HUDUT, SİNOROS, SİNOR

 


Oğuz Atay'ın "Bir Bilim Adamının Romanı Mustafa İnan"ı okuyorum. Edebiyat dünyamızda iz bırakan, yazarlığının yanında, inşaat mühendisi ve öğretim görevlisi olan Oğuz Atay,  hocasını anlatmış kitabında. Biir dönemin İTÜ rektörü, muhteşem bir insan ve hoca olan Mustafa İnan'ın, meraklarından biri de, kelimelerin kökenleriymiş. 


Mesela, Arapça 'Hudut'u beğenmeyip, 'sınır' yapmışız, halbuki 'sinoros' hudut taşı demek Yunanca, demiş.😉 Babaannem dahil, Çayeli'nde hep duyduğum bir kelimeydi 'SİNOR'.."Bizum çayluğun sinori yırmağun dibidu." gibi.


Ben de meraklıyım ama, ne Mustafa İnan gibi bir hafızam, ne Oppenheimer kadar kuvvetli ezberi olup, Latince, Sanskritçe hatta Çince öğrenecek kadar ezberim kuvvetli.


Hee, gerçi Çin'e gideceğim diye Çinceye, Rusya'ya gideceğim diye Rusçaya, Küba'ya gideceğim diye İspanyolcaya merak sarmadım değil.


Sardım da, "şı şı" (teşekkür ederim) dışında, tek kelime Çince konuşmadan,  yirmi küsür gün o topraklarda dolaştım.


Ama doğrusu Kril Alfabesi'ni öğrenmiş olmanın faydasını yadsıyamam. O sayede, Moskova metro istasyonlarının adlarını okuyarak, rotamızı bulup, özgürce Moskova'yı dolaşmıştık.


-

Yorumlar