PENCERELERDEN BAKANLAR (Nışantaşı)



Elimde harita, Venedik'in dar ara sokaklarında ilerlerken, kendimi  Peggy Guggenheim Müzesi'nin önünde bulmam, biraz da tesadüf olmuştu. Otelden çıktığımda o kadar erkendi ki, San Marco Meydanı'nın çöpçüleri, aryalar söyleyerek meydanı süpürüyordu. Kapalı olan müzenin  kapısından sadece bahçesini görüp,  kanalın ucunda görkemli  Santa Maria Della Salute Bazilika'sına doğru yoluma devam etmiştim. 


Siz hiç, Nışantaşı, Teşvikiye ve  Maçka arasında yürürken, yanından ya da karşısından geçtiğiniz apartmanların pencerelerinden, bir zamanlar kimlerin baktığını merak ettiniz mi? Ben ettim, seksen  doksan yılı devirmiş,  pencereleri, balkonları söveli, kabartmalı apartmanları kimler yaptırmış, kimler oturmuş, pencerelerinden kimler bakmış.


Mesela Maçka Caddesi'yle Hüsrev Gerede Caddesi'nin birleştiği köşede, üç cepheli Narmanlı Apartmanı'nın pencerelerinden bakanlardan biri, ressam Bilge Alkor'muş. Yazıma Venedik'le başlamam da onun yirmili yaşlarında, o müzede Peggy Guggenheim'la karşılaşmasını okuduğumda, bende yaptığı çağrışımdandı.


Bilge Alkor 1936 doğumlu İstanbul'dan sonra, Roma ve Münih Akademi'lerinde de kariyer yapmış bir sanatçımız. Narmanlı Apartmanı'nın bir dairesinde, hem tablolarını, hem yıllar boyu topladığı kolleksiyon parçalarını sergilediği Kolleksiyon Evi'nin pencerelerinden, uğradığında hala bakıyordur mutlaka. 


Annesini altı aylıkken, babasını on yaşındayken kaybeden sanatçı, tüccarlığının yanında bir sanatsever olan  babasıyla, bir dönem yaşadıkları Narmanlı Yurdu'ndan (Han) "O zaman aileler de otururdu, avluda toplanır, hep birlikte çay içerdik. Babam Aliye Berger, Bedri Rahmi gibi sanatçılara 'kira vermeseniz de olur, bana birer eser verirsiniz' dermiş." diye bahseder.


Narmanlı Apartmanı'nı yaptıran dedesi, I. Dünya Savaşı öncesi, Erzurum'un Narman ilçesinden İstanbul'a göçen bir deri tüccarıymış. İki oğlu, bir kızı olan Hacı Mustafa'nın çocukları soyadı kanunuyla Narmanlı adını almış. Narmanlı deyince ilk akla gelen Beyoğlu'ndaki Narmanlı Hanı'nı, 1933  yılında satın alırlar. Ailenin aldıkları ya da yaptırdıkları binaların ortak özelliği, üç cepheli binalar oluşu. Keza, Eminönü'nde sahip oldukları 1912'ye tarihlenen Erzurum ve Anadolu Hanları, günümüzde hala  faaliyet sürdürülen üç cepheli köşe binalar.


Narmanlı Apartmanı'nın pencerelerinden bakanlardan biri de, Osmanlı'nın son paşalarından birinin torunu, üretken yazarlarımızdan Ayşe Kulin. Narmanlu'da elli yılım geçti diyen yazar, Robert Kolej'de okuduğu yıllarda, ailesinin baskısından söz ederken, "yan apartmanda  (Berna Apartmanı da Nişantaşı'nın şık apartmanlarındandır) partiye gitmeme izin verilirdi, çünkü onların salonu, bizim mutfak penceresinden gözükürdü" diye anlatır.


Bir başka pencereden,  37 numaralı Ralli Apartmanı'nın beşinci katındaki dairenin penceresinden Fahrelnisa Zeid bakmış. Şakir Paşa Ailesi'nin sanatçı insanlarından sadece biri olan ressam Zeid, Paris'ten Londra'ya, Budapeşte'den Bağdat'a, Berlin'den Amman'a birçok pencerelerden bakmıştır ama, 1945 yılında bu evin pencerelerinden bakarken, oturduğu evi galeriye çevirip, ilk özel sergisini açmanın heyecanı ile bakmıştı.


Kız Sanayi-i Nefise Mektebi'ne devam ederken yarıda bırakıp, yazar İzzet Melih Devrim'le evlenen Fahrelnisa Zeid, eşiyle  gittiği Paris'te özel bir akademiye gitmiş, İstanbul'a döndüğünde yarım bıraktığı okulunda Namık İsmail'in öğrencisi olmuştu.


On dört yıl süren evliliğinde, daha sonra farklı dallarda sanat hayatına atılacak olan iki çocuğu olan Zeid, ikinci evliliğini Irak'ın kraliyet ailesinden, Türkiye büyükelçisi Emir Zeid ile yapmış, eşinin atandığı ülkelerde, resim yapmaya ve sergiler açmaya devam etmişti. Londra'da açtığı sergisini gezenlerden biri de Kraliçe Elizabeth'di.


Bağdat'tayken baktığı saray yavrusu evinin penceresinden Bedevi kadınları görmüş onları resmetmiş, eşi Zeid'i kaybettikten sonraysa rengarenk, ışıklı tabloları siyahla tanışmıştı. 


Apartmanı yaptıran Ralli Kardeşler'in kökeni ise, on sekizinci yüzyıla kadar geriye, Sakız Adası'sına dayanıyor. Ticaretle uğraşan ailenin yirminci yüzyılın başlarında yaşayan fertleri, beş ülkeye yayılmış beş kardeşti. Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltere'ye, siperlerde kullanılacak kum torbaları için jüt temin eden ailenin, ticaret merkezleri Londra'ydı. Bombay, Marsilya, İstanbul  ve Odessa kardeşlerin dağıldığı şehirlerdi.  Ralli Apartmanı'nın hikayesi, bu kardeşlerin İstanbul koluyla başlar.


Ralli Apartmanı'nın son elli yılda pencerelerinden bakanların arasında bildiğimiz isimlerden, amca çocukları olan sanat dünyamızdan sergi küratörü Beral (Kefeli) Madra ve bir dönemin ünlü şarkıcı ve film yıldızı olan  Gülsüm Kamu (Emine Kefeli) var. Beral Madra bir röportajda Ralli Apartmanı'nın dördüncü katında oturduklarını, daha sonra yine Nışantaşı'nda babasının yaptırdığı apartmana taşındıklarını söylüyor. Gülsüm Kamu, iki yaşındayken annesi evi terkedip, babası da tekrar evlendiğinden, amcasının yani Beral Madra'ların evinde büyümüş.


Dolmabahçe Sarayı'nın yukarı kısımlarına denk gelen, eskiden bağlık, bostanlık bu bölge; Nişantaşı, adını  padişahların atış yerlerine konan taşlardan alırken, 19. yüzyılın ortalalarında Teşvikiye  Cami'sinin yaptırılmasıyla, araziler imara açılır. Zaten caminin adı, yerleşime teşvik etmekten gelir. II. Abdülhamid Yıldız Sarayı'nda ikamet etmeye başlayınca da, sarayın üst düzey yöneticileri ve hanedan ailesi buralarda büyük bahçeler içinde saray yavrusu konaklar yaptırmaya başlar.


Saltanatın yıkılması, 1924'de hanedan üyelerinin yurt dışına gönderilmesi ile boşalan konakların arazileri, modernleşen yeni Türkiye'de, daha küçük parsellere ayrılıp,  apartmanların yapılma sürecini başlatır. Yani, Nışantaşı Maçka arasındaki şık cepheli binaların çoğu, 1930'lu yıllardan itibaren yapılmaya başlanmıştır. Semte yerleşimi başlatan, zarif minaresini çok beğendiğim Teşvikiye Cami'sinin pencerelerinden bakan var mıdır bilmem ama, avlusundan bakanlar çok olmuştur.


Caminin tam karşısında, Belvedere Apartmanı'nın birinci katının pencerelerinden, 1955-60 arasında güzel bir kadın, gelmesini beklediği Cadillac'ı görmek için çok bakmıştır,. Annesi Rus, babası Türk olan, lacivert gözlü, kuğu boyunlu, uzun boylu Suzan Sözen'den bahsediyorum. Tanımayan ya da hatırlayamayanlar için bir dönemin başbakanının dillere destan sevgilisi diyelim. 


Tam köşede, çok heybetli bir bina, Münire Sultan'ın sarayının yerine yapılan, cüsseli, şimdi beş yıldızlı otele dönüştürülen Maçka Palas'ın pencerelerine gelelim. Mimarisi ayrı güzel  Mongeri''nin eseri olan pencerelerden kimler mi bakmış?. Aşk romanlarının kalemşörlerinden Kerime Nadir mesela. Asıl ağır top alt katta, dört numaralı dairede, büyük şair Abdülhak Hamit Tarhan ve sevgili eşi Lüsyen Hanım.


İlk eşi Fatma Hanım'ı, elçi olarak gittiği Hindistan'dan dönerken, Beyrut'ta kaybettiğini ve ona ithafen Makber adlı şiirini yazdığını çoğumuz biliyoruzdur. Ama, Lüsyen Hanım'la olan evliliğinin detaylarını, doğrusu ben bu yazıyı hazırlama aşamasında öğrendim, epey de şaşırdım. 


Brüksel'de elçilik görevlisi iken tanışıp evlendiklerinde Abdülhak Hamit 51, Lüsyen Hanım sadece 19 yaşındaymış. Maçka Palas Apartmanı'ndaki daireleri edebiyat dünyasının, buluşma  noktalarından biri olur. Dönemin bir çok edebiyatçısının ya da edebiyat severinin, sohbet günleri modadır o zamanlar. Hamid'in evindeki edebiyat, kültür toplantılarının günü çarşambaymış. 


Neyse, gelen misafirlere Lüsyen Hanım'ın  bizzat çay, kahve ikram ettiği bu toplantılara kimler katılmazmış ki.  Süleyman Nazif'ten Yahya Kemal'e, Sami Paşazade'den Şükufe Nihal'e, Onlar da bakmışlardır mutlaka Maçka Palas'ın pencerelerinden. Yine edebiyat dünyasının kadın yazarlarından Safiye Erol da Maçka Palas sakinlerinden olmuş.


Bronz Sokağın iki köşesinden birini Maçka Palas'la paylaşan İpekçi'lerin Başaran Apartmanı'nın pencerelerinden bakanlar, kimleri kimleri konuk etmişlerdir evlerinde. Nışantaşı'nın en güzel apartmanlarından İzmir Palas'ta oturanlardan biri de, yine aşk romanlarının yazarı Muazzez Tahsin Berkand. 


Ara sokaklara dalalım, Şair Nigar da bakmıştır, şimdi olmayan konağının penceresinden. Osmanbey'e doğru tırmanalım, şimdi Kalyon Kültür Merkezi olan Taş Konak diye de bilinen Raif Paşa Konağı'nın kadersiz kızı, "Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime" diyen, edebiyat dünyasının isimsizlerinden İhsan Raif Hanım. Dört kez evlenip mutluluğu bulamayan İhsan Raif Hanım'ın kadersizliği, daha çocuk sayılacak yaşta, konağa dalıp onu kaçırmaya kalkışan adamla, paşa babasının 'ne derler'  tutuculuğuyla, zoraki bir evlilikle başlamış. Aynı konağın pencerelerinden bakanları arasında, bir dönem paşa dedesiyle bağlantılı Betül Mardin de olmuş.


Hıfzı Topuz, kitaplarında çokça anlatmıştır yaşadığı bu semti ve eski konakları. Orhan Pamuk efendi de bakmıştır Pamuk Apartmanı'nın penceresinden. Burhan Felek, Selim İleri, Ayla Algan da hep bu semti mekan tutanlar. Daha kimler kimler, ama şimdilik bu kadar.

Yorumlar