EĞER TORİK ÜŞÜRSE (Kandilli)

 


Kandilli'de  bir yalı,  adı Edip Efendi Yalısı. Hayrettir ki, elinizi  kolunuzu sallayarak,  yalıyla deniz arasındaki yer yer çökmüş rıhtımına gelebiliyorsunuz. Hayrettir ki diyorum çünkü, Boğaz'daki yalıların değil yamacına gelmek, yüksek duvarların arkasından görmek bile mümkün değildir.


Kandilli İskelesi"nin sol tarafındaki yalı, bir 19. yüzyıl yapısı. Yalı   birkaç paşadan sonra, çeşitli bakanlıklar da yapmış olan Edip Efendi tarafından satın alınıyor. 23 odalı, 3 sofalı, 3 banyolu, bin metrekarelik bu saray yavrusunda, Edip Efendi sadece bir yıl yaşayıp, vefat ediyor.


Beni o yalıyla ilgilendiren konu da o zaman başlıyor işte. 


Kaş'ta eski bir balıkçı olan Mustafa Amca'yla Akdeniz'de balıkçılık ve balıklar sohbeti ederken  "Nerede şimdi o eski balığın bolluğu. Zaten azalmıştı, ama şimdi istilacı aslan ve balon balıkları, balığın kökünü kurutuyor. 


Eskiden akşam paraketeyi atar  sabah balıkları toplardık. Şimdi bir bakıyoruz  oltada balığın yarısı kalmış, istilacılar  neredeyse paraketeyi yiyecekler." diyor.


Marmara'da da balığa artık hasret değil miyiz?.Evimize her daim bolca giren palamut, lüfer artık tezgahlarda bile azalmadı mı?


Edip Efendi Yalısı'na dönelim yine. Yalının 1880'lerin sonundaki sakinleri, dönemin İngiltere elçisinin ailesi. Kızları Dorina  da evlenip İngiltere'ye gidinceye dek İstanbul'da yaşamış ve yaşayıp gördüklerini de üç kitap halinde yayınlatmış.


Dorina Neave, 1890 yılının Şubat ayında, bir günden bahsederken, "Denizden gelen garip tıkırtılar duyup,  pencerelere koştuk" diyor. Denizin üzeri, kafaları dışarda, ağızlarını açıp kapayan, büyük büyük balıklarla kaplanmıştı. Balıklar felç olmuş gibi, hiç kımıldamıyor, sadece ağızlarını açıp kapıyor, tıkırtılar da oradan geliyordu. 


O gün akşama kadar, ağlar parçalanana kadar, ağla, kepçeyle, balıkları iskelenin merdivenlerine çekip, elle topladık.Bahçe, mutfak, hatta banyo torik denen bu büyük balıkla dolmuştu."


Düşünebiliyor musunuz toriğin bolluğunu. Benzer bolluk 1950'lere kadar olmuş. İşte İstanbul'a da  denizine de olanlar o yıllardan sonra olmuş zaten.


Dorina Neave, o garip olayın sabaha kadar sürdüğünü,  sonra balıkların normalleşip  kaybolduğunu yazarken, mantıken, soğuk su akıntısıyla solungaçları donma noktasına gelen balıkların soluk almak için ağızlarını su üstünde açıp kapattığına yoruyor. Sonra da annesinin, Kandilli köylülerine haber salıp, evin bahçenin her yerine yaydıkları toriklerden  istedikleri kadar almaları için, haber saldığını yazıyor.


Tarihi Edip Paşa Yalısı 130 yıl önce  böyle bir olay yaşamış. Yalının son yıllarda gündeme gelişi de, "Paramparça" adlı bir televizyon dizisi ile olmuş. 


Her yalının bir hikayesi, hatta birden çok hikayesi mutlaka vardır. Hikayelerini bilince de bir yeri görmek  daha keyifli oluyor.

Yorumlar