PROUST'UN İZİNDE KAYBOLMAK

 

PROUST'UN İZİNDE KAYBOLMAK


Marcel Proust'un Kayıp Zamanın İzinde adlı altı ciltlik romanının, Sodom Ve Gomorra cildini okuyorum.. On dokuzuncu yüzyılın Paris sosyetesiyle ilgili yaklaşık iki yüz sayfalık bölümü biraz zorlanarak okuduysam da, büyükannesiyle olan hatıralarını anlattığı, Balbec'te deniz kıyısında geçirdiği günleri anlattığı bölümler  keyif veriyor.


Öyle ki, kitap okumaya başlayacağım saati düşündüğümde içimi sevinç kaplıyor. Oysa ben bu kitabı taaaa 1998 yılında almışım ve kütüphanede diğer ciltlerin yanında yirmi iki yıl okunmayı beklemiş.


Balbec'te geçen  bölümleri okurken, aklımın bir yanı da, Thomas Mann''ın Venedik'te Ölüm'üne kayıyor. Deniz kenarında lüks bir otel, sahilde yürüyüşler, aynı dönemin yaşantısı.


Kafamı karıştıran Albertine oldu. Hem iyi bir ailenin kızı, teyzesiyle kalıyor, hem de bizim delikanlı ona hizmetçisiyle  bir haber gönderdiğinde , gece yarısı bile olsa gelip, geceyi onunla geçiriyor. Bu arada kitapta Paris'in eşcinsel ilişkileri olan soyluları da yerlerini alıyor.


İşte bu ilişkiler beni 19.yüzyılın Paris'inde sosyal yaşantıyı şöyle bir araştırmaya yönlendirdi. Ordan oraya giderken de Halil Şerif Paşa'yla karşılaştım. Yaklaşık aynı dönemlerde Paris yaşantısı olan, babası Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın sağ kolu ve onun konağında doğmuş bir paşazade.


Öğrenimini Paris'te görüyor, sanata merak salıyor, daha o yaşlarda kolleksiyonculuğa başlıyor. Eğitimi, çevresinin zenginliği Osmanlıdan çeşitli elçilik görevleri almasını sağlıyor. Bu arada Paris sosyetesinde yerini bir hayli perçinleyip, bir Fransızla evleniyor, bir de kızı oluyor.


Aristokratımızın merakı nü resimler üzerine.Ingres'den Coubert'e hatırı sayılır bir kolleksiyon oluşturuyor. Hele bir tabloyu özel siparişle Coubert'e ısmarlıyor ki, konu modelinin kim olduğu, yıllarca merak konusu oluyor.


Şimdi Paris'te Orsay Müzesi'ndeki Dünyanın Kökeni tablosunun modelinin, paşanın balerin olan metresi olduğu, yakın zamanlarda,; George Sand ile Alexandr Dumas'ın aynı ismi taşıyan  oğlu arasındaki mektupları inceleyen bir yazarın, mektupta yakaladığı bir ipucundan ortaya çıkıyor.


Paşa Osmanlı Devletinde bakanlıklar da yapıyor, sonra yine Paris'e dönüyor. Tekrar İstanbul'a dönmek istediğinde ise, tablolarını getirmemesi şartıyla gelebileceği söyleniyor. Aslında Paşa'nın meraklarından biri de kumar. Günümüzün parasıyla bir milyar dolar değerindeki tablolarını elden çıkarıyor, eşi ise kendisiyle İstanbul'a gelmiyor. Paşamız genç denebilecek bir yaşta, Abdülhamit dönemi, bir tören sırasında güneş çarpmasından ölüyor.


Kızı Leyla Şerife Kahire'de yaşarken babasının İstanbul'daki varlığını almak için avukat M. Arif Mardin'le anlaşır, iş aşka dönüşür ve evlenirler. Dört çocukları olur, oğullarından birinin dört çocuğundan ikisi bizlerin de tanıdığı Arif ve Betül Mardin kardeşler olarak dallarında  isim yaparlar.


Şu ülkede isim yapmış birisinin üç beş kuşak gerisine gittiğimde, karşıma mutlaka bir paşa çıkıyor ya, eğitimin nasıl halka inmediğinin ve halkın cehaletinin cevabı bence biraz da bunda yatıyor.

Yorumlar