ADINI DEĞİŞTİREN ŞEHİR (BEIJING) (Güncellenmiş)

 

    

Çin'in en  doğusunda Şanghay'dan başlayıp, batıya Tibet'e uzanan  turumuz, yine ülkenin doğusundaki başkent  Beijing'de noktalanacak.  Akşam  Xian'dan bindiğimiz  trenle keyifli bir  yolculuk yapıp, sabah varış saaatinden bir saat önce, görevlinin uyandırmasıyla kalkıp hazırlanıyoruz. Çok şehir değiştirmenin en kötü yanı da işte, küçük de olsa  aç kapa valiz işleri oluyor. Tam saatinde Beijing'deyiz.


Otelimiz Red Wall,  800'e 500 metre ebatlarıyla dünyanın en büyük meydanı olan, aynı zamanda 1989'daki aydın ve öğrenci ayaklanmalarının yaşandığı Tienanman Meydanına oldukça yakın. Otele yerleşip kahvaltımızı yaptıktan sonra 1987'de Unesco Dünya Kültür Mirası Listesinde yerini almış olan Çin Seddi'ne gitmek üzere yola çıkıyoruz.

      

Beijing'de,  birkaç yerden gezilelebilen bu ünlü duvarla, merkeze bir saat mesafedeki Badaling mevkiinde tanışıyoruz. Deniz seviyesinden bin metre yüksekteyiz ve dağ silsileleri  göz alabildiğine uzayıp gidiyor. 7300 km uzunluktaki duvarların bugün ayakta olan kısımları 2400 km.


İlk imparator Qin (Çin)  Shihuang zamanında M.Ö. 221 de başlanan duvarlara bir çok imparator ilaveler yaptırmış.  Dokuz eyaletten geçiyor, yaklaşık 10 mt.yükseklikte, 3-4 mt. genişlikte,  200 mt.de bir gözetleme kulesi, 9 km.de bir fener kulesi var.


 National Geographic dergisinin bir sayısında, Çin Seddi boyunca yolculuk  yaparak izlenimlerini anlatan bir yazar şöyle diyordu: 


Çin Seddi eskiden de haberleşme için kullanılıyordu. O zaman haberleşme için dumanı yoğun ve siyah olduğu için kurt dışkısı yakılıyordu. Çinliler bu yüksek duvarları şimdi de haberleşme için kullanıyor,  ama cep telefonları aşağıda çekmeyince.


Birçoğumuzun bildiği gibi Çin Seddi uzaydan gözükmüyor.  Gözükmeyen  bir şey daha var ki, tırmandıkça ucu bucağı . Başlangıçta inen çıkan her milletten yoğun bir kalabalık varken, basamakları  yukarı çıktıkça insan kalabalığı seyreliyor. Yarım saat kadar süren tırmanışım boyunca kaç basamak çıktığımı bilmiyorum ama, üzerinde "Çin Seddi'ne tırmandım" sertifikaları ve tişörtleri satılan turistik noktaları çok ama çok aşağılarda bırakıyorum.


Manzara muhteşem güzel. Birbiri ardına  dumanların arasında uzayıp giden dağlar ve  sırtlarında ejderha kuyruğu gibi uzanan Çin Seddi. Kendime bir zirve fotoğrafı çekiyorum ve dönüşe geçiyorum. Bazı yerlerde aşağıdaki fiyatın iki katına su satanlar var. Hava  öyle  sıcak ki,  aşağıya indiğimde tişörtümü değiştirmek zorunda kalıyorum.


Beijing'de ikinci durağımız Ming Hanedanın mezarları. Kaplan ve  Ejderha  Dağlarının arasındaki vadiye yayılmış olan birçok alanın arasında biz Chongun'un mezarını geziyoruz. Qing ve Ming Hanedanları günümüze en çok yapıtları kalan iki hanedan.


Akşam yemeğini otelde yiyoruz. Arzu edenler Pekin Operası seyretmeye gidiyor. Biz Beijing'in kalabalık yaşantısına karışıyoruz. Wangfujing Caddesi'nin bir yanı boyunca seyyar yiyecek satanlar var. Çinlilerin arasına karışıyoruz. Bu seyyar yiyecek tezgahlarında, bizim asla yemeyi düşünemeyeceğimiz böcek çeşitleri kızartılıp çerez niyetine yeniliyor.


Bizdeki "bir milyon"cular gibi, orada da ne alırsan "10 yuan"cılar var, yani yaklaşık bir dolar. Bir kaligrafi fırçası seti  alıyorum. Ayrıca Çin motifleriyle süslü kumaş bir çift terlik.


İkinci gün,  iki arkadaş erkenden kalkıp Tai chi (Çinlilerin müzik eşliğnde meditasyon amaçlı yaptıkları hareketler) yapanları izleyip fotoğraf çekmek için, eskiden sarayın dış bahçelerinden olan bir parka gidiyoruz. Yolda gördüğüm enteresan şeylerden biri de kaldırımlarda sandalyelerde oturup saçlarını kestirenler, yani seyyar berberler.


Parkın etrafı çok yüksek duvarlarla çevrili, henüz kapalı olan kapının önünde Çinlilerle beraber açılmasını bekliyoruz. Görevli gelince  onlar giriyor,  ama bizim gözlerimiz çekik olmadığından bilet alıp  girebiliyoruz. İçeriye girenler  guruplar halinde tai chi'ye başlarken,  bazıları ağaçların arasına doğru yürüyor. Burada Şanghay'da tanık olmadığım bir rahatlama şekli var. Ağaçların arasına dalanlar yüksek sesle bağırıp, çığlıklar atarak  desarj oluyor.


Otele dönüp kahvaltımızı yapıyoruz. Rotamız  Tienanman Meydanı ve Çinlilerin Eski Saray ya da Saray Müzesi demeyi tercih ettikleri, batının ise Yasak Şehir dediği saray var.


Pu Yi,  Çin'in son imparatoru. Bertolucci'nin 80'lerde çektiği  filminin adı da 'Son  İmparator'du. Filmden aklımda kalan en belirgin sahne,  üç yaşında tahta çıkartılan çocuk imparatorun, üzerinde ejderha motifleriyle süslü  saraya doğru yükselen basamaklarda yürüdüğü sahneydi. Pu Yi, daha sonra dışarı çıkmamak üzere sarayda yaşamaya mahkum edilecek,1924'te de sarayı terketmek zorunda kalacaktı.


İmparatorluk zaten yıkılmıştı, Pu yi'nin ülkeden çıkışıyla,  imparatorların  saray hayatı da sona ermişti. Japonların saldırı tehdidine karşı saraydaki hazineler dahil, 1 200 000 parça eser paketlenerek, daha iç bölgelere, sonunda Tayvan'a getirilmişti. Sarayın yurt dışına çıkarılan bu eserleri, günümüzde de Tayland'da  sergilenmeye devam ediyor.


Yılda 7-8 milyon kişinin ziyaret ettiği Yasak Şehir, 1987 yılında Unesco Dünya Kültür Mirası Listesinde yerini almış.


Yapımına 1406'da başlanan sarayın inşaatında yıl boyunca iki yüz bin işçi çalışmış.  Sarayda 491 yıl boyunca yirmi dört  imparator oturmuş,

720.000 metrekare alanı var.  Sarayın etrafını çevreleyen duvarların dört köşesinde çok güzel dört kule var. Bu duvarların dışı 52 mt. genişlikte, 3800 mt.  uzunlukta kanalla çevrili.

Ve sarayın 800 bina ve 9999 odası var.


Saraya, üzerinde Tienanman Meydanındaki kendi mozolesine doğru bakan Mao'nun büyük bir resmi olan kapıdan giriliyor. Meridyen Kapısı denen bu görkemli kapının altında beş giriş var. İmparatorluk zamanı ortadaki kapıdan sadece imparator ve de sadece düğün günü imparatoriçe geçebiliyordu. Bir de saraya alınacak memurlardan birinci olanlar,  imparatorun kabulunden sonra bu kapıdan çıkartılarak onurlandırılıyordu.. Orta kapının iki yanındakileri imparator ailesi ve yüksek mevkideki görevliler, son kapıları diğerleri kullanabiliyordı.


Bu kapıdan geçtikten sonra girilen avluda dışardaki kanalın uzantısı olan daha dar bir kanal var. Bu kanalın üzerindeki beş köprü için de aynı hiyerarşik durum söz konusu. Avlularda ve saray binalarını önünde dev bronz kazanlar var. Su dolu bu kazanlar ve kanal, Çin'in hatta dünyanın en büyük ahşap kompleksi olan bu sarayı yangından korumak için. Avlularda hiç ağaç yok. Binalar kırmızı, çatılarda sarı sırlı seramik kiremitler var. Binalar birbirinin peşi sıra arka arkaya uzuyor.


Bunların en önemlilerinden biri filmin afişinde küçük imratorun durduğu bina.  Bu, basamaklı teras üzerindeki bina, çatısıyla beraber 40 mt.yükseklikte. İmparatorluk döneminde  imparatorun en yüksek yerde olması gerektiği için, yüzyıllarca daha yüksek bina yapılmasına izin verilmemiş.


İçeri girmenin yasak olduğu bu salonun ortasında bir taht var. İkinci salon imparatorun önemli törenlerden önce kıyafet değiştirdiği salon, üçüncüsü ziyafetlerin verildiği salon.


Bu bölümlerden sonraki bölgeler , hanedanın yaşam alanları, çalışma odaları ile,  foğu ve batı yönlerinde cariyelerin ve saray halkının yaşadığı binalara  ayrılmış.


Sarayın en kuzey kısmında dinlenme alanları ve bahçelere geçiliyor. Çok güzel çiçekler ve ağaçlar arasında , küçük havuzlar var.


İmparatorluk döneminde halkın girmesinin yasak olduğu bu saraydan, gün gelmiş son imparator dışarı çıkamamış .


Beijing'de son gezimiz Yazlık Saray'a. Şehrin 15 km. dışında Qing hanedanı zamanı imparatoriçe Cixi tarafından yaptırılmış, 800 yıllık bir saray burası. Çok güzel bahçelerin bulunduğu, Marco Polo'nun da gezdiği söylenen bu sarayın içinde,  teknelerle dolaşılan bir de suni gölü var. İmparatoriçe, gölün kenarına mermerden bir de gemi yaptırmış. Unesco Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan Yazlık  Saray'daki gölde, biz de bir tekne turu yapıyoruz.


Dönüş günümüzün sabahı alişverişe  ayrılıyor. Elçiliklerin bulunduğu caddeye yakın bir bölgede bulunan beş katlı binada, aklınıza gelecek her markanın  Burberry'ler, Armani'ler, Etro'lar vs. gerçeğine göre çok uygun fiyatlarla satılıyor. Burada yeni bir valiz  alınıp,  gardroplar yenilenebilir. Çünkü yolculuğun sonundayız.


Artık İstanbul'a dönüş zamanı, on dört saat sürecek Doha (Katar) aktarmalı uçuşla İstanbul'dayız.  Yemeklerini beceremesem de, yirmi gün çubukla yemek yiyince  o alışkanlığım ve Thai Chi denemelerim  evde bir müddet daha Çin diyarının rüzgarlarını estiriyor. 😊


Bir de küçük anekdot : Çin kültüründe önemli bir yere sahip olan Konfiçyüs “Onurlu bir adam, mezbahayla mutfağı birbirinden uzak tutar ve yemeğe saygı gösterir. Sofrada hiçbir zaman bıçakların yeri yoktur” diyerek, Çin kültüründe çubuğun neden kullanıldığını da özetlemiştir. Bu filozofa saygı gösteren Çinliler, hala günümüzde geleneklerini sürdürmeye devam ediyorlar.

Yorumlar