yapılmış.


Ben okulu ağaçlı bahçesi güzel eski iki katlı binasıyla hatırlıyorum. Ünlü mezunları arasındaki bir çok sanatçı ve siyasetçilerden birinin de Erol Büyükburç olduğunu,  okulu araştırırken gördüm. Ben onun yalancısıyım,   diyor ki: Okulun altında Fatih Camisine kadar uzayan bir dehliz vardı, girerdik.


Hasan Baba Sokağa döneyim ben yine. Sokak, tam karşıda minaresi İstanbul'da pek görmediğim taş ve tuğlayla baklava dilimleri şeklinde desen yapılmış, küçük Hacı Hasan Camisi ile son buluyor. Sokakta oynarken yakalandığım, İstanbul'un şiddetli depremlerinden birinde,  minarenin sağa sola sallandığını hatırlıyorum.


Hacı Hasan Camisi sıradan bir yapı değil, ilk yapılışı  Gelenbevi'nin yaşadığı dönemden bir kaç yüzyıl daha eski. Edirne Kazaskeri Mehmet Efendi, dedesi Hacı Hasan için mescit olarak yaptırmış. Yapının yakınlarında medresesi ve bir de sübyan mektebi varmış ama, onlardan kalan sadece bir sokak ismi, Mektep Yolu Sokak..Mescit'in, Küçük Kıyamet adı verilen 1505'teki büyük depremde yıkıldığı, Mimar Sinan tarafından yeniden yapılmış olduğu var kayıtlarda. Evliya Çelebi de öyle iddia ediyor.


Şimdi gelelim çocukluk mahallemin en eski yapısına. Bizim sokağın sonunda, caminin yanından sola dönerken, köşede suyu akmayan  eski bir çeşme olduğunu, karşısında basamakla inilen, asıl bakkalımız Nuri Amca eve daha yakın olduğu için seyrek gittiğimiz küçük bakkalı söyleyerek; çeşmenin karşısındaki sokağa giriyorum ve elli altmış yıl sonra bin yaşında olacak bir abideye bakıyorum.


Bu şehirde, hiç ummadığın yerde karşına çıkan, yaşı binleri devirmiş, ne çol eser vardır bilseniz. Bir de hikayesini biliyorsanız, ne hazdır ona bakmak.


Camiye çevrilmiş eski bir Bizans manastırının karşısındayız. Yaptıran en az imparator oğlu kadar güçlü, Augusta ünvanlı Anna Dalassena. Oğlu Aleksios Komnenos,  bir yandan Anadolu'da ilerleyen Selçuklularla savaşıp, bir yandan da Haçlılara karşı ülke menfaatine strateji  kurmaya çalışırken ülkeyi başarıyla yönetmiş güçlü bir kadın, Anna Dalassena. Yaşadığı yüzyılda olanları Aleksiad adıyla  kitap haline getiren Anna Komnena'nın babaannesi.


Anna Dalessena, 1081'de yaptırdığı Pantepoptes (Her şeyi Gören İsa) adı verilen bu manastırda ömrümün son günlerini geçirdikten sonra, sonsuzluk nöbetine de orada başlar.


Sonra, Fatih İstanbul'u alır, Fatih Cami ve Külliyesi yapılıncaya kadar bu manastır da imarethane (aşevi), medrese ve mescit olarak kullanılır. Tuğlanın ağırlıkta olduğu taş ve tuğla yapıdan, yaşadığı deprem ve yangınlardan sonra, günümüze kalan, benim o sokaklarda oynarken çocuk aklımla bilemediğim,  cami olarak kullanılan kilise binası.


Böyle tarih zengini bir şehirde yaşıyoruz. Ama, kıymetini biliyor muyuz?


Yorumlar