HOLA BARSELONA

 


İspanya'nın Akdeniz kıyısındaki Katalan şehri Barselona'dayız. Mayıs ayının taze bahar günlerinde, dört gün boyunca Barselona kazan, biz kepçe gezeceğiz. Şehrin can damarı olan La Rambla Caddesi üzerinde, küçük, sevimli bir otelde kalıyoruz. Sağa yürürsek elli altmış adımda Katalunya Meydanı, arkamızda büyük Katedral, solumuzda eski kent Barri Gothic, önümüzse La Rambla.


Otelin çok yakınındaki Mimarlar Odasının duvarlarını Picasso'nun çizgileri süslüyor. Şehrin en eski yerleşim yerlerinden olan Barri Gothic sokaklarında aydınlatmalar şehre güzellik katıyor.

Birkaç sokak aşağıda Plaça Real'de pazar sabahları bit pazarı kuruluyor. Dört tarafı binalarla çevrili bu küçük meydanda tezgahları dolaşıyoruz. Tezgahlardan birinde gördüğüm gazoz kapağına benzeyen şeylerin ne olduğunu, doğrusu anlayamıyorum. Barri Gothic'in ortaçağ sokakları, modern heykellerle süslü.


Barcelona'nın meşhur pazar yerlerinden en ünlüsü La Boquera, Rambla üzerinde. Cam ve demirden 1840'ta inşa edilen pazar yerinde, alışverişin yanında, bir çok yeme içme mekanları da var.

La Rambla Caddesi üzerindeki tarihi binalar, başınızı aşağı indirmenize izin vermiyor. İşte, 82 numarada 1882 yılından bir şemsiye dükkanı. Cephesi şemsiye kabartmalarıyla süslü bir on dokuzuncu yüzyıl yapısı .


La Rambla, gidiş ve geliş iki yol arasında, çok geniş bir yaya kaldırımı üzerinde yaya trafiğinin aktığı uzun bir cadde. Katalunya Meydanı'ndan başlayıp, sahildeki Kristof Kolomb heykeline kadar uzanan, 1.2 kilometrelik bu yol, turistlerin piyasa yolu. La Rambla, Arapça nehir yatağı anlamına geliyor.


Otele yakın gösterişli binalardan 1908 yılında yapılan müzik sarayı Palau de La Musica Catalana, Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi'ne giren, 1908'de yapılmış adeta sanat eseri bir bina. Biz binaya hayran kaldık, ama bir konser dinleme şansını yakalayamadık.


La Rambla üzerindeki Liceu Opera binasının yanındaki sokaktan girip, El Raval'a doğru ilerlerken, konutların avlularının güzelleştirildiğini, yeşil alanların, heykellerle süslenerek, konut sahiplerine nefes alacak alanlar yaratıldığını görüyoruz. Ve yine aynı bölgede iki büyük kültür merkezi oluşturulmuş. MACBA Barcelona Çağdaş Sanatlar Müzesi, CCCB Barcelona Çağdaş sanatlar Kültür Merkezi. 


El Raval'dayız. La Rambla'nın yanıbaşındaki eski bir varoş yerleşim burası. Gün be gün, kabuk değiştirip yenileniyor olsa da, sokaklarında Pakistanlılar ve helal yiyecek dükkanları hala mevcut. Bu ortaçağdan kalma binalarda bir dönem, şehrin en aşağı katmanından insanlar yaşıyormuş. Pislik o derece fazlaymış ki şehirde koleradan binlerce kişi ölmüş. 


El Raval'da dolaşıyoruz.. Cazibe merkezine dönüştürülüyor ya, buyrun Bottero'nun büyük metal şişko kedisi Barcelona'da birkaç yer değiştirdikten sonra bu caddeye konuşlanmış. El Raval'ın da ortasından La Rambla gibi geniş bir yaya yolu geçiyor. Banklardan birine yarım saat oturup, yetmiş iki milletten insanın gelip geçişini seyrediyoruz. Bunlara sakalı belinde, ayağında plastik tokyolular dahil.


Raval'ın restoranlarının menülerinde, fiyatlar oldukça uygun. 'Tapas' lar, İspanyolların küçük küçük tabaklardaki mezeleri. Yedi çeşit tapas, iki içecek, ekmek, domates sadece 24.90 eurocuk.

Güzel bir pazar daha var bu bölgede. Mercat San Antoni'nin şarkı söyleyip, şakalaşan, neşeli satıcıları bile izlemeye değer. Bu bölgedeki bir başka pazar yeri de, Santa Katerina. Rengarenk çatısıyla Gaudi'nin binalarına gönderme yapıyor. Santa Katerina'nın arka sokağında da sanat unutulmamış, heykellerle süslenmiş.


Gaudi'nin Güell Parkı'nı (dikkatinizi çekerim, Güey okunur. On yıl kadar önce, Barcelona'ya ilk gidişimde, parkın yerini sorduğum kızın, bir türlü beni anlamayışını, elimdeki kitaptan adını gösterince ''Ooooo, Parc Güeyyyyy'' deyişini hala anımsarım) dolanmadan olmaz.

Barselona, Gaudi'nin eserleriyle anılan bir şehir. Şehrin en ünlü mimari yapıları, bu Katalan mimarın yaratıcılığının eserleri. Güell Park'ın yapılış hikayesi şöyle. 


Gaudi’nin genç yaşta tanıştığı en büyük destekçisi olan Kont Eusebi Guell, 1900 yılında mimardan Barselona’nın Kel Tepe olarak adlandırılan bölgesini yeniden imar etmesini istiyor. Orjinal projede, geniş bir park ve 60 adet özel villa yer alırken, park ve iki villa tamamlandığı sırada I. Dünya Savaşı'nın başlaması sebebiyle, proje bitirilemiyor. Günümüzde parkta yer alan o iki villa, Gaudi Müzesi olarak hizmet verirken; park, renkli seramiklerle süslü heykeller, teraslar, gölet ve sütunlarla çok etkileyici gezinti alanı olarak kalıyor.


Sagrada Familia Kilisesi civarındayız. Raval bölgesinde 1401'de yapılan Santa Creu Hastanesi küçük gelmeye başlayınca, beş yüz yıl sonra 1905- 1930 yılları arasında yeni bir hastane kompleksi yapılır. Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi'ne de giren Sant Pau Hastanesi, Gaudi'nin en ünlü eseri Sagrada Famiglia Kilisesi'ne oldukça yakın. Günümüzde hastane olarak kullanılmayan bina, rehberli ve rehbersiz turlarla gezilebiliyor.

 

Hastaneye iki adım mesafedeki Sagrada Famiglia, Gaudi'nin yüz yıldır bitemeyen ünlü eseri. Gaudi ve kilise için Wiki'den kısa bir alıntı yapalım mı?

''…Gaudi'nin en ünlü eseri ise hayatını adadığı, yapımı halen süren La Sagrada Familia bazilikasıdır. Gaudí, 1882’de Francesco de Paula  Villar y Lozano tarafından yapımına başlanan bu kiliseyi tamamlama işini, 1883’de üzerine aldı. Gittikçe daha fazla zamanını bu esere ayıran Gaudí, 1908’de başka proje almayı bıraktı ve 1926’daki ölümüne kadar sadece La Sagrada Familia ile uğraştı.

 

Gaudi, tüm mimari bilgisini karmaşık semboller sistemi ve inancın gizemlerine ilişkin görsel açıklamalarla birleştirerek, bir 20. yüzyıl katedrali yaratmayı arzuluyordu. Sadece tüm enerjisini esere ayırmakla kalmadı, stüdyosunu da inşaata taşıdı. 7 Temmuz 1926'da, 74 yaşında bir trafik kazası sonucu projesini tamamlayamadan öldü ve La Sagrada Familia'ya gömüldü.


Gaudí, koyu bir Katolik ve ateşli bir Katalan milliyetçisiydi. Katalanca konuşmanın yasalara aykırı olduğu bir dönemde, Katalanca konuştuğu için tutuklandığı bilinir. İlerleyen yaşında kendini tamamen dini bir yapıya adaması da dindarlığından kaynaklanır.''


La Rambla'da ara sokaklara dalıp, denize doğru yürüyünce Santa Maria Del Mar Kilisesi'yle karşılaşıyoruz. Ve sonra bir kültür Merkezi daha EL BORN. Barcelona'nın en büyük pazarı olan bina şimdi kültür merkezi. İçeride eski Roma kalıntılarının üzeri camla kapatılmış, gezilebiliyor.

Picasso ve tekstil müzelerine ev sahipliği yapan El Born bölgesi, bir yandan da uluslararası markaların büyük mağazaları ve lokal butikleri ile alışverişin kalbi. 


El Born’un dibinde yer alan La Ribera bölgesi, şehrin en sessiz ve sakin semtiymiş. Ciutadella Parkı, Hayvanat bahçesi, Santa Maria Del Mar Kilisesi, Çikolata, Zooloji ve Jeoloji müzeleri bu bölgede yer alsa da bu bölge kalabalık bir bölge değil. 

Ve Montjuic bölgesi. Olimpiyat Köyü, Botanik Bahçesi, MNAC (Museu Nacional d’Art de Catalunya), Miro Müzesi, Barcelona Forum Binası, Katalunya Arkeoloji Müzesi ile şehrin başka bir kültürel, doğa ve mimari hazinesi.


Barcelona'nın Gare De França'sı 1929'da yapılmış, bembeyaz mermerlerle kaplı, klasik ve modernin birleştiği bir yapı.1992'de Olimpiyat oyunlarından bir kaç yıl önce kapatılıp, restore edilmiş. İspanya'nın TCDD'si, RENFE kuruluşu. Ülkenin bir çok şehrine trenle ulaşılıyor, demir ağlarla donanmış bir ülke İspanya.


Artık sahile oldukça yakınız. Bu bölgede modern mimari tarzda yapılan binalar, birbiriyle yarışıyor. Hava rüzgarlı, deniz dalgalı, yüzen hiç kimse yok. Daha mayısın başları. Biz de kumsalda oturup güneşten faydalanıyoruz.


Oldukça ileride, gözümüze çarpan ilginç mimari görünümlü modern bir yapıya doğru yürümeye devam ediyoruz. Torre Agbar, yani Agbar Kulesi. Adı, sanki Endülüs Müslümanlarının ezanlarından kalan bir name gibi geliyor kulağa, Agbar. Yine Wiki'den sıcağı sıcağına bilgi :

''Torre Agbar’ı tasarlayan mimar Jean Nouvel bu tasarımı gerçekleştirirken, Barcelona şehrine yakın olan Montserrat Dağı'ndan ve de bir gayzerin havaya yükselmesinden esinlendiğini, yapının şeklinin bu şekilde oluştuğunu belirtir. 


Standart mimari şekillerden farklı olduğu için yerli halk tarafından “el supositorio” (fitil) veya “l'obús” (kabuk) olarak da isimlendirilmektedir..... 33 katlı olan binada 4 bodrum katı da yer almaktadır. Oldukça özgün bir şekle sahip olan bu kulenin taşıyıcı sistemi betonarme sistem ile inşa edildi. Tamamı cam cephe ile kaplanan kulede 4.500’den fazla pencere için betonarme kabukta delikler açıldı.'' Ve 144 metre yüksekliği olan Barselona'nın bu en yüksek üçüncü binasının maliyeti 130 milyon eurocukmuş.


Biraz da otelimizin yakınlarında dolaşalım şimdi. Mesela Katalunya Meydanı'nda beni mest eden şeylerden biri, bu bölgedeki kadın çöpçüler. Çöpleri koydukları kayık şeklindeki çantalarını neredeyse aksesuar gibi taşıyorlar. Meydanın etrafındaki bisiklet kiralama noktaları da iyi bir hizmet.

Via Laietana Caddesi, birbirinden güzel binaları barındırıyor ve Katalunya Meydanı'nın biraz ilerisinden denize kadar uzanıyor.


Katalunya meydanından denize yani güneye doğru inmiştik. Şimdi kuzeye doğru yürüyelim. Lüks semt Passeige de Gracia boyunca Gaudi'nin başyapıtları da aralarında olmak üzere, muhteşem binalar görüyoruz. Bu cadde boyunca mağazalar, oteller, restoranlar ve insanlar, Bağdat Caddesi kıvamında. Mağazaların vitrinlerindeki fiyatlar, dört rakamlı euro bazına ulaşıyor.


Passeige de Gracias'ı turlamaya devam ediyoruz. Casa Battlo'lar, Casa Mila'lar daha yukarı mahallede Casa Vicenze'ler. Vitrinlerde cüzdan yakan fiyatlar.  Casa Mila (2014'te) restorasyonda. Etrafı sarılı, girişin fotoğrafı ile yetineceğiz. Gaudi'ye gönderme, dalgalı yüzeyli modern bir bina. Passeig de Gracias'ın kuzeyindeki caddelerden birinde, solda. Tabii bu arada paellaların, sangriaların da tadına bakıyoruz. Passeige de Gracias'tan daha yukarı devam ediyoruz, Carrer gran de Gracias'tayız. Gaudi'nin acemilik eseri Casa Vicenze'nin  peşindeyiz. Ama yol üstündeki her bir bina birer şaheser.


Şehrin asıl istasyonu SANTS, aynı zamanda alışveriş merkezi. Joan Miro'nun KUŞ Ve KADIN eseri Espanya Meydanı'ndan Sants Garı istikametinde uzayan Tarragona Caddesi üzerinde, palmiyelerle bir vahayı andıran parkın yanıbaşında.


Artık boğa güreşleri yok, peki ARENALAR ne oldu? Tabii ki, çoğu alışveriş merkezi oldu. Eski Arena, yeni alışveriş merkezinin çatısındayız. 360 derecelik Barcelona manzaramız, birbirinden şık kafe ve restoranlarımız var. Arenanın çatısından gördüğümüz, Barselona'nın önemli meydanlarından Espanya Meydanı.


La Ramblas'a döndük yine, Boqeria'nın yakınında, üzerinden basıp geçtiğimiz renkli tablo, bizzat MİRO'nun Barcelona'ya armağanı.


Maça gidiyoruz.  Otomatlara yabancı kalmayalım, 5'lik 10'luk veya tek kullanımlık ulaşım  biletlerimizi buralardan alalım. CAMP NOU'ya ulaşım en kolay metroyla. L3 Yeşil hatta, Zona Universiteria istikametine bineceksiniz, onuncu  istasyon Maria Cristina'da ineceksiniz. Çok geniş bir cadde olan Av. Diagonal üzerindesiniz, sola doğru insanları takip edeceksiniz, akın akın hepsi zaten stada gitmektedir. Biraz ilerden hep beraber soldaki Av. de Joan XXIII'e dönerseniz, Camp Nou sizi orada bekler. Biz hangi maça mı gittik, seyahat tarihimizi ancak Barcelona - Getafe maçına denk düşürebildik, ama Messi'yi izledik.


Artık Barselona'da son gündeyiz. Port Vell'i geziyoruz.  Barcelonetta sahil bölgesi marina, akvaryum, alışveriş merkezi, 3D sinema dahil, parkları, yürüme yolları, çimenlikleri ile şehrin en turistik ve canlı bölgelerinden. Sinemada 65 yaş üstü biletler indirimli. Meydanda asansörle de çıkılabilen sütunun en tepesinde, Kolomb eliyle batıyı, Amerika'yı işaret ediyor. Biz akşam doğuya, İstanbul'a hareket ediyoruz.


Mayıs 2014

Yorumlar