KIRKLARELİ'NE GAR MI PİZZACI MI GEREKİR?



Şu koskoca ülkede, kaç şehre trenle gidebiliyoruz? 

Sahi, asli görevini yapan kaç tren garımız kaldı? 


Oysa, gittiğin  şehrin göbeğinde indiğin, ne rahat ve ne keyifli yolculuklardır tren yolculukları. Ve ne güzel binalardır, eski gar binaları.


Kaybettiklerimizden birini gördüm yakında, Kırklareli Garı'nı. Bugünlerde pizzacı olarak hizmet vermeye başlayacak. Açılış pankartları, havalandırma bacalarıyla birlikte, yüz koca yıl önce yapılan iki katlı binanın cephesinde yerlerini aldılar bile.


Kırklareli'ne trenle yolcu taşımacılığı 1987'de sonlandırılmış ama, askeri amaçlarla bir süre daha hat kullanılmış. Gar binası daha sonra, üniversite dekanlığına devredilmiş, bakımsız bırakılarak harap olmuş. Bina bakımsız kalmış kalmasına ama, Kırklarelililer rayların uzandığı bu Festival alanlarından hiç vazgeçmemiş.


Ama bir gün, Millet bahçesine dönüştürülmesine karar verilen  bu büyük  arazide, raylar sökülüp, peyzaj yapılmış. Bir şey unutulmamış. Nostaljik görünümlü fotoğraflar çekmek için lokomotif. 1949 model bir lokomotif getirilmiş, gar binasının az ötesine. Önüne bir de havuzcuk eklenen gar binasının kaderi ise, şimdilik pizzacılık.

 

Kırklareli Garı'nın yüz yıllık hafızasında, savaşlar, kaçmalar, ayrılmalar, kavuşmalar kayıtlı. 1912 Balkan Savaşları, 1924 Mübadele yılları, 1934 Yahudilere yönelik Trakya Olayları. 


Hafıza deyince, 1927 Doğumlu bir Kırklarelili olan Berta Magriso, hafızasındaki trenleri, Şalom Gazetesi'nde şöyle anlatmış: 


'' Önceleri İstanbul’a tren ile gidilirdi. Tren yolculuğu on iki saat sürerdi. Daha sonraları Vabis otobüsleri çıktı. Otobüsle İstanbul’a dört saatte varılıyordu. Hatta o zamanlar çocukların sık sık söylediği bir deyiş vardı, ‘Anam de bana, Vabis alayım sana’.''


Garın karşısındaki İstasyon Caddesi, valilik binasının da olduğu meydana kadar, trafiğe kapalı bir piyasa caddesi. Çay bahçeleri ve kafelerin de olduğu bu cadde, eskiden olduğu gibi hala Kırklarelilerin vazgeçilmezi. 


İstasyon Caddesi'nde turlayanlar, elinde bir kitapla suskun kendilerini izleyen Sabahattin Ali'nin önünden geçiyor. Büst, ölümünün 62. yılında caddeye konmuş. Heykelin açılışında kızı Prof. Filiz Ali'nin, ''O zaman çocuk olanlar büyüdü, biz hala adalet arayışı içerisindeyiz.'' cümlesi,  1948'de Kırklareli'nin Bulgaristan sınırında öldürülen babasının acısının, hala  geçmediğini anlatmıyor mu?


Boylu boyunca ağaçların gölgelediği İstasyon Caddesi'ni turlama  ve oturup bir çay içimi sohbeti eksik etmiyoruz tabii ki. Bir de istatistik yapıyoruz. On kişiden dokuzunun, cinsiyet ayırımsız spor ayakkabı giydiğinin bir ispatı, bu caddede de gün yüzüne çıkıyor. Fötr şapkalı ve deri ayakkabılı o bir kişinin de, yolun sonundaki valilikte çalıştığı garanti. :)


Kırklareli'ni  görmedim diyenler, beni izlemeye devam edin. :) Bir sonraki yazıda Yayla Mahallesi'ne gideceğiz.

Yorumlar