EYÜP'E DENİZDEN SEYİR



Baharın ilk günlerinde, gün, bir de güneşliyse,  oturamam ben evde. Hiç denemediğim bir yolu deneme kararıyla, istikamet iskele. İBB'nin yeni hattı Haliç,  rotam. Kadıköy İskelesi'nden saat başları kalkan motorlar, elli dakika sonra Eyüp'te oluyor.  Hafif sis var ortalıkta. İşe giderken, sis düdüklerini duyup, nasılsa vapurlar çalışmıyor diye, uykuya devam ettiğim günler geliyor aklıma. Ayasofya ve Topkapı Sarayı hafif flu gözüküyor sislerin arasında. 


Önce Galata Köprüsü'nün, sonra Unkapanı Köprüsü'nün  altından geçiyoruz. Hasköy, Sütlüce arası hariç, her beş dakikada, bir o  yanda bir bu yandayız. İlk durak Kasımpaşa, sonra Fener, Hasköy, Sütlüce ve son durak Eyüp.


Neleri kaçırmamalıyız önlerinden geçerken. Unkapanı Köprüsü'nün altından geçer geçmez, Fatih Sultan Mehmet'in yaptırdığı tersanelerden elimizde tek kalan Haliç Tersanesi'ne bakalım mutlaka. Zira diğer ikisi (Taşkızak ve Camialtı) lüks otel, rezidans olmakta. Onları da göreceğiz az sonra. 


Kasımpaşa iskelesinin üç kulaç ötesinde, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'nın restorasyonda olan (eski) binası, zaten dikkatinizden kaçmayacaktır. Osmanlı döneminde saray mimarlarından Sarkis Balyan'a yaptırılan mücevher gibi bir bina zira. Epey bir şemsiye altında bekledikten sonra, bir süredir restore ediliyor. Güzelliği yine  çıkıyor ortaya.  Çıkıyor çıkmasına ama, yeni işleviyle ilgili haberler doğruysa (T. Erdogan Müzesi) yazık o binaya. Arkada tepede eski Bahriye Hastanesi de yine  restorasyonda. 


Motor, burnunu Fener'e çevirdi mi, Fatih ve Yavuz Selim Camileri karşımızdaki tepelerde. Kırmızı mektep Fener Rum Lisesi mutlaka çarpar göze yukarılarda, süslü mimarisiyle. Viyana'da imal edilip, Tuna yoluyla İstanbul'a getirilen demir kilise Bulgar Sveti Stefan sahil yolunda. 


Kasımpaşa'dan kalkıp, Fener'e yanaşmamız, sadece beş dakika. Kaptan yine döndü karşıya, Hasköy var bakış açımızda ve dönüşmekte olan yaklaşık 600 yıllık Fatih Sultan Mehmet'in Tersane i Amire'si. Bir sanayi müzesi olması gerekirken, pazarlandığı cümleleriyle ''Şehrin Yeni Kalbi, Tersane İstanbul''a dönüşüyor çok yakında. Koyu renk cam cepheleriyle koca yapılar,  konmuş Fatih'in tersane alanına. Sizce yakışır mı, kamufle edilmiş yüzme havuzu, Çorlulu Ali Paşa Camisi'nin yanına?


1000 Otel odası, 600 yaşam birimi, 4 müzeyle,  ''600 yıllık bir mirası çağdaş bir yaşam alanı olarak şehre geri kazandırma arzusuyla 'yıldız' mimarların titizlikle yürüttüğü bir dönüşümden geçen tarihi tersaneler, İstanbul’un en sevilen yeni deniz kıyısı 'mahallesi' olarak sahneye çıkmaya hazırlanıyor.'' diyor, pazarlayıcıları. Aklımdayken, müzelerden biri, Sarıyer'den taşınacak olan  Sadberk Hanım Müzesi.


Motor yol alırken, tersane bölgesinin geçmişinden aklımda olanları anlatayım mı sizlere 🙂 Mesela ''Badulla''yı bilen? Tersane İstanbul'la talan edilen tarihi alanlardan birinde, gün yüzüne çıkan zindanların adı Badulla.. Kasımpaşa'nın o bölgesinin adı bile o günlerden izler taşımakta hala. Zira orası Zindanarkası diye bilinir bugün bile. Savaş esirleri ve suç işleyenlerin kapatıldığı, bir büyük bir küçük,  bir de Kara Kulesi varrmış Badulla'nın. Öyle hücreleri varmış ki, değil yürümek, ancak oturur ya da yatılabilirmiş içinde. Hasköy'e doğru caddeden yürürken, göze çarpan çoğu toprak altındaki tonoz yapı, bu zindandan kalanlardanmış günümüze.


Bir de Maymunkeş Abdülkerim  Molla anlatılır o bölgenin hikayelerinde. Dürbünün henüz icat edilmediği zamanlarda, Afrika'dan getirilen eğitilmiş  maymunlar gözcülük edermiş gemilere, yelkenlilere. Civardaki dükkanlar maymun satmaya, ortalık maymun dolmaya başlayınca, hem hayvanları sevmeyen bir zat, hem de  zamanın padişahına bir dönem hocalık yapmış olan Abdülkerim Molla, nasıl olabiliyorsa, maymunların kadınları fuhuşa sürüklediğini söyleyerek, etrafında topladığı insanlarla dükkanları basıp, yakaladıkları maymunları  asmışlar ağaçlara. Maymunlar bitmiş, ama Abdülkerim Efendi'nin adına bir Maymunkeş eklenmiş. Yaptırdığı cami, tersanelerin biraz yukarısında, Kadı Mehmet Caddesi'nde.


Bir de Handan Ağa Cami var tersanenin yol tarafında.  Fatih zamanından kalma, altında kayıkhane olan   belki tek cami idi yüzyıllarca. Sahil doldurulunca, kayıkhane oldu bir oda. On yıl önce gittiğimde, caminin içindeki çinilerin, birbirinden çok farklı olması gitmişti garibime.


Geliyoruz, Rahmi Koç Müzesi'ne. Oturduğunuz yerden bir denizaltı  görmek, sürprizi var bu sahilde. II. Dünya Savaşı'nda işi bittikten sonra, satılmış bize. Sonra, Vedat Tek'in eseri Sütlüce'deki Eski mezbaha yani Haliç Kongre Merkezi var sırada.


Tekrar döndüğümüzde karşı yakaya, son durak Eyüp'teyiz. Camiler, türbeler, Piyer Lotiler, hatta en tepede cellatların gömüldüğü Karyağdı mevki, meraklılarını bekler. İstanbul bu, vardır sakladığı şeyler.

Yorumlar