BİR SOKAK (1) : LALELİ'DEN

 

Herhangi  bir sokak değil tabii. Köşesinde Laleli Camisi'nin olduğu Gençtürk Sokak'tayız. Laleli adının etrafında dolaşacağız.


Laleli Camisi'ni Osmanlı'nın yirmi altıncı padişahı III.Mustafa yaptırmıştı. Sadece bu cami değil, bu padişahın yaptırdığı dört cami daha vardır da, hiç biri kendi adıyla anılmaz. Onun içindir ki; ''Bir cami imar ettirdim ceddime gitti, bir cami imar ettirdim suya gitti, bir cami imar ettirdim meczuba gitti'' demiştir.


Ceddine giden cami, 1766'daki İstanbul depreminde, büyük bölümü yıkılan Fatih Camisi'dir ve neredeyse  yeniden yapılmıştır. Suya giden cami,  Üsküdar'da yaptırdığı camidir, o da eski bir  ayazmanın   yanında olduğu için Ayazma Cami olarak bilinmiştir. Meczuba giden cami  ise, Laleli'de yaptırdığı camidir ki, onun adının hikayesi çok dillenmiştir.


Caminin yapıldığı yerde  ayakkabı tamiri yapan, kendi halinde ama konuşmaları ile çok takdir gören bir derviş yaşarmış. Dervişin  yakasında bir lale, kaftanında da lale motifi eksik olmazmış. Laleli Baba derlermiş ona. Sanını duyunca padişah da konuşmak istemiş, sohbet etmişler. Bu hikaye çeşitli versiyonlarla anlatılır. Ama sonuçta öz olan, padişah Laleli Baba'dan kendisi için dua etmesini istemiş. O da, padişahım, yiyin, için, sonra da def i hacet yapın diye dua etmiş.


III. Mustafa bu kaba konuşmaya bozulmuş. Aradan bir kaç gün geçmiş. Yemeden içmeden kesilen padişahın,  karnı da şişmiş, rahatsızlığı had safhaya ulaşmış. Doktorların çare bulamadıkları dert, akla Laleli Baba'nın duasını getirmiş. Huzura çağrılmış. Ya padişah ''Beni kurtar da, ne dilersen dile benden'' demiş, ya da Laleli Baba, ''Size dua ederim ama yaptırdığınız camiye benim adımı verirseniz'' demiş. Dediğim gibi, hikayenin çeşitli versiyonları var. Ama sonuçta yiyip, içtikten sonra, def i hacetin ne kadar önemli olduğunu, Laleli Baba'nın duasının isabetini, III. Mustafa iyice anlamış ki, yapılan caminin adı Laleli Cami olarak kalmış.


İmarethanesi, medresesi ile beraber bir külliyenin parçası olan Laleli Cami, barok uslüpte yapılmış, hünkar mahfili ve mahfile çıkan rampası ile döneminin güzel örneklerinden biri. 


Gençtürk Sokak'ta ikinci uğrayacağımız yer, yine aynı padişahın eski bir Bizans sarnıcının üzerine yaptırmış olduğu Taşhan. Caminin hemen yanıbaşında, kesme taştan yapılan han, 100 odası ile bir dönem sipahilerin konaklaması için kullanılmış. Üç avlusu olan hanın büyük avlusundan merdivenle, restorana dönüştürülmüş olan sarnıca iniliyor. Küçük dükkanları, kafeleriyle Laleli'nin kalabalığından uzaklaşılıp, bir içimlik molalanacak hoş, tarihi bir mekan Taşhan.


Camiden ve handan uzaklaşmadan, III.Mustafa'nın yirmi yedi yıl kafes hayatı yaşadığını, yani yirmi yedi yıl dışarı yaşantısı ile tüm bağları kesilmiş, kısır cariyeleri ile (Kafes döneminde çocuğu olmaması gerekiyor) muhafızların gözetiminde yaşadığını da ekleyelim. Fatih'in yüz elli yıl süren, devletin geleceği için kardeş katli yapılan kanunun kaldırılmasıyla 'ekber ve erşed'  sistemi uygulanmaya başlanmış, şehzadeler boğdurulmaktan kurtulmuştu, ama, yaşam neredeyse dört duvara indirgenmişti..


Bu sistemde, şehzadelerin en büyük ve tecrübelisi tahta çıkmakta, diğer şehzadeler, kafes denilen mekanda göz altında tutularak, kendilerine sıra gelmesini beklemekteydi. Kafes hayatı denilen bu beklemede psikolojisi bozulup delirenlerin yanında, taht görmeden ölenlerin ya da, III.Mustafa gibi ellisinden sonra tahta çıkanların  olduğunu da yazdıktan sonra, sokağın sonuna doğru yürüyelim.


Osmanlı döneminde saray yavrusu konakların yer aldığı, Şehzadebaşı ile komşu bu bölgede, sokağın sonuna doğru yürüdüğümüzde  solda, küçük bir cami, yanında bir  türbe ve hazire görürüz.


Cami, Fatih Sultan Mehmet zamanında, İstanbul'a ilk yerleşenlerden  olan Kemal Paşa adlı önemli bir şahıs tarafından yaptırılmış. Ancak bugün gördüğümüz cami, dönemiyle hiç alakası olmayan, II.Abdülhamit zamanının nazırlarından Hasan Fehmi Paşa'nın eşi tarafından restore ettirilmiş, ya da  yeniden yaptırılmış bir cami. Hemen bitişiğinde, camiden daha güzel, mimari estetik izler taşıyan türbede de Hasan Fehmi Paşa ve eşi yatıyor.


Bu cami ve türbenin haziresinde ise padişahı dize getirip, caminin de semtin de adıyla anılmasına yol açan Laleli Baba'nın sade kabri yerini alıyor. Gençtürk Caddesi'nin sonu, Şehzadebaşı Caddesi'ne , hatta Şehzadebaşı Camisi'nin tam karşısına çıkıyor. Caddeyi karşıya geçmeyeceğiz, sola döndüğümüzde İstanbul Belediye Sarayı'nın yanındayız.  


Sarayın yerinde daha önce Münir Paşa'nın otuz odalı muhteşem konağı varmış. Konak dört yıl kadar  bir dönem, İstanbul Erkek Lisesi olarak hizmet vermiş. O dönem, okulun talebelerinden biri, Sait Faik Abasıyanık'tı. Alemdağ'da Var Bir Yılan öyküsünün bir yerinde, konağın bahçesindeki büyük çam ağacından ve yağlıboya resimlerle süslü tavanlarından bahseder. Sait Faik'in kırk arkadaşıyla birlikte bu okuldan atılış sebebini de ekleyelim mi buraya? Atılmışlar, çünkü, Arapça hocalarının sandalyesine iğne koymuşlar..


Bu arada, III. Mustafa'nın, 'Laleli Camisi'nden başka dört cami daha yaptırdı, hiç biri kendi adıyla anılmaz' dediğimi unutmadım. Diğer iki camiden biri Kadıköy'de iskelenin karşısındaki İskele Cami, diğeri de Paşabahçe sahilinde ahşap bir camiydi. Caminin yüz metre ötesinde, II.  Abdülhamit döneminde mum fabrikası yapılmış, mum ihtiyacı bitince de  araziye içki fabrikası yapılmıştı. 2000'lerin başlarına kadar, hepimizin burnuna Paşabahçe'den geçerken gelen rakı kokusunun  kaynağı olan fabrikadan bahsediyorum. Fabrikanın buharı tabi ki dışarı yayılıyordu.


Ahşap olan caminin yerine 1964'te yeni bir cami yapıldı. Sene 1995 olduğunda, yapılan tesisatla, fabrikanın buharı camiye yönlendirilerek, caminin ısınması  ücretsiz olarak  sağlanıyordu. Halkın çoğunun da tabi ki bundan haberi yoktu. Ta  ki, içki fabrikasının özelleştirildiği 2003 yılında, cami ısınmayıp, soğuk oluncaya kadar. Sonrası bir Türkiye klasiği, fabrika özelleştirildi, ihale edildi, her şey kitabına uyduruldu, bir sanayi mirası olan içki fabrikası binaları yıkıldı. Sonrası, denize dolgu yapıldı, Torunlar İnşaat otel ve villalarının inşaatına başladı.    


Tarihi yok etmekte oldukça başarılı olduğumuz için, İstanbul'un sekiz bin yıllık tarihinden , Gençtürk Sokak'ta  günümüze kalabilmeyi başaranlar bunlardı. Tabii şimdilik.

Yorumlar